Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

Makale Hiyerarşisi
Makaleler ana sayfası » 001- HİZBULLAH CEMAATİ'NİN MANİFESTOSU » HİZBULLAH CEMAATİ'NİN MANİFESTOSU
HİZBULLAH CEMAATİ'NİN MANİFESTOSU

Bismillahhirrahmanirrahim

“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Hizbullah’tır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de Hizbullah olanlardır.” (Mücadele: 22)

Rabbimiz! Üzerimize sabır dök, ayaklarımızı sağlam tut ve o kâfir millete karşı yardım et!

Bizi İslam ile şereflendiren, gece ile gündüzün Rabbine hamd olsun. Hiçbir şeyin kendisinden gizlenemediği, kalplerdeki kelimesiz, harfsiz insan psikolojisinden haberdar olan ve onun tecellisinde etkin olan iyilik ve kötülük seçimini insanın cüz–î iradesine bırakarak sınayan, hiçbir şeye ve hiç kimseye muhtaç olmayan Allah’a hamd olsun.

Bizleri, insan ruhunun temelindeki nötr olan iyilik ve kötülük yol ayrımında iyiliği seçmeye muvaffak kılan Allah’a hamd olsun. Bu iyilik ve kötülükler açılacak olursa; İslam ile küfür, iman ile inkâr, sıdk ile kizb, hak ile batıl, adalet ile zulüm neticelerinin de birikimi olan cennet ile cehennem gibi iki büyük hakikate dönüştüğü görülecektir. İşte bizi; yarattığı iyilik ile kötülük, hayır ve şer seçiminde, bize hayra uymayı nasip eden Allah’a tekrar hamd ederiz ki, bizi büyük hayır olan İslam için mücadele eden ve karanlığın askerlerine karşı aydınlığın askerleri yapmıştır. Bizi beşer olarak insan, insanlık için hayırlı ümmet, bugünkü dağınık, perişan ümmet içinde küfre boyun bükmeyen, kıyamete kadar hak üzere galip gelecek taifeye tabi olmak gibi bir konum ve sorumluluk ile şereflendiren Allah’a ne kadar hamd etsek azdır.

Allah–u Teala Hakimdir, her şeyin karşılığını yaratmıştır. İşlerinde israf, eksiklik, fazlalık, dağınıklık yoktur. Allah abes ile –haşa– iştiğal etmez. Her şeyin karşılığı vardır. Mükâfat ve ikab birer neticedir. Hiçbir şey ve dava maliyetsiz, külfetsiz değildir. Her şeyin bir fiyatı, maliyeti, yatırımı vardır. Elbette İslam davasını omuzlamanın da bir bedelinin olduğunu takdir edip kabul etmek lazımdır. Sorumluluğa razı olmak, hele hele talip olmak bireysel olarak bazı şeylerden yoksun olmayı, bazı zorluklara ve zahmetlere katlanmayı beraberinde getirir. Bu zorluklar, zahmetler, mahrumiyetler sırf o sorumluluğun karşılığı, fiyatı, pahasıdır. Ayrıca o sorumluluğu icra ederken en güzel şekilde o makama layık olacak şekilde davranmak için de bir bedel ödemek gerekecektir. Ancak ondan sonradır ki Allah–u Teâla o sorumluluğa talip olmak için yapılan yatırımı, o konuma sahip olduktan sonra en iyi şekilde temsil etmek için gösterilen çabanın zor olmasının karşılığını hem dünyada hem ahirette verir. Dünyada bir mücadelenin bina ve inşasında bir unsur olma, içinde erime, böylece gelecek nesillere güzel bir yolun miras bırakılmasının mükâfatının ortağı, ahirette de Allah’ın rızasının gerektirdiklerine sahip olmak vardır. Bize verdiği tüm nimetler, iyilikler ve güzellikler için Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Mahlukatın en şereflisi, en faziletlisi, en ekremi, alemlere rahmet olarak gönderilen, muttakilerin imamı, mücahitlerin lideri Hazreti Muhammed aleyhissalatu vesselama da selam olsun. İslam nimetinin bize kadar ulaşmasında büyük emeği geçen, zulüm dünyasının adilleri, karanlık dünyanın nurları olan aline ve ashabına da salat ve selam olsun. Küfrün saldırısına, parçalamasına, bölmesine maruz kalan mazlum ümmetin şehidlerine, küfrün zindanlarındaki mücahitlerine, İslam’ın ölümsüz mesajını yeryüzüne yaymak için canını vermeye hazır davetçilerine selam olsun.

Allah’ım, bize hakkı hak olarak göster ve hakka uymayı nasip et, batılı da batıl olarak göster ve batıldan uzaklaşmayı bize nasip et. (Şehit Rehber Hüseyin Velioğlu – 1994)

YARATILIŞ GAYESİ VE TEVHİD MÜCADELESİ

İnsanlık tarihi, ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Adem aleyhisselam ile başlar. İlk insan, aynı zamanda ilk peygamber olarak görevlendirilmiştir. Peygamberlerin aleyhümüsselam önderlik ettiği tevhid mücadelesi tarihi de bu şekilde süregelmiştir. Hatem–ul Enbiya olan Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam’ın gelişine kadar geçen süre içerisinde değişik dönemlerde, farklı toplumlara ve kavimlere ihtiyaç üzerine birçok peygamber gönderilmiştir. Peygamberler aleyhümüsselam; insanlara tevhid inancını tebliğ edip Rablerini tanıtmak, varlığın ve hayatın hakikatlerini bildirmek ve mükellef tutuldukları kulluğun icaplarını haber verip kurtuluş yollarını göstermek için gönderilmişlerdir. İnsanları yeryüzünde bir hayat sınavından geçirmek üzere yaratan Allah cellecelalühü, onları hiçbir zaman kendi başlarına rehbersiz ve kılavuzsuz bırakmamıştır. “Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik.” (En’am: 42)

Hz. Adem aleyhisselam ile başlayan ve Hatemunnebiyyin Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam ile son bulan peygamberlik silsilesi boyunca görevlendirilen bütün peygamberlerin davetlerinin ve dinlerinin özü birdir. Hepsi insanlara tevhid inancını tebliğ etmiş, onları küfür ve şirkten sakındırmışlardır. Alemlerin Rabbi olan Allah Tebarek ve Teala’dan başkasına kulluk edilmemesini, O’na hiçbir şekilde şirk koşulmamasını emretmiş ve bunun mücadelesini vermişlerdir. Andolsun ki Biz, her ümmete: “Allah'a kulluk edin ve Tağuttan sakının!” diye uyaran bir peygamber gönderdik….” (Nahl: 36)

