–Abdulkadir Selçuk’un Şehadeti / Diyarbakır: Menzil Grubuyla henüz silahlı çatışmaların başlamadığı, ancak sürtüşmelerin ve gerginliklerin olduğu, Cemaat’in olası bir çatışmadan şiddetle kaçındığı günlerde Abdulkadir Selçuk adlı kardeşimiz şehid edildi. 9 Kasım 1993 tarihinde gerçekleşen bu şehadet olayında Abdulkadir Selçuk’un seçilmesi, bilinçli ve çok iyi planlanmış bir hedefti. Çünkü Abdulkadir Selçuk, Cemaat’in faal elemanlarından birisiydi ve kaldığı öğrenci evi, Menzil Grubuna bağlı şahısların kaldığı binada bulunuyordu. Bu şehadet olayında bütün işaretler Menzil Grubunu göstermesine rağmen, Cemaat misilleme saldırılarına girişmeyip beklemeyi ve Menzil’in başka saldırılarına kadar silah kullanmamayı yeğledi. Hatta Abdulkadir Selçuk’un şehadetinin Menzil tarafından yapıldığını söyleyip Cemaat Merkezine yoğun misilleme talepleri gelmesine rağmen, bir müddet beklenmesine karar verildi. Nitekim Menzil Grubunun askeri birim elemanlarının bütün cinayetleri Cemaat tarafından ortaya çıkarılmasına rağmen, A. Kadir Selçuk’un Menzil Gurubu tarafından şehid edildiğine dair bir bulguya rastlanılamamıştı. Cemaat, bu durumdan şüphelenmiş ve bunun başka güç odakları tarafından yapılmış olabileceğine dair kuşkulara sahip olmuştu. Daha sonraki yıllarda, ajan–muhbir olduğundan şüphelenilen eski bir Cemaat mensubunun sorgulanması sırasında olay çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu şahıs; Cemaat’e verdiği ifadesinde, A. Kadir Selçuk’u polislere gösterdiğini, onun konumunu ve Cemaat içindeki faaliyet alanlarını anlattığını, bundan birkaç gün sonra da öldürüldüğünü söyledi. Bu şahsın sorgu kaseti elinizdedir. Ailesini zor durumda bırakmamak adına ismini vermeyeceğim.
–Molla Gıyaseddin Barlak’ın Şehadeti/Bitlis: Molla Gıyaseddin Barlak, Tatvan’da müezzinlik yapmaktaydı. Cemaat’in Menzil veya PKK ile olan çatışmalarının Doğu Anadolu’ya yayılması amacıyla polisin kullandığı itirafçılar eliyle şehid edildi. Onun şehadetinde rol oynayan Murat Kurtboğan adlı itirafçı, daha sonra Cemaat tarafından sorgulandı. Söz konusu itirafçı, burada yer vermeye gerek görmediğimiz birçok mel’anetini anlatmasının yanı sıra, Molla Gıyasettin’i şehid etme eylemini özetle şöyle anlatmıştı:
Batman’da yakalanıp gözaltında itirafçılığı kabul eden Murat Kurtboğan, daha sonra gittiği Bitlis Cezaevinde de, Batman Emniyetinden polislerin kendisini sıkça ziyaret ettiği has bir itirafçıdır. Öyle ki, polisler cezaevine kendisi için kadın getirecek kadar ona yardımcı olmaktadırlar. Tabi bunun karşılığında, sık sık cezaevinden çıkarılıp tanıdığı Müslümanları göstermesi istenmektedir. Kendisi bu arada polislere birtakım önerilerde bulunarak çatışmaların Tatvan’a yayılması için Ulucami Müezzini olan Molla Gıyaseddin’in öldürülmesinin yerinde olacağını söyler. Böylece Cemaat, Menzil ile çatışmaları Tatvan’a, oradan da Van ve diğer Doğu illerine taşıyacaktır. Şu işe bakın ki, Molla Gıyaseddin, bu rezil adamın ailesini sorup