بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Bismillahirrahmanirrahim
MADDE 1–Yaratılışın amacı Allah’a ibadettir. Müslümanların gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetle belirlenen kulluk vazifesini yerine getirmek esası üzerine kurulmuştur.
Açıklama:
Yüce Allah, kulları ancak kendisine ibadet etsinler, diye yaratmıştır. (Zâriyât 56) Bu hüküm fertlere şamil olduğu gibi, bir manevi şahıs hükmünde olan cemaate de şamildir.
Müslümanların cemaat hâlinde olmaları, kulluk vazifelerini hakkıyla icra için bir vecibedir. Hizbullah Cemaati, bu mahiyette, Rabbine karşı olan kulluk vazifesini cemaat hâlinde yerine getirmek için tesis edilmiştir.
Hizbullah Cemaati’nin en asli hedefi, Rabbini hakkıyla bilen Salih kullar gibi ilâhî rızayı kazanmaktır. Cemaatin bütün icraatları, bu mukaddes hedef doğrultusunda yapılır. Hizmetlere niyetlenirken, hizmetler icra edilirken ve nihayete erdirilip muhasebeye tabi tutulurken gözetilecek en büyük hedef budur. Hizmetin hiçbir cüz’ü, bu hedefin dışında kalamaz.
MADDE 2–Hizbullah Cemaati; inanç, düşünce, amaç ve hedefleri doğrultusunda yapacağı tüm faaliyetlerinde, meşruiyetin kaynağı olarak Kur’an ve sünneti esas alır. Kur’an, Hizbullahi hareketin kanunu ve hayat düsturudur.
Açıklama:
(İbadetin mahiyeti Kur’an ve Sünnet’te tarif edilmiştir.) Hizbullah Cemaati, icraatlarının asli kaynağı olarak Kur’an ve Sünnet’i bilir. İcraatlara niyetlenirken, icraatları tasarlarken, gerçekleştirirken ve icraatın muhasebesini yapıp kazanım ve kusurlarını belirlerken baktığı ilk kaynak Kur’an ve Sünnet’tir.
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet, Hizbullah Cemaati’nin en temel yol rehberidir.
«De ki (Ey Resulüm) Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun!..» (Al-i İmrân 31)
Kuran-ı Kerim’in emrettikleri Sünnet’teki tatbikatla şekil bulmuştur. Hizbullah Cemaati’nin yolunun esasları bu iki kaynaktan gelir. Hizbullah Cemaati, bir hüküm ve faaliyetin meşru olup olmadığına Kur’an ve Sünnete bakarak karar verir. «Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gelmekten sakının.» (Maide, 92), «Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.» (Ahzap, 36) ayetleri kendisine düstur edinerek hareket eder.
Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem’e ilk tabi olanlar, Onun Ehl-i Beyti ve pâk Ashabıdır. Onlar, İslam’ın ilk örnek neslidirler. Kur’an ve Sünnete tabi olma konusunda misaldirler. Ashaptan sonra gelen tabiin ve etbaü tabiin Müslümanlar için misal teşkil ederler.
Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetle birlikte İslam Ümmetinin bugüne kadar üzerinde ittifak ettiği hususları «Ümmetim şer üzere birleşmez.» Hadis-i Şerifi gereği önemser ve icraatlarını gerçekleştirirken icma-ı ümmeti göz önünde bulundurur.
Hizbullah Cemaati, (fert veya topluluk), başkalarını değerlendirirken, onlarla münasebetlerini geliştirirken de Kur’an ve Sünnete bakar. İcma-ı Ümmeti tetkik eder, göz önünde bulundurur. Ümmetin kaçındıklarından kaçınır, tabi olduklarına tabi olur. Faaliyetlerinin geçmişi ve bugünüyle Ümmetle uyumunu ciddiye alır. Ümmeti bugün ve yarın daha iyi bir noktaya taşımak için gayret gösterirken Ümmetin ittifakından ayrılmamaya özen gösterir.
MADDE 3–Hizbullah Cemaati; kendisini İslam tarihi boyunca süregelen bütün İslami hareket ve önderlerin mirasçısı kabul etmekle beraber, hiçbir hareket, cemaat, tarikat, parti, örgüt veya siyasi oluşumun devamı veya uzantısı olmayıp müstakil bir cemaattir. Gücünü Allah celle celalühüye olan imanından ve muttaki Müslümanların birliğinden ve desteğinden alır.