İslam dini, ilahi mesajın son halkası ve bu silsilenin kemale ermiş son şekli olarak insanlığa takdim edilmiştir. “…Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum…” (Maide: 3)

Böylelikle ilk peygamber Hz. Adem aleyhisselam’dan, son peygamber Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam’a kadar devam eden ve peygamberlerin önderlik ettiği tevhid mücadelesini sürdürme görevi, O’nun takipçileri Müslümanlara yüklenmiştir. Bundan sonra vahiy ve peygamber gelmeyeceği için din olarak İslam’dan başka bir dine tabi olmak, insanlardan kabul edilmeyecektir. Allah Süphanehü ve Teala’nın insanlara bir lütfu ve rahmeti olarak, Müslümanlar iyiliği emretme ve kötülükten men etme hususunda sorumluluk altına alınmış ve İslami tebliğ ve daveti sürdürmeleri istenmiştir. Dolayısıyla İslam daveti, Müslümanların bu görevi ifa etmeleriyle kıyamete kadar devam edecektir.

BEŞERİ SİSTEM VE İDEOLOJİLER

İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan bütün beşeri ideoloji ve sistemlerin hakimiyeti sınırlı olmuş ve belli bir müddet sonra bu ideolojiler ya unutulmuş ya terk edilmiş veya değişime uğrayarak tarih sahnesinden silinmişlerdir. Bu sistemler, hakim oldukları dönemlerde insanlığın faydasına olabilecek veya insanı özgürlük ve mutluluğa kavuşturacak kalıcı bir çözüm getirememiş, aksine insanlığa acı, gözyaşı ve büyük zulümler yaşatmışlardır. Bu sistemlerin sınırlı olan doğrularının ve insanlığa faydalı olan yanlarının da peygamberlerin ilahi mesajlarının etkisi sonucu ortaya çıktığı ve ilahi dinlerden neşet ettiği bir gerçektir. Dolayısıyla günümüze kadar baki kalan, peygamberlere vahiy yoluyla gönderilen ilahi mesajlar olmuştur.

Aynı şekilde zulmün, adaletsizliğin, hukuksuzluğun, sömürünün, ahlaksızlığın, işgal, talan ve insan onurunu ayaklar altına alan günümüz beşeri hayat düzenleri de insan fıtratına aykırı oldukları için insanlığın ve toplumların sorunlarını kamil manada çözüme kavuşturmaları şöyle dursun, daha da ağırlaştırdıkları göz önündedir. Bu ideoloji ve hayat sistemlerinin insanlığa verecekleri hiç bir şeyleri yoktur. Çünkü bunlar ilahi bir mesajdan, ahlak, asalet ve erdemden yoksun oldukları gibi, insanın yaratılış gayesine aykırı bir şekilde insanlığı nefis, şehvet, şeytan, heva ve hevesler doğrultusunda sapkınlığa, ayrımcılığa, makam ve serveti putlaştıran bir hayata ve anlayışa sevk etmektedirler.

İçinde bulunduğumuz yirmi birinci asrın baş döndürücü bilgi ve teknolojik gelişmeleri ve sınırsız maddi imkânlarına rağmen, bunların tek başına insanlığa huzur ve refah getirmediği bir gerçektir. Günümüz dünyasında var olan bütün olumsuzluklar ve bu cümleden mustazaf halkların karşılaştığı bütün sorunlar, dünyaya hükmetmeye çalışan beşeri düzen ve ideolojilerden kaynaklanmaktadır. Toplumların ve halkların bugün yüz yüze bulunduğu sömürülmüşlük, ayrımcılık, hukuksuzluk ve adaletsizliklerin kaynağı bu mufsid sistemlerdir. Eğer bugün toplumların ve ulusların özgürlüğü, bağımsızlığı, onuru tehdit ediliyorsa; ekonomik, kültürel, sosyal, ulusal ve ahlaki birçok sorunla karşı karşıya kalmışlarsa, bunların asıl müsebbibi, dünyaya ve toplumlara egemen olan bu gayri İslami rejimler ve onların başlarındaki müstekbir zalimlerdir.

SORUNLARIN TEMEL NEDENİ İSLAMDAN UZAKLAŞMADIR

Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam, son din olan İslam’ın kendisine vahyedilmesiyle, 23 yıllık tevhid mücadelesi boyunca kendisine gelen vahyi yaşayarak, tebliğ ederek ve hayatın her alanında pratize ederek, insanlık tarihinde benzerine rastlanmayan büyük bir inkılap gerçekleştirip kamil anlamda İslami bir hükümet ve yönetim sistemi kurdu. Ancak Hülafa–i Raşidinden sonra, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın tesis etmiş olduğu İslami hükümet ve yönetim sisteminden sapmalar başladı. Böylece tedricen, siyaset ve yönetim alanında İslam’ın özünden ve Nebevi yönetim tarzından uzaklaşma süreci de başlamış oldu. Sonraki dönemlerde iş başına gelen yönetimlerin birçoğu, İslami yönetim veya hükümet yapısının temelini oluşturan siyasi ve toplumsal hükümleri ya tümden bir kenara atarak veya kısmen uygulayarak, İslam’ı tedricen yönetimden ve toplumsal alandan uzaklaştırdılar.

Bu yanlış yönetim ve uygulamalar, sonraki dönemlerde ortaya çıkan din–siyaset ayırımının temelini oluşturdu. Bu sürecin sonucu olarak İslam ümmeti parçalandı, bunun yerine saltanatlar, krallıklar, ulus devletler, kabile devletleri, aile devletleri ve tek parti diktatörlükleri dönemi başladı. Bu dönemle beraber İslam topraklarının çoğuna baskıcı, diktatör, laik, despot gayr–ı İslami yönetimler hakim oldu. Bu rejimlerin ortak özelliği; İslam’a ve İslam’ın yönetim anlayışına düşmanlık olmuştur. Öyle ki bu rejimlerin hakim olduğu İslam topraklarının tümünde, İslam’ın siyasi hakimiyetini istemek en büyük suç kabul edilmiş ve Müslümanlara karşı acımasız bir baskı ve sindirme politikası yürütülmüştür.

