|
 Kamp olduğu söylenen Çiçekli Köyü geçmişten beri dindarlığıyla bilinen köylerdendir. Orada oturan herhangi bir yaşlıdan sorarsanız, ta 7 yaşında iken babasının kendisini camiye götürdüğünü ve o günden bu güne cami ve cemaat ehli olduğunu söyleyecektir. Bunu akıllarına sığdıramayanlar, köylünün dindarlığının altında art niyetler arayarak köylüye baskı yapmaktan geri durmamışlardır.
1990 yılından 1993 yılına kadar 27 korucunun bulunduğu bu köy, askeriye’nin camideki Fakihleri (ilim talebelerini) ve imamı köyden kovmalarını istemesi üzerine iki seçenekle karşı karşıya bırakılır. İzzeti tercih eden köylüler silahı bırakır ve camilerine sahip çıkarlar. Bunun üzerine askeriye baskısını arttırır ve köye operasyon üzerine operasyon yapar. Öyle ki bu durum çocukların psikolojisini bozar.
Kimi zaman insanlar bağlarında ve bahçelerinde çalışırken operasyon yapılıp yükleri didik didik edilirken, kimi zaman ansızın evleri basılıp, darmadağın edilir, değerli eşyaları çalınır, bazen de hutbe sırasında cami basılıp insanlar ibadetten alıkonurdu. Bunlarla da yetinilmemiş, getirdikleri mühimmatı cami köşelerinde kazdıkları toprağa gömüyor böylece köylüleri zan altında bırakmaya çalışıyorlardı. Bunlar dahi az gelmiş olacak ki duvar diplerine, cami tuvaletlerine esrar ve benzeri uyuşturucu maddeleri bırakıyorlardı.
Ancak tüm baskın ve komplolar boş çıkar. Zira köylülerde herhangi bir art niyet ve kötülük bulunmamaktadır. Ancak rahatsızlık duyulan şey, olumsuz bir şeyin varlığı değil, İslam’ın yaşanmasının ta kendisidir.
Çiçekli Köylüleri Gercüş’e götürülerek ağır işkence ve hakaretlere maruz bırakılır. Bununla yetinilmez koruculuğu tercih eden köylerin dolmuşları bu köye uğramaz. Köylü tam bir baskıya maruz bırakılır. Bu arada PKK, tehdit kasetlerinde bu köyün 50 gün içerisinde yakılıp yerle bir edileceğinden bahseder. Bilal ismindeki karakol komutanı cami basar, Metin yüzbaşı ve Ahmet yüzbaşılar da köylüye kin kusar.
Hizbullah’ın bu köyde kamp kurduğu iddiaları, Uğur Dündar’ın Arena programına servis edilen bir haberden ibarettir. Kestikleri ağaçlardan kendilerine çardak yapan işçilerin çardakları gizlice görüntülenerek bunun kamp olduğu iftirası atılır. Bunun üzerine diğer köy muhtarları, korucular ve askeriye toplanıp köyde keşif yapar. Helikopterler köy üstünde uçmaya başlar. Ancak kamp olduğu söylenen şeyin basit işçi çardakları olduğu açığa çıkar. İşte Çiçekli Köyü’nün Hizbullah ve kamp iddiası ve iftirası budur.
Kavak mezrası Batman’dan Gercüş’e giderken yol üzerinde sayılabilecek bir yerde olup Hizbullah’ın kamp yapmasının mümkün olmadığı köylerdendir.
Bu köy 1991 yılının sonbaharında PKK’lilerin rahatça gelip köylüleri yardım ve destekle tehdit ettiği bir köydür. Ancak köy halkı dindar olduğu için zamanla PKK ile arasında sürtüşme yaşanır. Her zaman ve her yerde olduğu gibi bu kez de Kavak Mezrası, sırf PKK’nin saflarında yerini alıp dindarlığını terk etmediği için hedefe oturtulur. Bu yüzden de köye gözdağı vermek ve bir daha PKK’ye karşı gelmesini önlemek için köye saldırı düzenlenir. Köylüler bu saldırıyı, Allah’ın yardımıyla ellerindeki basit silahlarla savarlar. Bu saldırının püskürtülmesi ve PKK’ye karşı koyma hadisesi, PKK tarafından hazmedilmeyip bunu bir antipropaganda aracına dönüştürme yoluna gidilir. “Askerler onların etrafında nöbet tutuyor, etrafları elektrik telleriyle kaplıdır. Asker sabaha kadar nöbetlerini tutmaktadır” diye iftira ve karalamalarda bulunurlar.
Bu propagandayla amaçları mütedeyyin köylünün ölümünü meşrulaştırmaktı. Bir gün Müslümanları öldürdüklerinde haklı çıkmak, “Bunlar zaten devletin ajanıydı” demeleri içindi. Hâlbuki köylünün kesinlikle devletle hiçbir münasebeti bulunmamaktaydı…
Bu saldırının üzerinden 3–4 ay geçtikten sonra, PKK tarafından şöyle bir mesaj gönderilir: “Ya güttüğünüz davanızı terk edersiniz, ya da sizi öldürürüz.”
Bu ortamda köylü kendi kendini muhafaza etmek durumunda kalır. Zira asker gece çatışmalarına müdahale etmemekte, sonraki gün saat 10.00 sularında gelmekteydi. Tabi baskı tek taraflı da değildi. Bir taraftan PKK diğer taraftan devlet baskı uygulamaktaydı. PKK “bizim yandaşımız olmalısınız” derken, devlet de “korucu olmalı bize çalışmalısınız, korucu olmazsanız elimizden kurtuluşunuz yoktur” diye baskı uyguluyordu.
Saldırıdan sonra asker köye o kadar baskı yapar ki, adeta köyden çıkmaz olur. Baskın yaptıklarında, yanlarına Dıfné Köyü’nün korucu olan muhtarını da almaktadırlar. Dıfné Köyü muhtarının adı Mehmet Salih ORHAN olup halen de JİTEM’le birlikte çalışmaktadır. Son zamanlarda İstanbul’a gidinceye kadar Ankara’da bulunmaktaydı. Bu şahıs, Cemaat mensuplarının yanında kendisini Cemaatten, PKK’nin yanında ise PKK’den gösteren, ancak sadece devletçi olan ve her kılığa girebilen birisiydi.
İşte bu muhtar, askerin başındaki Yüzbaşıya: “Yüzbaşım hiç üzülme! Ya bizim arkadaşımız olur, korucu olup devlete yardımcı olurlar; ya da bir tekini bile köyde bırakmam” diyecek kadar habis ruhlu bir insandır.
İşte bu şekilde çift taraflı bir zulmün mağduru olan bir köyde kamp yapılabileceği iddia ve iftirası, ancak şeytanın avenesinin kendisini aklamak için uydurabileceği akıldışı bir iftira olur.
98/99 |