Açıklama:
Hizbullah Cemaati, İslâmî mücadele ve hizmetleri, evveliyatı ve mevcut hâlleriyle birbirini tamamlayan bir bütün olarak bilir. Bugünkü Mü’minlerin faaliyetleri, dünkü Mü’minlerin faaliyetlerinin bir devamıdır. Herhangi bir İslam coğrafyasındaki faaliyet de farklı şahıs ve cemaatlerce gerçekleştirilse de bir duvarın taşları gibi birbirini tamamlar. Hizbullah Cemaati, her icraatını bu inançla gerçekleştirir.
Farklı toplulukların mevcudiyeti, zaman ve mekânın ihtiyaçları ile ilişkilidir. Hicrî 14/Milâdî 20. Yüzyılda İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu ıslah ve ihya doğrultusunda, pek çok coğrafyada İslâmî hareketler vücut bulmuştur. Hizbullah Cemaati de, o devirde kendisinden önce Türkiye’de ve diğer İslam ülkelerinde vücut bulmuş İslâmî hareketlerin birikiminin yanında, İslam dünyasının bütünleştirici bir kavşak noktasında yer alan Kürdistan coğrafyasının asırlara yayılan ilmi ve manevi birikiminden istifade ve kendi coğrafyasının kendisine has ihtiyaç ve koşulları içinde vücut bulmuştur.
Hizbullah Cemaati kendi zaman ve mekânı içinde, daha önceki bir cemaatin devamı olmadığı gibi, hâlihazırda dünyanın herhangi bir kesitindeki bir cemaatin de uzantısı değildir. Ama hedefleri ve icraatları ile ümmetin genel hedefleri ve icraatları ile bir bütün olduğu hâlde, yapısıyla mazi ve hazır karşısında müstakildir. Hedef ve icraatları cemaatin Kur’an ve Sünnet’e uymakla koşullanmış hür iradesinin karşılığıdır; niyetinden tatbikine, tatbikinden muhasebesine kendisinin eseridir. Başka camialarla Mü’minlerin kardeşliği ve Ümmet olmanın gereği dayanışması ve dayanışma biçimi de buna tabidir.
Bu esas üzere, Hizbullah Cemaati, Ümmetin yüzyıllara yayılan ve bugün güncelliğini koruyan tecrübi aklını, deneyimlerini önemser. Mazinin Müslümanları gibi, günün Müslümanlarının da eser ve tecrübelerini tetkik edip onlardan istifade eder. Fertlerini, Ümmette kabul görmüş hiçbir İslam önderi ve cemaatinin eser ve birikiminden yoksun bırakmaz. Kendisini tarikat veya cemaat, belli bir yapı ve âlim ile kısıtlamaz. «Mü’minler ancak kardeştirler» (Hucurat, 10) buyruğunu esas alarak hareket eder.
MADDE 4–Hizbullah Cemaati; ‘Emr–i bil maruf ve nehy–i anilmünker’ görevini fert ve cemaat bazında güç ve imkânına göre yerine getirmekle kendisini sorumlu bilir. İ’layikelimetullah doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri cihad olarak kabul eder ve bu kapsamda değerlendirir.
Açıklama:
«İnanan erkek ve kadınlar, birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten menederler.» ( Tevbe, 67)
«Onlar, öyle kimselerdirler ki kendilerine yeryüzünde iktidar verdiğimizde namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.» (Hac, 41)
«Sizden hayra çağıran, marufu emredip münkerden nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir!» (Âl-i İmrân, 104)
Hizbullah Cemaati, bu ilahi emirler gereği var olmuştur; kendisini ayet-i kerimedeki ilâhi buyruğun, «topluluk» kavramının bir karşılığı olarak bilir. Niyet, tasarı ve faaliyetlerini o doğrultuda icra eder.
Allahü Zülcelâl, insanları birbirlerine karşı mesul tutmuştur ve o mesuliyetlerin icrası cemaat olmayı gerektirmektedir. Bu, insan nesli arasında bir dayanışma olduğu kadar, aynı zamanda bir mücadeledir. İnsan fıtratı gereği topluluk halinde yaşar. Kendisine verilen cüz’i iradeyle münkeri tercih edebilmektedir. Onu bu haline karşı uyarmak, ısrar ettiğinde onunla mücadele etmek, mü’minlere bir vazifedir. Bu vazifenin yerine getiriliş şekli ise ayet-i kerimede verilen emir gereği, cemaat olmakla mümkündür.
