Bismillahirrahmanirrahim
“Şüphesiz Allah Müminlerden, canlarını ve mallarını, kuşkusuz karşılığında cennet onların olmak üzere satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler! (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da (Allah’ın) kendi üzerine aldığı hak bir va’ddir. Allah’tan daha çok kim va’dini yerine getirebilir? O halde O’nunla yaptığınız bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte en büyük kurtuluş budur!” (Tevbe: 111)
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz hamd, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e, Ehli beytine, Ashabına ve kıyamete kadar yolunu sürdüren takipçilerine salat ve selam olsun.
Bugün, Cemaatimizin kurucu Rehberi Hüseyin Velioğlu’nun şehadetinin 19. yıldönümü. 17 Ocak 2000 tarihi, Şehid Rehberimizin şehadet şerbetini içtiği tarihtir.
Yola çıktığımız ilk yıllardan itibaren bu kutlu yolda genç, yaşlı yüzlerce kardeşimiz şehid olduğu gibi, Rehberimiz de şehid oldu. Bizim mektebimizde şehadet bir kayıp değil, aksine uhrevi açıdan büyük bir kazanç ve dünyevi açıdan zaferin müjdecisidir. Bu münasebetle, bir İslam fedaisi ve Peygamber aşığı olan Rehberimizi ve tüm İslam şehidlerini saygıyla ve rahmetle yâd ediyoruz.
Şehid rehberimizin bize bırakmış olduğu en büyük miras, cemaatimizdir. Hizbullah Cemaatinin kuruluşunun 40. yılına girdik. Bu vesileyle bu uzun süreli mücadelesinde cemaatimizin karşılaştığı önemli sorunlara ve dönüm noktalarına kısaca değinmek istiyoruz.
Genelde İslam coğrafyasında özelde memleketimizde ilhadi ideolojilerin sistemli bir şekilde yaygınlaştırıldığı, bu ideolojiler aracılığıyla Müslüman halkların, özellikle de genç nesillerin İslam’dan koparıldığı, İslam’a karşı yoğun bir savaşın yürütüldüğü, İslam’ın toplumsal hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldığı ve Müslümanların zayıf düştüğü bir dönemde; İslam davasına sahip çıkma, Müslümanlara hamilik yapma ve Müslüman toplumu muhafaza etme inanç ve sorumluluğuyla 1979 yılında Hizbullah Cemaati kuruldu.
Hizbullah Cemaati, tüm olumsuz şartlara ve maddi imkânsızlıklara rağmen sadece Allah’ın yardımına, mensuplarının ihlas, fedakârlık ve azmine dayanarak bu kutlu yola koyuldu. 40 yıldır bu yolda aynı kararlılıkla yoluna devam etmektedir. Bizleri bugünlere ulaştıran Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
Bu 40 yıl elbette kolay geçmedi. İslami mücadele ile geçen bu süre zarfında pek çok sorun ve sıkıntılarla karşılaştık, çok tehlikeli badirelerden geçtik. İşkence, zindan, boykot ve muhacereti yaşadık. İftira, yalan, topyekûn imhaya yönelik saldırı, komplo ve ihanetlere uğradık. Ancak Allah’ın yardımı ve kardeşlerimizin kararlılığıyla daha da güçlenerek bugünlere geldik. Bunları bir kaç satıra sığdırmak mümkün değildir. Her şeye rağmen, yola çıktığımız ilk günkü İslami hassasiyet, Müslümanların vahdeti ve Ümmetin ikamesine yönelik anlayış ve yaklaşımımızda istikamet üzere kalmayı bize nasip eden Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır.
Toplumun İslam’dan uzaklaştırılmasına yönelik yapılan her türlü ifsad, sindirme ve yozlaştırmaya karşı ilk günden beri kararlı ve kesintisiz bir şekilde tebliğ, irşad ve ıslah çalışmalarıyla karşı koymaya çalıştık. Allah’a şükürler olsun ki bu mücadeleyi aynı azim ve kararlılıkla sürdürmeye devam ediyoruz.
Dışarıdaki ve içerideki İslam düşmanı güçlerin himayesinde olan ve desteğini alan laik, ateist ve militarist yapıların şeytani plan ve projelerini Müslüman halkımız üzerinde istedikleri gibi ve bütünü ile hâkim kılmalarına gücümüz nispetinde karşı durduk ve hedeflerine ulaşmalarına fırsat vermedik.
