Devlet, Hizbullah Cemaati’ne yönelik baskı, sindirme ve yok etme hareketlerini bütün imkânlarını kullanarak yürüttü. Kendi kanun ve yasalarının öngördüğü yöntemlerin dışında, gayrı resmi birçok yöntemler de devreye sokuldu ve acımasızca uygulandı. Bu yöntemlerden biri ve en önemlisi ajanlaştırma–muhbirleştirme hareketidir.
İçinde bulunduğu yapıya ihanet anlamına gelen ve içinde bulunduğu yapıyı içten yıkıcı en zararlı unsur olan muhbirlik ve ispiyonculuk, tarihin en iğrenç mesleklerinden birisidir. Bu mesleği icra edenler, ne hizmet ettikleri tarafa yaranmışlar, ne de içinde bulundukları yapı içinde rahat edebilmişlerdir. Bilgi verdikleri kişilerce sürekli horlanmış, aşağılanmış, değersiz görülmüş, güvenilmez ve samimiyetsiz bulunmuş, verdiği bilgiler az görülerek daha fazlasını getirmek için baskı altına alınmışlardır. İçinde bulunduğu yapıya ihanet edenin günü geldiğinde kendilerine de ihanet edeceğinin bilinci içinde olan devlet, onları sürekli bir şekilde kontrol altında tutabilmek için daha çok pisliğe bulandırmış, içini–dışını kokar bir hale sokmuşlardır. Devlet tarafından hiçbir değer biçilmeyen ajan–muhbirler, her an feda edilebilir görülmüş ve yem olarak kullanılmaktan ya da işe yaramaz hale getirildikten sonra posa halinde yalnız başına ölüme terk edilmekten kurtulamamışlardır.
Böylesine aşağılık bir mesleği bilerek veya isteyerek hiç kimsenin kabul etmeyeceğini bilen MİT ve Emniyet birimleri, kendi hesaplarına çalışacak ajan–muhbirler bulabilmek için insaftan yoksun, acımasız, gaddarca ve ahlaksızca yöntemler kullanmışlardır. Bu yöntemlere başvururken hiçbir ahlaki değer tanımamış, insani ve vicdani duyguları bir kenara bırakmış, sadece Hizbullah Cemaati’ni ve onun şahsında İslamî uyanışı yok etmeye odaklanarak buna giden bütün yolları mubah gören bir anlayış ve uygulama sergilemiştir. Gerek MİT ve gerekse emniyet birimleri, ajan–muhbir kazanmak için genelde insanların zaaflarından, içinde bulundukları sıkıntılardan, ahlaki zafiyetlerinden istifade etmiş, bunun dışında da şeytanın dahi aklına gelmeyen birçok yöntem kullanmışlardır. Bu yöntemlerden belli–başlı bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
a) İş vaatleri: Polis veya MİT mensubu, gözüne kestirdiği, maddi sıkıntı içinde olduğunu bildiği kimselere şeytani yüzünü gizleyerek melek suretinde yanaşmaktadır. İçinde bulunduğu yoksulluğu, maddi sıkıntıyı, aile ve çocuklarının mağduriyetinin bağlı olduğu yapıdan kaynaklandığı, geçimini hiç kimseye muhtaç olmadan sağlaması için bir iş bulması gerektiği, isterse kendisine yardımcı olunabileceği, ancak bunun için kendisinin de bazı konularda yardımcı olması gerektiği düşünceleri şeytani bir vesvese gibi aklına ve kalbine zerk edilir. Tabi bunlar yapılırken, bir yandan da zaafları ve temayülleri de öğrenilmekte ve bunlar da kullanılmaktadır. Uğraşlar sonucunda bir kıvama gelen ve artık hazır olduğuna karar verilen kimseye bir iş bulunur. Bir zaman çalışıp maddi bir rahata eren kimse, artık gelecek teklifi reddedecek durumda olmadığı için ajan–muhbirlik teklifini kabul etmek zorunda kalır.
b) Okulda ders geçirme ve okul sonrası iş bulma vaatleri: Bu, genelde üniversitelerde, üniversite öğrencileri üzerinde çokça uygulanan bir yöntemdir. Zayıf dersleri olan, bazı derslerde sürekli başarısızlık gösteren, sınıf geçmekte zorlanan öğrencilere yardımcı olunabileceği söylenir. Ancak bunun bir karşılığının olduğu önce cılız bir sesle belirtilir. Böylece duyup gördüklerini bildirme gibi masumane bir teklif yapılarak söz konusu öğrenci, okulunu bitirme ya da ajanlık arasında tercihe zorlanır. Üniversite öğrencisine ajanlık yolunda yapılan bir teklif de, okul sonrası iş sahibi yapma vaadidir. Diplomalı işsizlerin yoğun olduğu bir ülkede okuyan öğrencilerin, okul sonrası işsiz kalma korkusunu iyi kullanan emniyet ve MİT mensupları, müsait buldukları kişiyi kolaylıkla ajanlaştırabilmektedir
70/99 |