Netice itibarıyla İslam ümmeti olarak bugün yüz yüze kaldığımız ve yaşadığımız sorun ve sıkıntıların en büyük nedeni, İslam’ın özünden ve hayat bahş eden ilahi nizamından uzaklaşmadır.

Bu bağlamda gerek ümmet olarak, gerek ülke olarak, gerekse kavim olarak yaşadığımız sorunların çözümü için İslam’a sarılmaktan ve onu tek çözüm unsuru olarak görmekten başka çare yoktur.

“Kim İslam'dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Al–i İmrân: 85)

MÜSLÜMAN BİR TOPLUMA ANCAK İSLAM REHBERLİK EDER

Beşeri rejim ve sistemlerin aksine, günümüze kadar İslam’ın insanlığa armağan ettiği ve insanlığın ilerlemesine, medeniyete, toplumun ahlak, refah ve sosyal adaletine kazandırdıkları, dost düşman herkes tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir.

Bütün tarihi, akli, ilmi ve vahyi bilgi ve veriler bize insanlığın kurtuluşu, özgürlüğü, saadet ve mutluluğu için en doğru yol ve hayat nizamının, peygamberler aleyhümüsselam vasıtasıyla günümüze kadar ulaşan tevhid inancı ve bunun hayat manzumesi olduğunu göstermektedir. Bunun son halkası ise Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam vasıtasıyla bize kadar ulaşan İslam nizamı olduğu bir gerçektir. Asırlar boyunca İslam’a karşı verilen bütün mücadelelere ve ortaya çıkan bütün beşeri sistem ve ideolojilerin düşmanca saldırı ve tahribatlarına rağmen İslam’ın hiç değişmeden ve mesajının inhirafa uğramadan günümüze kadar devam etmesi, İslam’ın çağlar üstü ilahi bir din olduğunun ispatıdır.

Bütün bu kati burhan ve sönmeyen tevhid nuru ile İslam’ın hayat bahşeden sistem ve yaşam şekli ortadayken, insanlığın ve özellikle Müslüman toplumların kurtuluşu ve özgürlüğü için başka yol, yöntem, nizam veya hukuk sisteminin peşine takılmak, onlardan medet ummak beyhude bir çırpınış olup serap peşinde koşmaktan başka bir şey değildir. Beşeri ve tağuti bir sistemden kaynaklanan sorunları başka bir beşeri ve tağuti sisteme sarılarak çözmeye kalkışmak, akıl ve mantıkla da uyuşmaz.

Asırlardır İslam ile şereflenmiş, İslam’ı hayatının ve kültürünün bir parçası haline getirmiş, bu dinin insanlığa ulaştırılması, yayılması ve hakimiyeti için birçok fedakarlıkta bulunmuş olan halkımızın özgürlüğü ve kurtuluşu için bir mücadele verilecekse ancak İslam esas, ölçü ve örnek alınarak verilebilir. Bu mücadelenin öncülüğünü ve kaynaklığını İslam’dan başka hiç bir din ve ideoloji teşkil edemez.

LAİK REJİMİN ZULÜM POLİTİKALARI

Laik Kemalist rejimin iktidara gelmesiyle İslam’a ve mukaddesatlarına savaş açılmış, İslam, devlet ve toplum hayatından silinmeye çalışılmıştır. Kemalist ideolojinin hakim olmasından sonra bunun gayri İslami bir istibdat düzeni olduğunu gören ve karşı çıkan Müslüman Kürd ve Türk halkına her türlü zulüm yapılmış, katliamlara maruz bırakılmış, yerleri yurtları yakılıp yıkılmış, malları talan edilmiş, pek çok öncü ve alimleri İstiklal Mahkemeleri kararıyla darağaçlarında asılmış, yurtlarından sürülmüş ve daha nice zulüm ve baskılara maruz bırakılmışlardır.

Müslüman Kürtler ise rejimin etnik ayrımcılık ve şoven politikaları sonucu iki kat zulme maruz kalmıştır. Türk milliyetçiliğini esas alan Kemalist rejim, hükmetmeye başladığı andan itibaren Türkiye’de Türk’ten başka bir halk ve Türkçeden başka bir dil kabul etmemiş, tanımamış ve yok saymıştır. Herkes Türk görülmüş ve Türk kabul edilmiştir. Kuruluşundan günümüze kadar, ülkede yaşayan halkların insani ve İslami haklarını gasp etmiş, onlara karşı her türlü zulüm, baskı, ayrım, inkar ve asimilasyoncu politikaları sürdüre gelmiştir. Haliyle bu din düşmanlığı ve bağnaz Türk milliyetçiliği, büyük sosyal ve siyasal sorunların oluşmasına kaynaklık etmiş ve sürekli olarak halkla rejimi karşı karşıya getirmiştir.

HİZBULLAH CEMAATİNİN KURULUŞUNU HAZIRLAYAN ETKENLER

İslam ümmeti genelinde ve özellikle Kürdistan’da ilhadi ideolojilerin yaygınlaştırıldığı ve bunların moda gibi kitlelere sunulduğu, bu ideolojiler aracılığıyla Müslüman halkların, özellikle genç nesillerin İslam’dan uzaklaştırılıp Materyalist ideolojilerin pençesine düşürüldüğü, İslam’ın toplumsal, siyasal, ekonomik, hukuksal ve kültürel sorunlara çözüm getiremeyeceği, günümüzde toplumu idare edebilecek bir yönetim şekli olamayacağı, bin dört yüz yıl önce yaşanmış ve devrini tamamlayıp geride kalmış bir din olduğu, dinin afyon gibi kitleleri uyuşturduğu, bir ütopya ve üst yapı kurumu olup toplumsal ve siyasi hareketlere ve halk devrimlerine öncülük edemeyeceği şeklinde tezlerin ileri sürüldüğü, kültür emperyalizmi yoluyla sömürgeci güçlerin İslam’a karşı çok yönlü yoğun bir savaş yürüttüğü, Laik Kemalist rejimin bir devlet politikası olarak İslam’ı toplumsal hayattan uzaklaştırmak için tüm organlarını seferber ettiği o dönem ve şartlarda yaşanan bütün bu olumsuzluklar, Hizbullah cemaatinin kuruluşunu hazırlayan önemli etkenler olmuştur.

