3–Bu sözleri, devletle bağlantımız olduğuna delil sayan PKK ve siyasal uzantılarına ve malum çevrelere söyleyeceğimiz şudur:
Evvela PKK tarafından Hizbullah Cemaati’ne dayatılan çatışma ortamından devletin yararlanmasının suçlusu aranacaksa, bu suçlu, Cemaatin tüm uyarı ve çabalarına rağmen Cemaat mensuplarını kendisine tabi olma, öldürme ya da bölgeden sürme arasında üç ölümcül tercihe zorlayan PKK unsurudur. Yaptığımız tüm iyi niyetli uyarılar, PKK’nin ağır hakaretleriyle, bilahare de acımasız saldırılarıyla karşılık bulduktan sonra, savunma babından karşılık vermek zorunda kaldık. Daha önce bizlere üç beş günlük ömür biçen PKK çevreleri, karşılaştıkları sert direniş karşısında şaşkına uğrarken, öngördükleri gibi bizleri tasfiye edememelerinin altında iftira dolu sebepler aramaya başladılar. Bizim PKK’ye yönelik eylemlerimizde devlet güçlerinin sessiz kaldıklarını bahane ederek bizleri karalamaya çalışanlar, acaba PKK’nin bizlere yönelik binlerce eyleminde devletin kaç kere müdahale etmiş olabileceğini hiç hesapladılar mı? Çatışma sürecinde gerek direk bizlerden, gerekse diğer dindar insanlardan 1000’i aşkın kişi şehid olurken, PKK saldırganlarından kaç kişi devlet güçleri tarafından yakalandı? Ama ucuz propagandaya kanmak varken, maalesef hiç kimse karşılaştırmalı bir hesap içerisine girme zahmetinde bulunmadı, ya da bulunmak istemedi. Kaldı ki o dönemde devletin kolluk güçleri gündüz gözüyle dahi kendilerini korumaktan aciz duruma düşmüşlerdi. Kendilerini korumaktan aciz bir güç, nasıl oluyor da bizlere koruma kalkanı oluşturabiliyor? Bundan dolayı PKK ile aramızda çıkan çatışma ortamı elbette ki rahat bir nefes almak isteyen devlet organlarının hoşuna gidiyordu. Devlet; kendisine düşman olarak gördüğü iki unsurun kendi aralarındaki çatışmalarını keyifle, çubuğunu tüttürerek izlemiş, hatta çatışmaların daha çok şiddetlenmesi için zaman zaman provokasyonlarda bulunmaktan dahi geri durmamıştır. Bu, bir gerçektir ve bunu kimse inkâr edemez.
Ağustos 2005 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığına atanan Orgeneral Faruk CÖMERT; 01.09.2005 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan bir röportajında şu sözleri sarf etmiş:
“Ben Körfez Savaşı’nda da, sonrasında da oradaydım. Ben daha o zaman bu Hizbullah konusunda uyarı yapmıştım. Çiller zamanında valiye söylemiştim. Sanıyorum Muzaffer Ecemiş’ti valimiz ve daha sonra İçişleri Müsteşarı da oldu. Bu Hizbullah olaylarıyla ilgili olarak, PKK’ye karşı kullanıldığı söyleniyordu. O zaman bunun yanlış olduğunu belirttim, devlet başka güç kullanmaz, kendi gücünü kullanır, demiştim. Şimdi Batman’daki olaylarda bunlar mı var, PKK mı tam izleyemedim”
Kuvvet komutanlığına kadar yükselmiş koca bir generalin niçin bu kadar kolayca yalan söylediğini anlamak, yalanın günah olduğunu bilen biz Müslümanlar açısından gerçekten çok zor.
Kendisiyle röportaj yapan gazeteci, çanak sorularını bir kenara bırakıp gazetecilik içgüdüsüyle şu soruyu sormuş olsaydı, acaba koca generalimiz nasıl bir cevap verecekti? Tabi gazetecinin böyle soru sormayacağını bildiğimiz için, kendimizi onun yerine koyup sormuş olalım: ...
85/99 |