Hizbullah Cemaati, bir mü’minler cemaatidir. Hizbullah Cemaati, bir mü’minler cemaati olarak, bir iyilik cemaatidir, iyi olandan yanadır, iyi olanı inşa eder, iyiliği hâkim kılmaya çalışır. İyinin inşası, kötülüğün izalesini gerektirir. Hizbullah Cemaati, iyiliği inşa ve hâkim kılma gayesiyle, kötülüğe ve kötüye karşı durur, Kur’an ve Sünnetin ahkâmı üzere kötüyü uyarır, onunla mücadele eder; kötülük zuhur ettiğinde ve kötülüğe yönelik bir planlama haberi, hissi aldığında onun önüne geçmeye, onu Kur’an ve Sünet’te ifade edilen yöntemler üzere engellemeye çalışır.
Şirk, en büyük münkerdir (kötülüktür). Zulüm, münkerdir. İnsanın can, nesil, akıl, mal ve din emniyetine yönelen bütün tehditler birer münkerdir, kötülüktür.
Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem buyuruyor:
«Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle düzeltmeye gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Diliyle düzeltmeye gücü yetmezse kalbiyle (buğzetsin) ki bu imanın en zayıf derecesidir.» (Müslim, İman bölümü 49)
Hizbullah Cemaati, münkerlerin tamamıyla Kur’an ve Sünnet’in ahkâmı ve yol göstericiliği üzere mücadele eder. Kendisinden önce veya hâlihazırda münkerle mücadele eden Müslümanların da tatbikatını dikkate alır. Kötülükle mücadelenin en etkili yolunu tatbik etmek için uğraşır.
Tağutlar, kötülüğün önderleridir. Hizbullah Cemaati, kötülük ve kötüyle mücadele mahiyetinde toplumu tağutların kötülüklerinden arındırmak için mücadele eder. Bu mücadelesini, Allah yolunda mücahade/cihad bilir; mücadelesini Kur’an ve Sünnette tarif edilen yol üzere, kendi imkân ve gücü doğrultusunda yapar.
Bununla birlikte Hizbullah Cemaati, Allah yolunda mücadeleyi günün imkânlarıyla koşullandırıp kısıtlamaktan sakınır. İnsan, kendisine verilen irade ve güçle, imkân ihdas etme kabiliyetine sahip olarak yaratılmıştır. Hizbullah Cemaati, bu inançla, kendisini mevcut imkânlarla kısıtlamaz. Müslümanları, zamana teslim olmaya değil, zamana hükmetmeye davet ve sevk eder.
Hizbullah Cemaati, eldeki imkânları geliştirip yeni imkânlar oluşturmayı cihad bilir, Müslüman fert ve toplumu, yeryüzünde hakkın ikamesi ve batılın izalesi olan İslam’ın cihan hâkimiyeti için ilme yönelerek ilim ve teknikte yeni imkânlar oluşturmaya davet ve sevk eder.
MADDE 5–Hizbullah Cemaati; içinde bulunduğu ortam ve şartları gözeterek, faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu ve çağın gerektirdiği her türlü meşru vasıtayı kullanır. İslami hedeflere ancak meşru vasıtalarla ulaşılması gerektiğine inanır. Gayri İslami yol ve vasıtalara tevessül etmez. Hedef, yol ve yöntemlerinde nebevi çizgiyi esas alır.
Açıklama:
Müslümanların hedeflerine ulaşmalarında hangi vasıtalardan istifade edecekleri Kur’an ve Sünnette açıkça beyan edilmiştir. Peygamber kıssaları ve Hz. Peygamber’e verilen emirlerle Onun Sünnetinde örneklenmiştir. «O arzusuna göre konuşmaz.» (Necm, 3), «Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun çünkü Allah’ın azabı çetindir.» (Haşr, 7)
Hizbullah Cemaati, hedeflerine ulaşmada Nebevî örnekliği esas alır. Bu hususta sebat eder.
Zaman ve mekân, Mü’minlere Kur’an ve Sünnet üzere yeni vasıtalar üretme veya var olan vasıtalardan istifade zorunluluğu getirir.