Cemaat rehberi ile Cemaatin kuruluş ve yapılanmasında öncülük eden ilk kadrolar başta olmak üzere, o zamanki İslami faaliyetler içerisinde aktif olarak bulunan şuurlu, sorumluluk sahibi ve samimi birçok Müslüman tarafından, İslami kesimin içinde bulunduğu kötü gidişat ve yaşanan sorunlar görülüyordu. O dönemde ciddi olarak rahatsızlık veren bu sorunlara çözüm bulmak ve o bunalımlı dönemi aşmak için hem düşünsel ve hem de pratik alanda yoğun çaba harcanıyordu. Müslüman kitlenin yaşadığı sorun ve sıkıntılarda, mücadelede takip edilen metod ve yöntemlerin de büyük tesirlerinin olduğu, mücadelede ve cemaatleşmede Peygamberimizin pratize ettiği Nebevi metoda uygun hareket edilmesi gerektiği hususunda ortak bir fikir ve kanaat oluşuyordu. Hepsinden önemlisi, cemaatleşme işi, yerine getirilmesi gereken İslami bir fariza olduğundan, İslami bilinç ve sorumluluk gereği bu işe girişilmeliydi.

Bu amaçla; Cemaatleşme süreci başlatılmadan önce, İslam dünyasında tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan, varlığını sürdüren veya sürdüremeyen, aynı zamanda mücadele sahnesine yeni çıkmış olan İslami hareket ve gruplar hakkında araştırma ve incelemeler yapılıyordu. Bunun yanında yerel düzeyde var olan İslami grup ve cemaatlerin yapısal ve düşünsel durumları, davet ve mücadele yöntemleri, o güne kadar ortaya koydukları pratik uygulamalarındaki başarı ve zaafları araştırılıyordu. Bütün bu araştırma, inceleme ve gözlem neticesinde, yaşadığımız coğrafyada Müslümanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek kapsamlı ve kuşatıcı bir hareketin olması gerektiği kanaatine varıldığından, böylesine ağır, hassas ve önemli bir işe inanç, güven, kararlılık ve ubudiyet bilinciyle girişildi.

Netice olarak; Müslümanların o dönemde yaşadıkları sorunlara çözüm olabilecek, İslami faaliyetlerin heba olmasını önleyecek, mevcut başıboşluk ve kargaşa ortamı nedeniyle birçok samimi insanın davadan uzaklaşmasının önüne geçebilecek, Müslümanları bu bunalım ve kargaşa ortamından kurtarıp sağlam İslami bir mücadele zeminine kavuşturabilecek yeni bir cemaatleşme süreci başlatılmış oldu. Bu inanç ve endişeyle atılan adımlar neticesinde, Allah’ın yardımıyla Hizbullah Cemaati mücadele sahnesine çıkmış oldu.

HİZBULLAH CEMAATİNİN KURULUŞU

Cemaatin öncüleri, o zamana kadar süregelen tartışmalardan, yanlış ve yetersiz çalışmalardan, içinde bulunulan kısır döngüden sıyrılarak, Müslümanların özlem ve beklentilerini karşılayacak, özgün ve bağımsız, her konuda İslami ölçüleri ve asr–ı saadet dönemini esas alan, sadece takva, fedakârlık, ihlas ve İslam kardeşliği temelinde bir araya gelen Müslümanların gönüllü birlikteliğinden oluşan bu cemaati kurmaya karar verdiler. Böylece Hizbullah Cemaati, 1979 yılında şehid Hüseyin Velioğlu rehberliğinde Batman’da kuruldu.

Çekirdek kadrolardan ve az sayıda ders halkalarından oluşan faaliyetleriyle işe başlayan bu Müslümanlar, süreç içerisinde sabırlı, ihlaslı, kararlı bir seyir ve direniş çizgisi takip ederek, iç içe geçmiş halkalar gibi birbirlerine kenetlenerek, yılmadan, yorulmadan, aşk ve heyecanla faaliyetlerini geliştirerek bugünlere kadar geldiler.

HİZBULLAH CEMAATİNİN HARAKET METODU

İslami mücadelede takip edilecek metod meselesi eskiden beri Müslümanlar arasında tartışma konusu olmuştur. Dünyanın değişik yerlerinde mücadele eden Müslümanlar, içinde bulundukları ortam ve şartların da etkisiyle farklı yöntem ve metotlara başvurmuşlardır. Hizbullah Cemaati de, Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın, mücadelesinde bir metot ortaya koyduğuna ve Müslümanların mücadelede bu metoda uygun hareket etmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu akidesinin ve bakış açısının bir yansıması olarak, doğruluğuna ve gerekliliğine inandığı nübüvvet dönemini esas almış ve nebevi hareket metodunu kendisine model kabul etmiştir.

İslami mücadeleyi sürdürmek, toplumun İslami dönüşümünü sağlamak ve İslami hakimiyeti gerçekleştirecek bir yönetim hedefine ulaşmak için İslami nasslar, akıl ve çağın gerekleri, Peygamberin nebevi metodunu takip edecek İslami bir hareketi zorunlu kılmaktadır.

Hizbullah Cemaati; bidayetinde bu inanç, görüş ve bakış açısı doğrultusunda adım atmış ve mücadelesini bu güne kadar bu esaslar üzerinde sürdürmüştür.

“Muhakkak ki sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah'ı çokça zikreden kimseler için Allah’ın Resûlünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab: 21)

CEMAATLEŞME İSLAMİ BİR EMİRDİR

Kuran’ı Kerim ve onu tebliğ eden, açıklayan, uygulayarak pratize eden Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın sünnetini her işte ölçü ve kaynak kabul eden Müslümanlar, bireysel ve toplumsal hayatlarını Kur’an ve sünnete göre tanzim etmekle yükümlüdürler. Bu durum, kamil anlamda ancak İslami bir hükümette gerçekleşebilir. İslami hükümete de cemaatsiz ulaşılamayacağından, Müslümanların cemaatleşerek organizeli bir güç şeklinde faaliyet yürütmeleri ve mücadele etmeleri gerekir. İslami hükümet, örgütlü mücadele veren İslami bir cemaatin semeresidir. Yürütülen mücadelenin bir bitimi veya nihayeti değildir. Cemaat olarak mücadele etme, Kur’an ve sünnetin yüklediği bir sorumluluktur. Dolayısıyla Müslümanların cemaat olmaları, sırf şartların dayatması veya zamanın bir gerekliliği değil, bizzat İslam’ın emridir.

