Emniyete bağlı birim ve ekipler, fırsat ve imkân buldukları her durumda arkadaşlarımızı yargısız infaza tabi tutup şehid etmekten çekinmemişlerdir. Gerek gözaltında ve gerekse de hiçbir ihtar yapılmadan girişilen çatışmalarda birçok kardeşimiz şehid edilmiştir. Bölgenin genelinde onlarca örneği bulunan yargısız infazlarda hayatlarını kaybedip şehadet rütbesine kavuşan kardeşlerimizden bazılarını aşağıya alıyoruz:
–Muhammed Ata Zengin/İdil: Muhammed Ata, İdil’de yaşayan PKK’nin üst düzey sorumlularından ve Avrupa ile irtibatı kilise üzerinden sağlayan, birçok Müslüman’ın mazlumca şehid edilmesinde rol oynayan Süryani asıllı Mihail Bayru’yu cezalandırmak için eylem düzenledi. Örgütsel konumunu kamufle etmek amacıyla bakkal dükkânı işleten Mihail Bayru, Muhammed Ata tarafından dükkânının içinde öldürüldü. Eylemini gerçekleştirip olay yerinden uzaklaşmaya çalışan Muhammed Ata, o sırada çevrede bulunan özel timlerin engeline takıldı. Panzerden ve özel timlerin silahlarından açılan ateş sonucu, şehadet mertebesine ulaştı. Allah, şehadetini kabul etsin ve mübarek kanını bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonraki süreçte de İslam davası için bereketli kılsın.
–Abdusselam İrdem/Diyarbakır: 1993 yılında, yol araması esnasında üzerinde silah olduğu için yakalanıp gözaltına alınan Abdusselam İrdem adlı kardeşimiz, gözaltında kendisine yapılan acımasız işkencelere daha fazla dayanamayıp pak ruhunu Allah’a teslim ederek şehid oldu. Polis bu olayı kayıtlara intihar vakası olarak yansıttı.
–Murat Bilig/Diyarbakır: 1995 yılında, bir öğrenci evi baskınında gözaltına alınan Murat Bilig adlı kardeşimiz, vahşi işkenceler altında şehadet mertebesine ulaştı. Polis bu olayı örtbas etmek için Murat’ın cansız bedenini, yakalandığı öğrenci evine götürüp pencereden aşağı atarak intihar etmiş süsü verdi. Böylece şehid Murat, işkenceyle şehid olduktan sonra bir başka barbarlığa uğrayarak temiz naşı, ruhları kirlenmiş vahşi işkencecileri kanun önünde aklama aracı olarak kullanılmıştır.
–Gaib Kahraman/Nusaybin: Nusaybin’de hayatta kalma mücadelesinin verildiği ve herkesin bireysel korunma tedbirlerini aldığı yıllardı. Gaib Kahraman da can güvenliğini sağlamak için bireysel tedbirlerini alarak bir silah temin etmişti. Bu silahı üzerinde taşıyan Gaib sokakta yürürken, üzerindeki silah polislerin dikkatini çektiği için, arkasından yaklaşıp hiçbir ikaz ve uyarı yapmadan ateş açarlar. Karın boşluğundan hafif yaralanan şehid Gaib, hastane yerine karakola götürülür. Orada yaralı halde çok ağır işkencelere maruz kalır. Bir yandan işkenceler, diğer yandan kan kaybından dolayı daha fazla dayanamayıp şehidler kervanına katılır. Ancak polisler daha hıncını alamamışlardır. “Ruhunu niçin erken teslim ettin? Sadist duygularımızı tatmin etmeden öyle erken gitmek var mı?” dercesine, şehid Gaib’in abdest ve secde izlerinden nurlanmış temiz ve pak yüzüne bir şarjör mermi boşaltılır. Bunu yapanlara insan denilemeyeceğini, Müslüman evladı olamayacağını, hiçbir ahlaki ve insani değer taşımadığını söylemeye gerek görmüyoruz.
–Celal Sönük/Silvan: Silvan’da PKK tarafından şehid edilen Hizbullahi bir Müslüman’ın taziyesinden dönen Celal Sönük adlı kardeşimiz, ailesi PKK’li olan bir kız tarafından ‘Bir terörist bizim sokaktan geçiyor’ şeklinde telefonla emniyete ihbar edilir. Bu ihbar üzerine sivil polisler Celal’in önünde pusu kurarlar. Celal, haberi olmadan onlara yaklaşır. Polisler, onu görür görmez kurşun yağmuruna tutarlar. Bununla yetinmeyen polisler, üzerine gidip yakın mesafeden de kurşun sıkarak Celal’i şehid ederler.
–Muhammed Nur Koyun/Batman: O da tıpkı Celal Sönük gibi PKK’liler tarafından emniyete ihbar edilir. Bu ihbar üzerine polisler pusu kurar ve Muhammed Nur ile yanındaki arkadaşına ateş ederler. İkisi de hafif yaralanır. Muhammed Nur’un arkadaşı kaçmayı başarır. Ancak Muhammed Nur, polisin eline düşer. Polis arabasına konulan Muhammed Nur, bir an önce konuşturulmak için yarasıyla oynanır ve dipçiklerle vurulmak suretiyle işkence yapılır. Bu arada polis aracı seyir halinde olup tabiri caizse şehirde işkence turları atmaktadır. Polisin, hastaneye yetiştirmek gibi bir endişesi, bir derdi yoktur. Tek dertleri konuşturmadır. Bu nedenle hastaneye çok geç götürülür ve işkenceye ek olarak kan kaybı nedeniyle şehid düşer.
–Mürsel Ekinci/Diyarbakır: 1998 yılında gözaltına alınan bu kardeşimiz, çok ağır işkencelere maruz bırakılıp itirafçı olmaya zorlanır. Günlerce süren işkencelere daha fazla dayanamayan Mürsel, polislerin istediğini görünüşte kabul eder. İtirafçılığı kabulü sadece görünüşten ibarettir, çünkü bunu isteyerek değil, sadece süregelen işkencelerden kurtulup biraz nefes almak için yapmıştır. İtirafçılığın ne denli adi, pis ve onursuz olduğunu, ancak karaktersiz ve şereften yoksun insanların böyle bir yola sapacağını, kalbinde azıcık iman olan bir Müslüman’ın böylesi bir pisliğe bulaşmayacağını bilen Mürsel, işkencelerin sona ermesi ve görünüşteki itirafçılık pozisyonu sebebiyle polislerin gevşemesini fırsat bilip bir yolunu bularak tutulduğu Çevik Kuvvet’ten kaçar. Ardından bir arkadaşının evine sığınıp durumunu anlatır. Ancak polisler saklandığı evi tespit edip baskın düzenlerler. Tekrar polislerin eline düşüp aynı işkencelere maruz kalmaktan ve belki işkencelerin tahammül sınırlarını aştığı anda itirafçılığı kabul etme korkusundan dolayı, teslim olma yerine ölümü tercih eder. Bulunduğu evin penceresinden atlayarak hayatına son verir. Ruhu şad olsun!
66/99 |