Esaslar sabittir; vasıtalar zaman ve mekâna göre farklılık gösterir. Ashap, Medine’nin dışına çıkıp yeryüzüne açıldığında karşılaştığı kurum ve vasıtaları tetkik ve tahlil edip onlardan Şer’i Şerif’e mutabık olanlardan istifade etmiştir. Selef-i Salihin de böyle davranmıştır. Mesela; daha önce medreseler yok iken zamanla ders halkalarının camiye sığmaması üzerine tedrisat ihtiyacı için medreseler açılmıştır. Yine geçmişte olmayan elektronik ve teknolojik aletler bugün mevcuttur. Diğer kurum ve vasıtalar da bunun gibidir. Geçmişte bulunmayan bir kurum ve vasıta, insanlığın maddi üretimde sürekli yol almasından dolayı bugün vücut bulmuştur. Esasa intikal etmeyen, dolayısıyla güne göre değişen, maddi kurum ve vasıtaların meşruiyeti ortaya çıkış zamanlarına göre değil, kullanılmalarının meşru ve maslahata uygun olup olmamalarına göre değerlendirilir.
Hizbullah Cemaati, zaman ve mekân içinde vücut bulmuş kurum ve vasıtaları tetkik ve tahlil eder. O imkânların mevcut olanlarından istifade eder, gerektiğinde Kur’an ve Sünnete uygunluk üzere yeni imkânlar, kurum ve vasıtalar ihdas eder.
Hizbullah Cemaati, hedeflerine varmak için, gayrimeşru esas ve tutumlara bağlanmaz; hükümleri o yönde zorlamaz, imkân bulup veya ihdas edinceye kadar daima esasları üzerine sebat eder. Başka bir ifadeyle esaslarını sabit ve her şeyin önünde görür. Daima ve her şeye rağmen korur; kurum ve vasıtalarını ise günün ve yarının ihtiyaçları doğrultusunda tecdit eder, değiştirir, yeniler.
MADDE 6–Hizbullah Cemaatinin çalışmaları yoğunluklu olarak Kuzey Kürdistan olmakla birlikte, faaliyet alanı tüm Türkiye’dir.
MADDE 7–Hizbullah Cemaatinin nihai hedefi; bütün dünyada zulmün, şirkin, adaletsizliğin, sömürünün ve kula kulluğun olmadığı, insan fıtratı ve yaratılış gayesine uygun, teşri kaynağı olarak Kur’an–ı Mubin ve Sünneti esas alan İslami bir yönetimin tesisidir. Ancak kendisini, kendi toplumu ve mücadele alanına karşı birinci derecede sorumlu kabul eder.
Açıklama:
Hizbullah Cemaati, bütün dünyadaki İslami yapıları kardeş bilir ve bir zincirin halkları, bir vücudun azaları, hatta bir azanın hücreleri gibi bilir. Bütün İslâmî yapılar, aynı hedef doğrultusunda, yeryüzünde hakkı ikame, batılı izale için vardırlar. Bu hedef birliği, Müslümanlar arasında dayanışmayı, yardımlaşmayı icap ettirir.
Hizbullah Cemaati, kendisini ümmetin bir azası olarak görür. Ümmeti ilgilendiren her sorunu kendi sorunu olarak bilir. Ümmetle birlikte sevinir, ümmetle birlikte mahzun olur. Elinin uzanabildiği her noktada ümmetin sorunlarını izalede yer alır.
Ancak, bir mekâna odaklanma, hizmetlerin daha etkin gerçekleştirilmesinin ve bütüne daha çok katkı verilmesinin de önüne açar. Mekânla sınırlanma, mekânla kısıtlanma değildir, mekân ile ötesini buluşturmak ve iki taraf arasında etkin bir dayanışma, yardımlaşma hâsıl etmektir.
Hizbullah Cemaati, Türkiye sınırları içinde yer alan ve Kuzey Kürdistan da denen Kürdistan coğrafyasında; o coğrafya ve Türkiye’nin genelindeki Müslümanların içinde bulundukları koşullar ve ihtiyaçlarının neticesi olarak var olmuştur.
Hizbullah Cemaati, yakın ve uzak çevresinde yer alan İslâmî unsurlarla mutlak bir dayanışma içinde iken teşkilat bağlamında hizmetlerini Türkiye sınırları içinde yer alan Kürdistan coğrafyası ve Türkiye’de icra eder. Bu doğrultuda söz konusu coğrafyanın insanının bulunduğu dış sahalara onlara ulaşmak için uzanır.