 “Sizden, hayra çağıran ve iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir ümmet olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al–i İmran: 104)

“Allah'ın yardımı cemaatle beraberdir." (Ebu Davud)

Genelde tüm Peygamberler aleyhümüsselam, özelde ise Hatemünnebiyyin aleyhissalatu vesselam sadece Mü’minlere değil, bütün insanlara örneklik teşkil edecek örgütlü mücadele ve örgütlü toplum örneğini en güzel şekilde ortaya koymuş hidayet önderleridirler. Müslümanlar her çağda, hayatlarının tüm alanlarında ve her şartta bunları kendilerine örnek edinip uygulamak durumundadırlar.

HİZBULLAH CEMAATİNİN HEDEFİ

İslami mücadelede ulaşılmak istenen hedef; Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum ve nihayet İslam’ın toplumsal hakimiyeti ve İslami hükümetin tesisidir. Bu mücadele neticesinde tüm insanların tevhid inancını kabul etmeleri arzu edilmekle ve bunun için tebliğ ve davet yapılmakla beraber, aslolan İslami hakimiyeti sağlamaktır.

Hizbullah Cemaati; İslami hükümete giden mücadele sürecinde, İslami tebliğ ve davetin önündeki engelleri kaldırmayı ve herkesin özgürce dini inancını yaşamasını hedefler. Peygamber aleyhissalatu vesselam Medine İslam devletini kurarken, Medine toplumu çoğunluk olarak Müslümanlardan müteşekkil değildi. Müslüman olmayan etba, kendi inanç ve ibadetlerinde özgür olmakla birlikte, toplumun idaresi ve otorite Müslümanların elindeydi.

“Onlar ki; kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır.” (Hac: 41)

KÜRD VE KÜRDİSTAN MESELESİ

“Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışasınız diye sizi kavimler ve kabilelere ayırdık. Kuşkusuz Allah katında sizin en değerli olanınız, takvaca en üstün olanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat: 13)

Kürdistan, tarihi süreç içinde Kürd halkının üzerinde yaşadığı, uzun tarihi geçmişi olan ve tarihi belgelerle sabit olan coğrafyanın adıdır. Bugün bu coğrafya üzerinde başka kavimlerden insanlar da mevcut olup, Kürdistan bütün bu insanların ortak vatanıdır.

Kürt halkının İslam’ı kabul etmesiyle, Kürdistan coğrafyası İslam ümmetinin ve İslam diyarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kürtlerin tarihinde ve Kürdistan coğrafyasında İslam’a hizmet ve ilayikelimetullah için ortaya çıkan hareketler ve meydana gelen olaylar göstermektedir ki, İslam tarihi boyunca Kürtler gönüllü olarak, İslami bilinç ve şuurla sürekli ümmet bütünlüğüne sadık kalmış ve bu bütünlüğün muhafazası için her türlü fedakârlığı göstermişlerdir.

Müslümanların ümmet şuuruyla kenetlendiği, zulüm ve ayrımcılığın olmadığı, herkesin yaratılış itibariyle eşit sayıldığı, üstünlüğün sadece takvada olduğu, kimsenin kimseye üstünlük sağlayamayacağı, kimsenin dilinden, renginden, isminden, yaşadığı coğrafya veya mensubu olduğu sınıf, kavim veya aileden dolayı ayrıcalığa sahip olamayacağı yada tersine bu özelliklerinden ve sıfatlarından dolayı hiç kimsenin haksızlığa uğrayıp aşağılanamayacağı, ilahi adaletin ve hududullahın hakim olduğu birleşik bir İslam ümmetinin oluşması, Hizbullah için kutsal bir arzu ve yüksek bir idealdir. Bu ideal için mücadele etmeyi, İslami akidesi ve Nebevi İslam’ın gereği olarak görmektedir. Bu uğurda çile çekmeyi, işkence görmeyi ve şehid olmayı iftihar olarak bilmektedir. Bundan sonra da bu kutsal dava ve değerlere bağlı kalarak, bunların uğruna mücadele etmeyi onur ve iftihar olarak bilecektir. Bu, Hizbullah’ın İslami anlayışı, şer’i görev ve sorumluluğudur.

Hizbullah Cemaati; mazlum ve mustazaf Kürt halkının sorununu sadece Müslüman Kürtlerin sorunu olarak değil, hangi kavimden olursa olsun bütün Müslümanların ve İslam ümmetinin sorunu olarak görmektedir. Çünkü Müslüman Kürt halkı, İslam ümmetinin bir parçasıdır. Kürt halkına yönelik inkar, asimilasyon ve baskıyı reddetmekte, imkanları ölçüsünde buna karşı durup mücadele etmeyi bir vazife olarak görmektedir. Bu sorunun, İslami adalete uygun olarak çözüme kavuşturulması için bütün Müslümanların soruna el atmaları ve sahiplenmeleri gerektiğini düşünmektedir.

“Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O'nun (kudretinin) delillerindendir. Kuşkusuz bunda bilenler için ayetler/deliller vardır.” (Rum: 22)

Hizbullah Cemaati; bu sorunu İslami dünya görüşü çerçevesinde ele alarak değerlendirmeyi, tahlil ve teşhis edip İslam’ın ölçüleri dahilinde çözüme kavuşturmak için mücadele etmeyi İslami sorumluluk olarak kabul ettiği gibi Cemaatsel görevi olarak da görmektedir.

Kürd halkının İslami ve insani haklarının güvence altına alınacağı anayasal çözüm, özerklik, federasyon ve bağımsızlık gibi tüm seçeneklerin tartışılabileceğini düşünmektedir. Halk bu seçeneklerden istediğini kendisi için seçmekte serbesttir. Hizbullah, bu konuda İslami açıdan bir sakınca görmemektedir. Ancak istenilen çözüm, Müslüman Kürd halkının inancına ve kültürüne uygun düşen ve tüm haklarına kavuşabileceği İslami bir yönetim altında yaşayacağı bir çözümdür.

İSLAMİ CEMAAT VE GRUPLARA BAKIŞ

Hizbullah Cemaati, İslami inanç ve cemaatsel ilkeleri gereği, kendisine düşman olarak daima tağuti zulüm rejimlerini görmüş, İslami grup ve cemaatler arası dostluk ve kardeşliğe büyük önem vermiştir.