mağduriyetlerini gideren, cezaevinde onu sıkça ziyaret ederek para, giysi ve diğer ihtiyaçlarını karşılayan bir insandı. Molla Gıyaseddin’in kendisine ve ailesine yaptığı yardımlara karşılık o, sahibine sadık köpeklerin bile yapmayacağı şekilde, onun öldürülmesini polislere teklif eder. Polisler çok geçmeden bu teklife olumlu yanıt verirler. Onu cezaevinden çıkardıkları bir günde, polislerin yanında olan bir PKK itirafçısı ile birlikte Molla Gıyaseddin’e eylem düzenlemesini isterler. Polislerin eylemde kullanılması amacıyla getirdikleri silahlar, polis otosunda kendilerine teslim edilir. İtirafçı Murat Kurtboğan ve PKK itirafçısı, hiç tereddüt etmeden Molla Gıyaseddin’i şehid ederler. Ardından olay yerinden uzaklaşıp kendilerini bekleyen polis arabasına binerler. Cinayet silahları polislere teslim edildikten sonra, Murat Kurtboğan tekrar cezaevine geri getirilir. Molla Gıyaseddin’in şehid edilmesinde Menzil ile çatışmaların körüklenmesi hedeflenmiştir. Ancak polisin ve sahibinin köpeği Murat Kurtboğan’ın hesaplamadığı bir şey vardır. O da Tatvan’da Menzil Grubu’na mensup hiç kimsenin olmadığıdır.
Tam da bu sırada, PKK’ye yakınlığıyla bilinen bazı yayın organları, öldürülen kişinin ‘Molla’ olduğuna bakarak; “Bu işi olsa olsa bizimkiler yapmıştır” diyerek ahmakça bu eylemin PKK tarafından yapıldığını yazdılar. Siirt Emniyeti de PKK’li bir genci cinayetten sorumlu olduğu gerekçesiyle gözaltına alır. Gözaltına alınan gence, bu cinayeti bizzat gerçekleştirdiği zorla kabul ettirilir ve yargı sürecinde yapmadığı bu cinayetle suçlanıp müebbetle cezalandırılır.
Yukarıda anlattığımız bu cinayet, devlet kurumlarının ne denli kokuşmuş olduğunun en çarpıcı örneğidir. Asayiş ve huzuru sağlamakla görevli bir devlet birimi olan Emniyete bağlı polisler, asayiş ve huzurun bozulması için gözlerini kırpmadan insanların hayatına kast ederken, bir başka devlet kurumu olan ve hükümlü ve tutukluların güvenli bir şekilde cezalarını çekmelerini temin etme amacıyla kurulan cezaevinin müdür ve personeli, mahkûmu dilediği zaman salıvermekte bir beis görmüyordu. Yine Emniyet, suçsuz olduğunu yakinen bildiği zavallı bir genci cinayetle suçlayıp ona işkence ile kabul ettirirken; diğer bir devlet kurumu olan mahkemeler de adalet ve hukukun gereğini yerine getirmeden, gerekli araştırma, soruşturma ve tetkikte bulunmadan, delilleri değerlendirmeden haksız bir ceza verebiliyordu. Yani neresinden tutsan elinde kalacak bir sistemin kurumlarından başka ne beklenebilir ki?
Bizi başka örgütlere karşı kışkırtıp onlara saldırarak misillemede bulunmamızı isteyen ve bu amaçla elemanlarımızı şehid eden Emniyet birimleri, aynı taktiği başka örgütler üzerinde denemiş ve onları bize karşı kışkırtmak için elemanlarını öldürerek bize mal etmeye çalışmışlardır. Bununla ilgili örnekler de pek çoktur, ancak kendi elemanlarımızın şehid edilmesi örneği, Emniyetin provokasyon cinayetleri konusundaki planlarını deşifre etmek için yeterlidir.
68/99 |