Hizbullah Cemaati, ayrılığın yanında, hedefe ulaşmaya müspet katkısı olmayan tahakkümü de reddeder. Birikimini hitap ettiği coğrafyanın dışında kalan Müslümanlara aktarır, hitap ettiği coğrafyanın dışında kalan Müslümanların birikiminden de yararlanır. Lâkin çalışmalarını kendi teşkilatı içinde organize eder. Planlama ve işlerini kendisi kararlaştırır, kendisi icra eder, muhasebesini de o dairede tamamlar.
Hitap ettiği coğrafyaya aidiyeti bulunmayan Müslümanları bulundukları aidiyet ilişkisi içinde oldukları ülkelerde İslâmî hizmetlere teşvik eder, onlarla dayanışır, yardımlaşır ama onların hizmetlerini organize etmeyi kendilerine bırakır.
MADDE 8–İnsanların can, mal, din, nesil ve akıl emniyetini sağlama, İslam dininin ve İslami hâkimiyetin hedeflerindendir. Hizbullah Cemaati; bu ilkeler doğrultusunda tüm dini ve etnik azınlıkların insani hak ve özgürlüklerinin teminini ve korunmasını İslami bir vecibe olarak görür.
Açıklama:
«Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız O’ndan en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah bilendir. Her şeyden haberdar olandır.» (Hucurât, 13)
«Onun ayetlerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır.» (Rûm, 22)
Bütün insanlar, aynı anne-babadan olmakla kardeştirler. Farklı kavim ve kabilelere ait olmak, insanların birbirlerini tanımalarından başka bir ayrıcalık getirmez. İnsanlar arasındaki üstünlük farkı ancak takva iledir. Diller ise Allah’ın ayetleridir.
İslam, bu ayet-i kerimeler ve Hz. Peygamber’in ilgili hadisleriyle ırkçılığı kesin olarak nehyetmiştir.
İslam, ilahî ahkâm doğrultusunda Hicaz’ın dışına çıktığında hiçbir şekilde ırkçı söylem ve uygulamalara izin vermemiş; toplumları dil ve dinlerinde serbest bırakmış; toplumların Kur’an ve Sünnetin ahkâmıyla çelişmeyen giyim kuşam, gelenek ve göreneklerini sürdürmelerine izin vermiştir. Böylece Ümmet kardeşliği içinde kavim zenginliği oluşmuştur. İnsanlık, İslam havuzunda buluşurken kendisine has niteliklerini muhafaza etmiş; kavimlerin farklılıkları İslam için birer güç ve fazilet olmuştur.
İslam’ın bu fazileti asırlar boyu, devam ederken İslam âleminin dış güçlerce istilasıyla ırkçılık Müslümanlar arasında yayılmış, Müslüman toplumların dil, giyim kuşam, gelenek ve göreneklerine yönelik ırkçı yasaklamalar getirilmiştir. Bu bağlamda ulus devletler, kendilerini bir ırkın ulusu gibi tarif ederek tahakkümleri altındaki diğer kavimlerin dil ve örflerini yasaklama yoluna gitmişlerdir. İslam’ın ahkâm ve tatbikatına muhalif olarak istilacı güçlerin dayatmasıyla getirilen bu yasaklar pek çok Müslüman kavmi mağdur etmiş, bu yasaklar Müslümanlar arasında fitne ve çatışmalara yol açarak dış güçlerin İslam dünyası üzerindeki tahakkümlerini sürdürmelerine de yardım etmiştir.
Hizbullah Cemaati, İslam dünyasına hiçbir faydası olmayan, fitne fesat ve ayrılık kaynağı söz konusu bütün ırkçı yasakları reddeder, onlara karşı mücadeleyi, münkeri, batılı izale ve İslam’ın ahkâmlarını, daima insanlık yararına olan iyiliklerini hâkim kılma mücadelesinden kabul eder.
Hizbullah Cemaati, «Dinde zorlama yoktur.» (Bakara, 256) hükmü gereği ve İslam’ın Hz. Peygamber günlerinden itibaren tatbikatına uygun olarak, gayrimüslimlerin dinlerini inandıkları gibi yaşama hakkını tanır, o hakka yönelik, İslam’ın ahkâmına muhalif her tür tutumu reddeder, zulüm sayar.
Hizbullah Cemaati, İslam hâkimiyeti altındaki gayrimüslimlere zımmi statüsünün verdiği bütün hakları tanır. Söz konusu topluluk ve fertlere yönelik her tür hak ihlalini zulüm kabul eder, o ihlallere karşı çıkar. Söz konusu topluluk ve fertlerin dinlerini yaşamalarını, ticaretlerini icra etmelerini ve diğer meşru faaliyetlerini gerçekleştirmelerini asli hakları görür.
