Ergenekon soruşturması çerçevesinde ifadelerine başvurulan emniyet istihbarat eski başkan vekili Bülent Orakoğlu, sanki Hizbullah Cemaatini karalamak ve Hizbullah Cemaatini Ergenekon’a bağlamak için özel bir görevle görevlendirilmiş gibi ayağı yere basmayan iddia, itham ve iftiralarda bulunmuştur. Bülent Orakoğlu’nun attığı her iftira, Fesat Medyası tarafından şişirilmekte ve soğudukça bıkıp usanmadan ısıtılarak mideleri bulandıracak bir kirlilikte servis edilmektedir.
Ne zırvalamış Bülent Orakoğlu? Ergenekon İddianamesinde geçen, iddianamenin açıklanmasından sonra da gazetelere yansıyan ifadelerine göre demiş ki Bay Orakoğlu;
“İstihbarat Daire Başkanlığı görevinden önce de il Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele ve İstihbarat Müdürlüğü yaptım. Hatay İl Emniyet Müdürlüğü görevini sürdürdüğüm dönemde, tahminen 1991 yılı içerisinde Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ ve İl Jandarma Alay Komutanı VİCDAN BAŞARAN olduğu halde şehir Kulübünde bir yemek yedik. Bu yemekte, Bölge Komutanının yanında bulunan ve önceleri emir eri olduğunu zannettiğim sivil giyimli şahsın, daha sonra İstanbul’da Hizbullah Operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri HÜSEYİN VELİOĞLU olduğunu öğrendim…”
Bu sözlerin iftira olduğunu ispatlamadan önce, bir başka gazetenin, beyanlarını teyit etmek için kendisiyle yaptığı röportaja ilişkin haberi de vermekte yarar vardır. Çünkü bu röportajda önceki iddialarını tekzip eden ifadeler var. Yani önceki iddialarını işkembeden salladığı için, hiçkimsenin bunu kurcalamayacağından emin olacak ki tam ezberleyememiş, ama bir acar muhabire rastlayınca bocalamaya başlamıştır. Böylece takke düşüp irinlerle dolu iğrenç keli görünmüştür. Söz konusu haber aynen şöyle:
“Albay Vicdan Başaran ve Temel Cingöz’le beraber yemeğe oturduk. Korumalar ve şoförler de başka masalarda yemeğe oturmuşlardı. Ancak kapıda bekleyen bir kişi dikkatimi çekti. Ben de ‘Vicdan Bey, bu arkadaş niye bekliyor, o da yemek yesin’ dedim. Bunun üzerine Vicdan Başaran da ‘Gel otur Hüseyin!’ dedi. Hüseyin yanımıza gelip yemeğe oturdu.” diyor.
Muhabirin, “Peki, bu şahsın Hüseyin Velioğlu olduğunu nereden biliyorsunuz?” sorusuna karşılık da Orakoğlu ilk kez “Kartı vardı, bana kartını verdi, oradan biliyorum” demiş. Ancak ne hikmetse Orakoğlu “O kartı uzun süre muhafaza etmeme rağmen kaybettim” demeyi de ihmal etmemiş.
Bu arada muhabirin “Madem öyle, Hizbullah’a yönelik bu kadar operasyon gerçekleştirilmesine, sansasyonel sayılabilecek gelişmeler yaşanmasına rağmen bu bilgiyi neden bugüne kadar sakladınız?” sorusu ise Orakoğlu’nun sinirini bozmaya yetmiş ve “Böyle soru olur mu? Fatih Altaylı da aynı şeyi sordu bana, soru mu soruyorsunuz, yoksa mahkeme gibi sorguya mı çekmeye çalışıyorsunuz?” diyerek bugüne kadar esirgediği ‘engin bilgilerini’ nedense Ergenekon süreciyle beraber dile getirme gereğini duyuyor.”
90/99
|