PKK’nin vahşeti; kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden neredeyse bütün bölge halkına dokunmuştur. Cemaat’e sempati duyan, kendi halinde dindar olan veya en hafifiyle PKK’ye açıkça destek vermeyen her insan, PKK için düşman listesindeydi ve yok edilmesi gereken bir unsur olarak görülüyordu. Mesela 55 yaşlarındaki Ayşe Öz ile 8–10 yaşlarındaki kızı Fatma Öz, Kızıltepe’de 60 yaşlarındaki Xaltiya Zeynep, İdil’de Hayriye Karaaslan, Nusaybin’de M. Nafi Çevik ve daha niceleri kadın ve çocukların da PKK’nin hedefi olduğunu göstermek açısından hatırlanması gereken hazin bir örnektir. Yine 70 yaşlarındaki Salih Kavak, 60’ın üzerinde bulunan Hacı Şükrü Demir, 80’in üzerinde bulunan Hacı Âdem, PKK’nin hiçbir hedef gözetmeden saldırıp şehid ettiği acı ve yürek burkan örneklerdir.
Diyarbakır, Batman ve bölgenin diğer pek çok yerinde de benzer olayların onlarcası meydana gelmiştir. Ya camiye gittikleri, ya Kur’an–ı Kerim dersi aldıkları, ya İslamî ilimleri tedris ettikleri, ya Cemaat’e sempati duydukları, ya PKK’yi tasvip etmediği için bölgede onlarca Müslüman şehid edilmiştir. Mürted örgütün bu gözü dönmüşlüğü, kendinden başka güç tanımazlığı, İslam ve dinden olan her şeye karşı peşin karşıtlığı, İslamî ve ahlaki değerlerin hepsine toptan karşı oluşluğu, Müslüman Kürt halkına İslam’dan başka din ve ideoloji dayatma politikasıyla hareket edişi, İslam’ın kutsal değerlerini ve Müslümanları her fırsatta rencide eden terbiyesizliği, bölgede İslamî kimliğe hayat hakkı vermemesi gibi birçok icraatıyla bölgede korku hegemonyası kurulmak istendi. Bununla bölge halkı sindirilip sesini çıkaramaz hale gelecek ve PKK’nin her dediğini kabullenmek zorunda kalacaktı. Böylece Müslüman Kürt halkı PKK’nin dayattığı bir hayatı, Marksist–Leninist bir ideolojinin getirdiği İslam dışı bir yaşamı, ahlaki değerlerinden tamamen soyutlanmış bir kültürü benimseyecek ve Kürt halkı dini ve ahlaki olarak yeniden dizayn edilecekti. Bu, hiçbir şuurlu Müslüman’ın kabulleneceği bir durum değildi elbette. Hele de bölgenin tamamında özverili bir çalışma yürüten, halkı yeniden gerçek İslamî kimliklerine döndürmek için gecesini gündüzüne katan, halkta İslamî bir endişe ve bilinç oluşmasına aracılık eden; küfrün, zulmün, tuğyanın her çeşidine karşı olan Hizbullah Cemaati’nin kabullenip kaldıracağı bir durum değildi. Dolayısıyla PKK’nin bu gözü dönmüşlüğü, vahşeti, korku imparatorluğu inşa etmeye çalışması karşısında sadece kendisini savunmak, Müslüman halka güvenli bir sığınak olmak, dini ve ahlaki değerleri korumak, Müslüman halkın korkusuzca dinini–diyanetini öğrenmesine, çocukların Kur’an–ı Kerim dersi almalarına, din adamlarının görevlerini rahatça yerine getirmelerine yardımcı olmak amacıyla silaha sarılmak zorunda kaldı. Bu, istemediğimiz bir şeydi. Ancak Allah böyle olmasını takdir etti ve PKK ile savaşmamızı irade etti.
Savunmanın önceki sayfalarında açıkça anlattığım gibi, çatışmaların yaşanmaması için defalarca uyardığımız PKK, uyarılarımızı dikkate almayınca yoğun bir çatışma dönemi başladı. Çatışmalar lokal düzeyde kalmayıp bölgenin tamamına yayıldı. PKK, genel anlamda hedef gözetmeyen ucuz ve hiçbir risk barındırmayan, mayınlı ve bombalı eylemlerle bize zarar verip yok etmeye çalıştı. Bu eylemlerinde bizimle hiçbir alakası olmayan sayısız insan da yaşamını yitirdi ya da sakat kaldı.
Hizbullah Cemaati ise milis ile sıradan sempatizanı, yönetici durumunda olan ile sıradan fertleri, militan ile maceraperestlik kişiliği yüzünden sağda solda konuşan sıradan PKK’liyi birbirinden ayırt ederek sadece militanlara, milislere ve yönetici durumunda olan kişilere karşı eylemlerde bulundu. Bu taktiğimiz PKK’yi çok güç durumda bıraktı. Kendileri tarafından birkaç günlük ömür biçilen bir Cemaatin, büyük bir direniş sergilemesi ve en önemli elemanlarını saf dışı bırakması, PKK’yi şaşkına çevirmişti. Onlar bir yerde güç bela bir elemanımıza karşı eylem yapıyorduysalar, biz onun intikamı için PKK’nin en değer verdiği birden fazla elemanına eylem yaparak onları hareket edemez duruma düşürüyorduk. Dağdaki militanlarla şehirler arasında bağlantı kuran, yerleşim yerlerinden dağa eleman götüren birçok elemanını, milisini, şehirlerdeki birçok militanını ve en iyi yöneticilerini kaybeden PKK, bizimle çatışmalara girdiği için bin kez pişman oldu. Birçok defa çatışmaların bitmesi için arabuluculuk girişimleri ve barış teklifleri oldu. Ancak PKK gibi kaypak, güvenilmez, hain ve örgütler tarihine yüz karası olarak geçmeye aday bir örgütün bu davranışlarının samimi olmadığına inanan Hizbullah Cemaati hiçbir şekilde arabulucularla görüşmemiş ve PKK ile bir barış anlaşması imzalamamıştır. Buna rağmen biz eylemlerimizi savunma ve kendimizi koruma amaçlı yaptığımız için, PKK’nin eylemleri sona erince, bizim de eylemlerimiz kendiliğinden sona ermiş oldu. Bu durum, halen devam etmektedir ve PKK tekrar bir ahmaklık içine girip bu çatışmasızlık ortamını bozmadığı müddetçe, Hizbullah Cemaati de karşılık vermeyecek ve sükûnet havasını bozmayacaktır.
Güç dengesinin aleyhimize olduğu bu savaşta, silahlı mücadele için hiçbir hazırlığımız, eğitimli elemanımız, lojistik desteğimiz, askeri teçhizatımız olmadığı halde, bizleri yalnız ve yardımsız bırakmayan, bizi görünmez ordularıyla destekleyen, güçsüz olduğumuz halde düşmanlarımıza karşı bizi güçlü göstererek kalplerine korku salan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve sena ediyoruz. Şüphesiz O şöyle buyurmuştur:
“Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (Al–i İmran Suresi: 160).
57/99 |