Hizbullah Cemaati; İslam’ın hakimiyeti için hizmet eden, itikadi ve ameli konularda İslam’ın temel naslarıyla çelişmeyen, yerel ve uluslararası gayri İslami güçlerin hegemonyasına girmemiş, İslami kesimlere dost, zulüm rejimlerine düşman olan her grup ve cemaati kardeş olarak bilmektedir. Bu cemaat ve hareketlerle, İslam’ın öngördüğü kardeşlik hukuku çerçevesinde samimi ilişkiler içinde olmayı ve İslam’a hizmet yolunda iyilik ve takva üzerinde yardımlaşmayı İslami bir sorumluluk ve şer’i bir görev olarak kabul etmektedir.

“…..İyilik ve takva üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun! Şüphesiz Allah, azabı çok şiddetli olandır.” (Maide: 2)

VAHDET ANLAYIŞI

Hizbullah Cemaati; aynı amaç ve hedefler doğrultusunda mücadele eden, temel konularda ayrılık içinde olmayan İslami devletler ile cemaat ve grupların, İslam hukuku çerçevesinde bir araya gelip, bir çatı altında yapısal bir birliktelik oluşturmaları, güç ve kuvvetlerini birleştirmeleri gerektiğini düşünmektedir. Ancak böyle bir vahdetin gerçekleşebilmesi, bunun sağlıklı ve kalıcı olabilmesi için ilkeli ve gönüllü birlikteliğe dayanması gerekir.

Tarif edilen şekilde, istenen ve arzulanan ideal bir bütünlük olmazsa bile Müslümanların birbirlerine karşı kardeşlik hukukuna riayet ederek İslam düşmanlarına karşı güç birliği, dayanışma ve yardımlaşma içinde olmaları gerektiğine inanmaktadır.

Hizbullah, Cemaat olarak ilk günden bu güne kadar bu doğrultuda çabalamış ve gayret göstermiştir. Hiçbir zaman “Sadece Cemaatimiz hak, dışımızdaki grup ve cemaatler batıldır” şeklinde yanlış bir anlayış içinde olmamıştır. Böyle dar görüş ve anlayış içinde olanları da tasvip etmemektedir.

“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin!…” (Ali İmran: 103)

DİĞER ÖRGÜT VE GRUPLARA BAKIŞ

Hizbullah Cemaati; İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık etmeyen, mustazaf halkların haklı ve meşru haklarını savunan ve bu uğurda mücadele verdiğini deklare eden Kürdistanlı veya diğer halklardan örgüt ve hareketlere İslami ölçü ve ilkeler ışığında yaklaşımda bulunur.

Hizbullah cemaati; inanç ve ideolojisi ne olursa olsun, hiçbir cemaat, tarikat, parti, örgüt, grup veya siyasi oluşumla yersiz ve gereksiz sürtüşmelere girmeyi hem kendisi ve hem de diğerleri açısından uygun görmemektedir. Zülüm ve haksızlığa karşı mücadele eden diğer yapılarla sürtüşme, gerginlik yaşama ve çatışmanın zülüm rejimlerinin faydasına, çatışan grupların zararına olacağına inanmaktadır. Ancak İslam’a ve Müslümanlara zarar verilmesini veya varlığına yönelik saldırıları da kabul etmemektedir. Böylesi bir durumda İslam ve uluslararası hukukun tanıdığı meşru müdafaa hakkını kullanarak, gerekli gördüğü her türlü tedbire başvurur.

HİZBULLAH CEMAATİNİN KİMLİĞİ

Adı ..................................... : Hizbullah
Kuruluş Tarihi ................ : 1979
Kurucu Rehberi .............. : Hüseyin Velioğlu
Amblemi ........................... : Daha sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Marşı ................................. : Daha sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır.

CEMAATİN TEMEL ORGANLARI

Hizbullah Cemaati dört temel organdan müteşekkildir.
1–Rehberlik Kurumu
2–Merkez Yönetim Kurulu
3–İslami Şura Meclisi
4–Disiplin ve denetleme kurulu

Bu organların oluşum ve işleyişi cemaat tüzüğünde belirtilmiştir.

ÜYELİK

Hizbullah cemaati; İslam’ı din ve hayat nizamı, Kur’an ve Sünnet’i yasa, Rasulullah aleyhissalatu vesselam’ı mutlak önder, cemaati rehber olarak gören gayretli ve fedakâr Müslümanlardan oluşmaktadır.

Cemaatin inanç, gaye, hedef ve mücadele yöntemlerini benimseyen her fert, Hizbullah Cemaatine üye olabilir. İman, takva, salih amel, ahlak, ihlas, sabır, fedakârlık, ehliyet, birikim ve yetenek; ferdin görevlendirilmesinde ve sorumluluk almasında belirleyici unsurlardır. Bu inanç ve düşünceleri paylaşan ve cemaatin prensiplerini benimseyen bütün gayretli ve fedakâr Müslümanları aynı çatı altında mücadele etmeye davet eder.

GENEL ESASLAR

MADDE1–Yaratılışın amacı Allah’a ibadettir. Müslümanların gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetle belirlenen kulluk vazifesini yerine getirmek esası üzerine kurulmuştur.

MADDE 2–Hizbullah Cemaati; inanç, düşünce, amaç ve hedefleri doğrultusunda yapacağı tüm faaliyetlerinde, meşruiyetin kaynağı olarak Kur’an ve sünneti esas alır. Kur’an, Hizbullahi hareketin kanunu ve hayat düsturudur.

MADDE 3–Hizbullah Cemaati; kendisini İslam tarihi boyunca süregelen bütün İslami hareket ve önderlerin mirasçısı kabul etmekle beraber, hiçbir hareket, cemaat, tarikat, parti, örgüt veya siyasi oluşumun devamı veya uzantısı olmayıp müstakil bir cemaattir. Gücünü Allah cellecelalühüye olan imanından ve muttaki Müslümanların birliğinden ve desteğinden alır.

MADDE 4–Hizbullah Cemaati; ‘Emr–i bil maruf ve nehy–i anilmünker’ görevini fert ve cemaat bazında güç ve imkânına göre yerine getirmekle kendisini sorumlu bilir. İ’layikelimetullah doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri cihad olarak kabul eder ve bu kapsamda değerlendirir.

MADDE 5–Hizbullah Cemaati; içinde bulunduğu ortam ve şartları gözeterek, faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu ve çağın gerektirdiği her türlü meşru vasıtayı kullanır. İslami hedeflere ancak meşru vasıtalarla ulaşılması gerektiğine inanır. Gayri İslami yol ve vasıtalara tevessül etmez. Hedef, yol ve yöntemlerinde nebevi çizgiyi esas alır.