Mücadele tarihimiz boyunca nesillerimizin imanına yönelmiş ilhadi şer güçlerin tarihimizi istedikleri yönde şekillendirmelerine yol vermediğimizi, toplumun manevi değerlerinin ve asıl kimliğinin aşındırılması faaliyetlerine büyük oranda engel olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bir yandan İslam düşmanlarının planlarını uygulamalarına engel olmaya, diğer yandan ise İslami değerleri toplumda yeniden ihya etmeye, halkımızın bilinçlenmesine ve İslam’a yönelmiş tehlikelere karşı güç haline gelmeye yönelik sürekli bir faaliyet içinde olduk. Emperyalistlerin ve Siyonistlerin ileriye yönelik planlarına çomak soktuğumuz için içerden ve dışarıdan İslam düşmanlarının çok yönlü saldırılarına uğradık. Daha ilk yıllardan itibaren çok yönlü iftira, karalama, tehdit, engelleme ve enson olarak da fiili saldırı, işkence, hapis, yargısız infaz ve türlü türlü komplolarla imha edilmeye çalışıldık.
Bütün bunlara rağmen istikametimizi, kararlılığımızı ve uğruna mücadele ettiğimiz değerleri muhafaza etmeye çalıştık. Her türlü yalan ve iftiraya maruz kaldığımız halde kimseye iftira atmadık. Nice haksızlıklara uğrayıp hiçbir ölçü tanımadan canımıza ve malımıza saldırılar yapıldığıhalde sabırla metanetimizi koruduk. Her zaman Kur’an ve Sünneti esas alarak Allah’ın rızasına uygun hareket etme gayretinde olduk ve inşallah bundan sonra da bu gayretimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bizim hedefimiz dünyevi ve nefsi makamlar elde etmek değildir. Bizim asıl hedefimiz Rabbimize karşı kulluk vazifemizi hakkıyla yerine getirmeye çalışmak, bu dünya imtihanımızı O’nun razı olacağı şekilde sonlandırmak, üzerimizdeki sorumluluğu yerine getirerek toplumun ıslahına ve ebedi kurtuluşuna vesile olmaktır.
Hizbullah cemaati mücadele tarihi boyunca yetiştirdiği ve davaya feda ettiği mensuplarından adeta bir şehidler kervanı oluşturmuştur. Rehberinden, çocuk yaştaki Ali’ye, İslam âlimi Şeyh Zeki’ye, gözü pek genç Muhammed Ata’ya, Xaltiya Zeynep’e varıncaya kadar küçüğünden büyüğüne, erkeğinden kadınına çok sayıda şehidler vermiş ve bu anlamda Allah’ın kitabını ve Peygamber’inin sünnetini hayatında ölçü ve esas almış bir şehadet mektebidir.
Cemaat olarak; toplumumuzun maddi-manevi kalkınmasına, değerlerimizin korunmasına, İslami örf, gelenek ve adetlerin devam ettirilmesine mukabil bize ait olmayan ve halkımıza dayatılan gayri İslami her girişime karşı tedbir geliştirmeye, gençlerimizi korumaya, halkımızı bilinçlendirmeye gayret ettik.
Bu anlamda eğitim ve ıslah çalışmalarını sürekli bir şekilde devam ettirdik. Eğitimimiz salt teorik ve monoton kültürel bir çalışmadan ziyade, gerek ferdi, gerek ailevi, gerekse içtimai hayatın İslam’a uygun hale gelmesini pratikte hedefleyen bir eğitimdir. Çünkü eğitimdeki hedefimiz, Müslüman fert, Müslüman aile ve Müslüman toplum oluşturmaktır.
Bir yandan toplumun eğitimi ile meşgul olurken diğer yandan toplumdaki fakirlik, cehalet ve ihtilaflarla mücadeleden de geri durmadık. Rabbimize hamd olsun ki bu konuda ciddi mesafeler kat ettik. Gerek şehirlerde gerekse de kırsalda insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve her kesime hitap eden İslami eğitim çalışmalarına ağırlık verdik. Aynı zamanda kadınların bu eğitimden mahrum kalmaması için de önemli ve gerekli adımlar attık.
Ahlaki yozlaşmaya karşı durduk. Azgınlık, çıplaklık ve sefihlikle çok ciddi bir mücadele içerisinde bulunduk. Gerek Kemalist sistemin gerekseemperyalist amaçlar için çalışan İslam düşmanlarının bu yöndeki çalışmalarına karşı, tesettürün yaygınlaştırılmasına ve toplumumuzun inanç, ahlak ve örfi değerlerine uygun olarak şekillenmiş aile hayatının korunmasına yönelik özel çabalar içerisinde olduk.
