I) Korkutma (öldürme, yaralama, kaybetme, kaçırma, hapis…) tehditleri: Her insanın bir zaaf noktasının olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Polis, insanlarda var olan bu zaaf ve korkuları tespit ettikten sonra, ajanlaştırmak istediği kişiye bu korkular üzerinden baskı yapmaya başlar. İman zayıflığı ve tevekkül eksikliği bulunan kişiler, polisin bu ustaca baskılarına yenik düşerek ajanlık ve muhbirliği kabullenmek zorunda kalır. Polise bu konuda en büyük yardımı yapanların daha önce ajanlaşmış kişiler olduğunu da burada belirtmekte yarar görüyoruz. Çünkü kişiler hakkında en detaylı, en doğru, en sağlıklı bilgiyi verecek durumda olan da, korku ve zaaflarını en iyi bilecek olan da ancak yıllarını birlikte geçirdiği, birçok şeyini paylaştığı, sırlarına vakıf olduğu, birlikte mücadele ettiği arkadaşı olabilir.
Sadece belli başlı olanlarını ele aldığımız ajanlaştırma–muhbirleştirme yöntemleri bunlarla sınırlı değildir. Bildiğimiz ya da bilmediğimiz, duyduğumuz ya da duymadığımız, bize intikal etmiş ya da etmemiş daha onlarca iğrenç ve aşağılık yöntem kullanılmıştır. Ajanlaştırma–muhbirleştirme yöntemlerinin hiçbir yasa, kanun ve yönetmelikle sınırlandırılmamış olması, bu politikaya uygun yöntemlerin polis veya MİT mensuplarının yetenek ve kabiliyetlerine bırakılmış olması, ‘hukuk devleti’ söyleminin bir palavradan ibaret olduğunun en bariz göstergesidir. Kullanılan bütün yöntemler; devletin karanlık, kirli, hukuksuz, gayrı meşru bir savaş yürüttüğünü gözler önüne sermektedir. Savaşların bile bir kuralı, ahlaki yönü, engelleyici sınırları varken, en gaddar ve ahlaksız örgütlerin bile kullanmadığı yöntemlerin devlet tarafından bize karşı kullanılmasına şaşırmamak gerekir. Çünkü devlet politikası gereği, dini referanslara sahip bir Cemaat, en tehlikeli, birinci ve baş düşman olarak kabul edilmektedir. Böylesi bir düşmanın bertaraf edilmesi için devletin hukuk ve kanunları çerçevesinde yapılanların yanı sıra, rutin dışı yöntemlerin kullanılması da devletin âli menfaatleri ve bekası için bir gereklilik olarak görülmüş ve Hizbullah Cemaati’ne karşı benzeri görülmemiş bir savaş açılmıştır. Yukarıda aktarılan yöntemlerin tümü, Cemaat tarafından deşifre edilen muhbirlerin sorgularında anlattıklarından elde edilen bilgilerdir. Ailelerinin rencide olmaması için bu muhbirlerin isimlerini burada zikretmeyeceğiz. Ayrıca muhbirleştirilen şahısların icra ettikleri çirkin mesleklerinde polise veya MİT’e tam anlamıyla hizmet edebilmeleri için ahlâki yönden nasıl dejenere edildiklerini burada ayrıntılı bir şekilde açıklamayı uygun bulmuyoruz. Bu yöntemler insanı insanlığından utandıracak derecede pespaye yöntemlerdir ve bu salon bunları anlatmak için hiç müsait değildir. Ancak bunlarla ilgili sorgu kasetlerinin tamamı elinizdedir. Anlattıklarımızın devede kulak kaldığını, daha birçok iğrenç yöntemin de kullanıldığını öğrenmek isterseniz, bu kasetlere başvurabilirsiniz.
Allah’a hamd olsun ki, bize karşı yürütülen bu gaddar, ölçüsüz, hukuksuz, gayri meşru, ahlaksız savaşta, kendimizi korumak için aldığımız tedbirlerde Allah’ın yardımıyla, bu savaştan en az zararla çıkabildik. Boş vaat ve tekliflerle ajanlaşıp muhbirleşen kişilerin bu ihanetlerine karşılık olarak aldıkları tek ücret sahiplerinin korkusundan emin olmaları olmuştur. Üzüldüğümüz tek konu; bu muhbirlerin ahiretlerini heba etmeleriyle beraber, kendilerini kullananlar tarafından dahi sahipsiz ve korumasız bırakılması, adeta ölüme terk edilmeleriydi. Onların durumu, Namık Kemal’in şu dizelerine benzer:
Muîni zâlimîn dünyada erbâb–ı denâettir,
Köpektir zevk alan seyyâd–ı bî–insâfa hizmetten.
72/99 |