MADDE 6–Hizbullah Cemaatinin çalışmaları yoğunluklu olarak Kuzey Kürdistan olmakla birlikte, faaliyet alanı tüm Türkiye’dir.

MADDE 7–Hizbullah Cemaatinin nihai hedefi; bütün dünyada zulmün, şirkin, adaletsizliğin, sömürünün ve kula kulluğun olmadığı, insan fıtratı ve yaratılış gayesine uygun, teşri kaynağı olarak Kur’an–ı Mubin ve Sünneti esas alan İslami bir yönetimin tesisidir. Ancak kendisini, kendi toplumu ve mücadele alanına karşı birinci derecede sorumlu kabul eder.

MADDE 8–İnsanların can, mal, din, nesil ve akıl emniyetini sağlama, İslam dininin ve İslami hakimiyetin hedeflerindendir. Hizbullah Cemaati; bu ilkeler doğrultusunda tüm dini ve etnik azınlıkların insani hak ve özgürlüklerinin teminini ve korunmasını İslami bir vecibe olarak görür.

MADDE 9–Hizbullah Cemaati; İslam’ın hakim olmadığı ve Kur’an’ı meşruiyetin kaynağı olarak kabul etmeyen tüm rejim ve yönetimleri gayri İslami olarak kabul eder. Gayri İslami yönetimlerde görev alan bireyleri ise özel konum ve amellerine göre değerlendirir. Tümden tekfir anlayışını benimsemez.

MADDE 10–Hizbullah Cemaati; İslami ilke ve değerlerden taviz vermez. İslami mukaddesatlara yönelik saldırılara güç ve imkânları nispetinde karşı durur. İslami akide ve değerlerin korunması, Hizbullah Cemaatinin kuruluşundaki temel amaç ve gayelerdendir.

MADDE 11–Hizbullah Cemaati; Ehl–i Sünnet menşeli olmakla birlikte, tarihte vuku bulmuş ihtilaflı meseleleri gündeminde tutmaz, onları tarihe bırakır. Müslümanlar arasında tefrikaya ve ihtilafa sebep olacak tartışma ve gündemlerden uzak durur. Bu tür tartışmaları gündeme getirenleri ümmetin asıl sorunlarına sahip çıkmaya çağırır. Ehli kıbleye kardeş nazarıyla bakar. Şii – Sünni ihtilafını kullanarak ümmeti birbirine düşürmeye çalışan küfür güçlerine karşı durur.

MADDE 12–Hizbullah Cemaati; İslam dairesi içerisinde değerlendirilen ve ümmet içerisinde genel kabul görmüş bütün mezhepleri kabul eder. Mezhepçilik yapmaz. Her Müslüman ferdin, benimseyip tabi olduğu mezhebe göre amel etmesini tabii görür. Ehli tahkik olmayan her ferdin bir mezhebe tabi olmasını zaruri bilir.

MADDE 13–Hizbullah Cemaati; Ümmetin maslahatına uygun düşen, İslami hareket ve İslami hükümetin sorunlarını halleden ve önünü açan İslam dairesi içindeki her ictihad ve fetvadan istifade eder. Bu konuda kendisini sadece bir mezhep veya bir ictihadla sınırlandırmaz.

MADDE 14–Hizbullah Cemaati; İslam’ın anlaşılıp uygulanması noktasında, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde eser vermiş tüm alimlerden istifade eder. Akılcılık, Mealcilik, Tekfircilik ve Irkçılık gibi İslam’ın özüne muhalif olan akım ve düşünceleri reddeder.

MADDE 15–Hizbullah Cemaati; Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşturulması için mücadele etmeyi şer’î bir görev olarak bilir. Bu hedefe ulaşmak için mücadele eden tüm hareketleri, imkan ve şartları elverdiği ölçüde destekler ve onlarla dayanışma içerisinde olur.

MADDE 16–Hizbullah Cemaati; İslam topraklarının hiçbir parçasının işgal edilmesine rıza göstermez. İşgalden kurtarılması için mücadele etmeyi vacip bilir. Bu hedef doğrultusunda mücadele eden Müslümanları, imkanları ölçüsünde destekler.

MADDE 17–Hizbullah Cemaati; Cihanşümul İslami hareketin bir parçasıdır. Ümmet bilinciyle dünya Müslümanlarının sorunlarına İslami bir bütünlük içinde bakar. İslam ümmetinin siyasi birliği ve dünyanın her yerinde yaşayan tüm Müslümanların özgürlüğü ve bağımsızlığını savunur.

MADDE 18–“Bu ümmetiniz tek bir ümmettir, öyleyse bana ibadet edin” ayeti gereğince ümmet, her ırk ve kavimden tüm dünya Müslümanlarının ortak ismi ve birliğinin adıdır. Bu anlamda Hizbullah Cemaati, aidiyet olarak ümmete vurgu yapar.

MADDE 19–Hizbullah Cemaati; bütün kavimlerin varlığını kabul eder ve Kur’an’da ifadesini bulduğu şekliyle kavimlerin çeşitliliğini Allah cellecelalühünün bir ayeti olarak görür. Hiçbir ırkın diğer bir ırka üstünlüğünü kabul etmez. Üstünlüğün takvada olduğuna inanır. Ümmeti parçalayıcı her türden ırkçılığı ve cahili asabiyeti reddeder. Dili, ırkı ve rengi ne olursa olsun bütün insanları hukuk karşısında eşit görür.

MADDE 20–“Diller Allah’ın ayetlerindendir.” Hizbullah cemaati, konuşulan bütün dillerin varlığını kabul etmekle beraber, içinde bulunduğu toplumun dilini kullanmayı tercih eder. Kürtçenin resmi dil olması ve başta eğitim, öğretim olmak üzere Kürt halkına her alanda Kürtçe ile hizmet verilmesi için her zeminde gerekli çabaları gösterir.

MADDE 21–Hizbullah cemaati; hiç kimsenin inancına ve dinine müdahale etmez. Herkesin kendi inancına göre yaşama ve dininin gereklerini yerine getirme konusunda hür olduğunu kabul eder. Hiç kimse İslam’ı veya başka bir dini veya inancı kabullenmeye ya da sahip olduğu inanç ve düşüncelerini değiştirmeye zorlanamaz. İslam dışındaki din ve kitaplara, Kur’an’ın belirlediği ölçüler dahilinde yaklaşımda bulunur.

