28 Şubat döneminde yapılan bütün MGK toplantılarında, PKK terörü yokmuş gibi davranılarak birinci tehdit olarak irtica görülmüştür. İrticadan kasıtlarının, Aziz İslam Dini olduğunu daha önceden de izah etmiştik. Bir Ergenekon darbesi olan 28 Şubattan önce, 90’lı yılların başında yine bir Ergenekon planlaması olan PKK’nin bize saldırması için kışkırtma hareketlerine tanık olduk. Doğu Perinçek’in 2000’e Doğru Dergisinde yayınlanan “Hizbullah Çevik Kuvvet’te eğitiliyor” haberi, PKK’nin bize saldırmasının önünü açmış ve saldırılarını bu haber ekseninde meşru göstermiştir. PKK’nin bize saldırmasının en büyük etkenlerinden olan böylesi haberlerden sonra başlayan çatışmalarda ölen, yaralanan, mahkûm olan, tutuklanan, dul ve yetim kalan bütün mensuplarımızın mağduriyet ve mahrumiyetlerinde Ergenekon’un kirli parmaklarına ve iğrenç ayak izlerine rastlamak mümkündür.
Aynı şekilde Ergenekon’un bir diğer ayağı olan askeri birimlerdeki uzantıları, Cemaat elemanlarına yönelik bir başka zulme imza atmaktaydılar. Şimdilerde Ergenekon’un üst düzey isimlerinden sayılan Sarı Levent lakaplı Levent Ersöz, PKK’den yakalanan işe yaramaz, bozuk, namlusu kırık silahları, kullanılmış lawları İdil’de ve Şırnak’ta Müslüman olarak bilinen kişilerin kullandıkları depolarına, ahırlarına ve evlerinin müştemilatına bırakıyor, sonra da sanki evlerinde silah bulunmuş gibi gözaltına alarak işkencelerden geçiriyor, ardından cezaevine attırarak mağduriyetlerine sebep oluyordu. Bu durum mahkemece ispatlanıp beraatla sonuçlanmış olmasına rağmen, yeni Ergenekon yapılanmasının Medya ayağı olan Fesad Medyasında, bu durumun tekrar tekrar ısıtılıp verilmesi ve bizi Ergenekon’la bağlantılı gösterme çabaları, halen Ergenekon mağduriyetimizin devam ettiğinin en somut göstergesidir.
Diğer taraftan, Ergenekon ve derin devlet yapılanmasının Emniyet ayağında, Cemaat’e karşı büyük bir saldırı konsepti devreye sokulmuştu. Provokasyon amaçlı öldürme eylemlerinden, elemanlarımızı ajanlaştırıp kirli işlerinde kullanmaya kadar her türlü aşağılık zulme imza atan Ergenekon’un emniyet ve istihbarat ayağı, Cemaat ve mütedeyyin insanların büyük mağduriyetler yaşamasına neden olmuştur. Savunmanın önceki bölümlerinde, Murat Kurtboğan adlı itirafçının cezaevinden çıkarılarak Tatvan’da görev yapan bir müezzini şehid etme hadisesini ve arkadaşlarımızdan A.Kadir Selçuk’un şehid edilmesinde polis ve itirafçıların işbirliğini anlatmıştım.
Yukarıda sadece somut örneklerini verdiğimiz olaylardan da anlaşıldığı gibi Ergenekon türü yapılanmaların asıl ve birinci dereceden mağduru, Hizbullah Cemaati’dir. Bugüne kadar şehid edilen kardeşlerimizin her damla kanında, tutuklanıp yıllarca cezaevlerinde kalan her kardeşimizin çektiği sıkıntı ve zorluklarında; yerini–yurdunu, malını–mülkünü, işini–uğraşını, aile, dost, akraba ve yakınlarını terk edip hicret hayatı yaşamak zorunda kalan her kardeşimizin çektiği mağduriyette Ergenekon ve derin devletin payı vardır. Akıtılan kanların, dökülen gözyaşlarının, çekilen sıkıntı ve eziyetlerin, göğe yükselen ah–u figanların, dul kalan bacılarımızın, yetim kalan yavrularımızın, sönen ocakların, yavrusunu yitiren anaların ve daha nice acıların, mağduriyetlerin en büyük müsebbibi Ergenekon ve derin devlettir.
Bizi Ergenekon’la ilişkilendirmeye çalışanlar, Cemaat olarak bize çektirilen bunca acı, sıkıntı ve eziyetlere bilerek veya bilmeyerek ortak olduklarını bilmelidirler. Hizbullah Cemaati’ni yakın olsun, uzak olsun Ergenekon’la birlikte zikredenlere hakkımızı helal etmeyeceğimizi ve iyilik ya da kötülük namına işlenen bir zerrenin dahi kaybolmayıp önümüze konulacağı hesap gününde hakkımızı isteyeceğimizi, dost düşman herkes bilmelidir.
Müfterilere ve Cemaat’in şahsında İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edenlere, hiç kimsenin ahiretteki acıklı azaba uğramasını istemeyen Müslümanlar olarak şu nasihatte bulunuyoruz:
Gelin bu iftiralarınıza son verin. Bugüne kadar müfteriler hiçbir konuda amaçlarına ulaşamadıkları gibi, sizler de ulaşamazsınız. Şerefli Hizbullah Cemaati’ni karalayıp Müslüman halkımızın gözünden ve gönlünden düşürmeye çalışmanız, beyhude bir uğraştır. Müslüman halkımız; teneke ile altının, kömür ile elmasın, çakıl taşları ile incinin farkını çok iyi bilmektedir. Gelin, sizler de hakka teslim olup hakkın yanında yer alın. Şüphesiz akıbet, muttakilerindir.
Ve siz ey İslam düşmanları! Sizleri de içinde debelenmekte olduğunuz fosseptik çukurundan İslam’ın gül kokulu gülistanına, küfür karanlıklarından, İslam’ın nurlu aydınlığına; inkâr inatçılığından, Allah’a teslimiyete; içinizi kokuşturan kin, nefret ve düşmanlıktan kurtulup İslam’ın sevgi çemberine dâhil olmaya davet ediyoruz. Şüphesiz ölüm gerçektir ve şüphesiz ölümden sonraki diriliş de gerçektir. Ahiret haktır, cennet ve cehennemin varlığında hiçbir kuşku yoktur. Hesap da, mizan da gerçektir. Gelin yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekilip cehennem azabına müstahak olmadan önce tevbe edip hakka teslim olun. Şüphesiz Allah, tevbe edenlerin tevbelerini kabul eder. Yok, eğer inkâr ve düşmanlıkta kalmaya devam ederseniz; Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu da bilmelisiniz.
96/99 |