MADDE 9–Hizbullah Cemaati; İslam’ın hâkim olmadığı ve Kur’an’ı meşruiyetin kaynağı olarak kabul etmeyen tüm rejim ve yönetimleri gayri İslami olarak kabul eder. Gayri İslami yönetimlerde görev alan bireyleri ise özel konum ve amellerine göre değerlendirir. Tümden tekfir anlayışını benimsemez.
Açıklama:
Devlet, insani bir üretimdir; varlığıyla insanın bütün faaliyetleri kapsamındadır.
Fertler ve cemaatler gibi devletlerin de varlık nedeni Allah’a ibadettir ve gayesi İlahi rızayı kazanmaktır. Bunun da yolu Kur’an ve Sünnetin ahkâmına tabi olmaktır. Devletler, o ahkâmın dışında veya ona karşı kurulduklarında gayri İslami nizamlar içinde yer alırlar.
İslam dünyasının mazisinde gayri İslami nizamlar vardı. Ancak onların genel olarak dış güçlerle bağları yoktu. Batı’nın Müslümanlara tahakküm etmesinden sonra ise İslam dünyasında hem gayri İslami hem dış güçler tarafından tesis edilip İslam ve Müslümanların aleyhinde organize edilen rejimler kuruldu. Bu rejimler, İslam yurtlarını dış güçler adına istila etmiş, İslam ahkâmını yasaklamış, Müslümanları o güçler adına tahakküm altına almışlardır. Dolayısıyla Batı tahakkümü sonrası rejimler, özleriyle gayri İslami oldukları gibi, varlık nedenleri ve icaraatları ile Müslümanların manevi ve maddi menfaatlerine karşı da kurulmuşlardır. Bu rejimlerin sosyalizm, liberalizm gibi ideolojileri; Müslümanların ihtiyaçları ve lehine değil, Batı’nın çıkarları doğrultusunda oluşturulmakta ve icraatları yine dış güçlerin çıkarları doğrultusunda işletilmektedir.
Hizbullah Cemaati, dışarıya bağımlı olsun veya olmasın, bütün gayri İslami yönetim ve rejimleri reddeder. Ancak Ümmetin maziden bu yana yaklaşımını esas alarak farklı sebeplerle bu rejimlerde memurluk veya amirlik vazifesi üstlenmiş fertleri, tekfir etmez, onları amelleriyle değerlendirir. Rejimin yaptıklarından bütün memur ve amirleri sorumlu tutmaz. Rejimlerde görev alan memur ve amirleri, kendi amellerine göre değerlendirir.
Rejimlere rağmen, gerçekleştirilmesi mümkün hayırlı hizmetleri de tamamı mümkün değil diye mümkün kısmı dışlamaz. Fertler gibi o hizmetleri de rejimin dışında değerlendirir. Bulundukları vazifelerde hayırlı hizmetlerde bulunanları takdir ettiği gibi kısıtlamalara rağmen hayırlı hizmetlerin icrasını önemser, o yöndeki imkânları artırmak için gayret gösterir.
MADDE 10–Hizbullah Cemaati; İslami ilke ve değerlerden taviz vermez. İslami mukaddesatlara yönelik saldırılara güç ve imkânları nispetinde karşı durur. İslami akide ve değerlerin korunması, Hizbullah Cemaatinin kuruluşundaki temel amaç ve gayelerdendir.
Açıklama:
Hizbullah Cemaati, İslami esas ve değerlerin tatbiki ve korunması için vardır. Onun için varlık bulduğu coğrafyada İslam’ın mukaddesatına ve Müslümanların onuruna yönelen her tür hakaret ve saldırıya karşı koydu. O uğurda azizlerini şehid verdi, zindanlar onun azizleri ile dolup taştı. İmtihan hiç kuşkusuz süreklilik arz eder. Hizbullah Cemaati, bu yöndeki vazifesinin geçmişte olup bitmediğine inanır. Dünyanın herhangi bir noktasında İslam’ın mukaddesat ve ahkâmına yönelen her tür saldırıyı kendisine yönelmiş sayar. İmkânları ve üretebildiği imkânlar çerçevesinde Kur’an ve Sünnet’te tarif edildiği üzere tepki verir. Bu yönde imtihanı daima kazanmanın peşinde olur. |