MADDE 22–Hizbullah Cemaati; halkın huzur ve refahını kendi huzur ve refahı olarak kabul eder, kendi güç ve imkanlarını da halkın güç ve imkanları olarak görür. Halkın sevinç ve üzüntüsüne ortak olup onların meşru istek ve arzularını himaye eder. Aynı zamanda toplumun genel menfaatlerinin tahakkuku ve bunların muhafazası için üzerine düşeni yapar.

MADDE 23–Hizbullah Cemaati; Uluslararası münasebetlerde veya taraf olacağı anlaşmalarda ortaya çıkacak sorun ve anlaşmazlıkların çözümünde, İslam ve Müslümanların maslahatını gözeterek uluslararası kabul görmüş kurumlar tarafından alınan karar ve sözleşmelerin, inancına aykırı olmayan hükümlerini kabul eder.

MADDE 24–Hizbullah Cemaatinin; özgün, bağımsız, İslam düşmanlarının şerrinden mahfuz kalması, kendi özgür iradesi ve ilahi ölçüler içerisinde kararlarını verebilmesi, faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için ana karar organları ve yetkili mercileri, uygun görüldüğü zamana kadar gizli kalabilir.

MADDE 25–Hizbullah Cemaati; bütün organların işleyişinde, şura ve meşvereti esas alır. Cemaatsel kararlar yetkili organlarında istişare ile alınır. Aynı zamanda cemaatsel tüm çözüm, icraat ve görevlendirmelerde adalet ve ehliyeti esas alır.

MADDE 26–Hizbullah Cemaati; İslami naslarla çelişmeyen kültür, örf ve adetleri kabul eder. Bu tür gelenek ve göreneklerin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesini destekler.

MADDE 27–Hizbullah Cemaati; İslami müesseselerin ihya edilmesini ve sahip oldukları misyona uygun olarak işlerlik kazandırılmasını görevleri arasında kabul eder. Bu bağlamda İlim, kültür ve İbadet merkezi olan cami ve İslami eğitim merkezleri olan medreselerin, arzulanan asli fonksiyonlarına kavuşturulması için çaba sarf eder.

MADDE 28–Hizbullah Cemaati; nesillerin eğitiminde kadının rolünün çok önemli olduğuna inanır. Sağlıklı birey ve toplumların oluşması için kadının eğitimini önemser. Kadınlar da erkekler gibi İslami yükümlülüklerin muhatabı olduğundan, mücadelenin her alanında aktif bir şekilde rol almaları gerektiğine inanır. Müslüman kadınlar, İslam’ın kendileri için tanıdığı haklar ve belirlediği sınırlar çerçevesinde her türlü faaliyette bulunurlar.

MADDE 29–Hizbullah Cemaati; çocukların ve gençlerin eğitim ve öğretimlerine özel önem verir. Yeni neslin İslami eğitimle yetişmesi için tüm imkânlarını seferber eder. Gayri İslami yaşantı dayatmalarından genç neslin İslami bilinç ve şuurla korunması için her türlü meşru mücadeleyi yürütür.

MADDE 30–Hizbullah Cemaati; gücü ve imkânları oranında toplumun ekonomik, sosyal, sağlık ve eğitim sorunlarının çözüme kavuşturulması için gerekli çabayı sarf eder, bu konuda ihtiyaç duyulan örgütlenme ve aktiviteleri teşvik eder ve destekler. Bilim ve teknolojinin müspet bir şekilde insanın hizmetine sunulmasını öngörür. Araştırma, geliştirme ve bilimsel çalışmalara destek verir.

MADDE 31–Hizbullah Cemaati; zaman ve şartların beraberinde getirdiği gelişmeleri, değişimleri ve yenilikleri, İslam’ın özü ve esasları çerçevesinde değerlendirir, uygun olanını gücü ve imkanları nispetinde toplumun hizmetine sunar. Teşkilat yapısını ve faaliyetlerini her alanda çağın gereklerine uygun, modern ve yenilikçi bir seviyede tutar.

MADDE 32–Hizbullah Cemaati; şehadet, zindan ve muhacereti mücadelenin tabii bir sonucu olarak görüp şehit, tutuklu, muhacir ve ailelerinin sorunlarıyla ilgilenmeyi ve sahiplenmeyi asli görevlerinden biri olarak kabul eder.

MADDE 33–Hizbullah Cemaati; sanata ve sanat eserlerine İslami ölçüler çerçevesinde yaklaşımda bulunur. İslam’ın yasaklamadığı tüm sanat dallarının geliştirilmesini destekler.

MADDE 34–Hizbullah Cemaati; İslam coğrafyasındaki yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yabancı tasallutundan kurtarılması, bunların tasarrufunda her türlü haksız ve adaletsiz uygulamaların önlenmesi, ümmetin ihtiyaç ve maslahatının gerektirdiği şekilde kullanılması gereğine inanır.

MADDE 35–Mücadelenin zorunlu sonuçları ve ulaşılan merhale gereği, her dönemde ihtiyaç duyulacak alanlarda yürütülecek mücadelede; ortaya konulacak tavır, tutum ve icra edilecek bütün faaliyetlerin meşruiyetinin olması için bu faaliyetlerin Cemaatin yetkili organlarının izni ve nezaretinde icra edilmesi gerekir.

MADDE 36–Hizbullah Cemaati; hem hareket ve hem de fert olarak bu manifestoda belirtilen hususlara bağlı kalmakla yükümlüdür. Cemaatle beraber olmayı kabul eden herkes bu taahhütte bulunmuş kabul edilir. Uygulamalarında herhangi bir hususun Kur’an ve sünnete aykırı olduğunun tespit edilmesi halinde, söz konusu hususu nassa uygun düşecek şekilde değiştireceğini veya feshedeceğini ilan eder.

MADDE 37–Zaman ve şartların iktizası ve Cemaatin yetkili organlarının onayı ile bu manifesto güncelleştirilebilir.

Davamızın sonu, Allah’a hamd etmektir.

HİZBULLAH CEMAATİNİN MANİFESTOSUNU PDF OLARAK İNDİR!

HİZBULLAH CEMAATİNİN MANİFESTOSUNU RAR OLARAK İNDİR!

Diger Basliklar
   HİZBULLAH CEMAATİ'NİN MANİFESTOSU
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git