Derin yapıların gençleri tuzağa düşürmek amacıyla programlı bir şekilde yaymaya çalıştığı fuhuş ve rezilliklere karşı yeri geldiğinde bedeller ödeyerek karşı koyduk. Toplumu kendi öz benliğinden koparmaya yönelik yapılan ahlak dışı etkinlik ve organizasyonlara engel olmaya çalıştık. İslam düşmanı organize yapıların ifsada yönelik içki, kumar, uyuşturucu ve fuhşu yaymasına karşılık birçok sıkıntıyı göğüsleyerek gençlerimizi muhafaza etmeye çalıştık. Bununla birlikte söz konusu ifsad şebekelerini deşifre etmeye ve zararlarını asgariye indirmeye gayret sarf ettik. Bu uğurda şehidler verdik.
Toplumun ıslahına yönelik emri bilmaruf ve nehyi anilmünker görevini yerine getirmeye çalışırken, içerideki ve dışarıdaki İslam düşmanlarının hedefi haline geldik(getirildik). Üzerimize tehdit ve şantajlarla sürülen mülhid örgüt, kardeşlerimizin direnişi ve meşru müdafaaları karşısında önemli oranda bozguna uğradı. Bunun üzerine derin yapı mensuplarının kontrollerindeki basın kuruluşları devlet imkânlarını da arkalarına alarak topyekûn bir iftira ve karalama propagandasına başladılar. Bunun akabinde gözaltı, işkence ve tutuklama furyası ile karşı karşıya kaldık.
40 yıllık mücadelede yüzlerce şehidin yanı sıra, binlerce insanımız işkenceden geçirildi, kaçırılan bazı kardeşlerimizin cesetlerine dahi ulaşılamazken, bazıları yargısız infazlarla vahşice şehid edildi. Binlercesi tutuklanıp zindanların türlü eziyetlerine uğratılan kardeşlerimizden yüzlercesi hala cezaevlerinde hukuksuz bir şekilde tutulmaktadır. Bu vesileyle zindandaki kardeşlerimizin gösterdikleri İslami duruş ve metanetlerini takdir ediyor, onları saygıyla selamlıyoruz.
6-8 Ekim 2014 tarihinde Müslümanlara yönelik tamamen sindirmeye ve İslam davasını boğmaya yönelik bir vahşet sergilendi. Sakallı olduğu için yaşlı-genç dindar insanlarımız, örtülü olduğu için kadınlarımız ve savaşlarda dahi dokunulmaz olduğu halde cami ve Kur’an kurslarımız büyük bir saldırıya uğradı. 90’lı yıllardaki vahşi saldırıları bile aratan bu vahşete karşı sessiz kalamazdık ve kalmadık. Emperyalist güçlerin ajandasına uygun bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırılar karşısında halkımızın yanında olduk, onlara yapılan saldırıları kendimize yapılmış kabul ettik ve bedel ödemeyi göze alarak imkânlarımız dâhilinde karşı durduk.
Hizbullah Cemaati olarak ilk günden bu güne kadar İslam Coğrafyasındaki sorunların ümmetin iç meselesi olduğunu, bunların kendi içimizde halledilmesi gerektiğini, emperyalist güçlerin müdahalesine imkân ve fırsat verilmemesini söyledik ve bu istikamette çabaladık. Gelinen aşamada emperyalistleri arkalarına alarak bu coğrafyada hâkimiyet kurmaya çalışanların topraklarımıza kan, gözyaşı, acı ve zulümden başka bir şey getirmedikleri ortadadır. Bundan dolayı emperyalist güçlere güvenerek hareket edenler büyük bir gaflet ve hıyanet içerisindedirler.
Müslümanların ilk kıblesi Kudüs, bütün Müslümanlar için olduğu gibi bizim için de özel bir öneme haiz olup kırmızı çizgimizdir. Bunu sürekli olarak dile getirerek Müslümanlar arasında duyarlılık oluşturmaya çalıştık. Ayrıca İslam Coğrafyasının güvenliğinin Kudüs’ün güvenliğinden geçtiği inancıyla Kudüs’ün kurtuluşu için ne gerekiyorsa yapılması hususunda Müslümanlara çağrıda bulunuyoruz.
İslam ülkelerinin idarecilerine ve tüm İslami yapılara çağrımız, tarihi düşmanlarımızla işbirliği yapmaktan uzak durmaları ve kendi aramızdaki kısır çatışma ve çekişmelerden vazgeçerek bizi yok etmeye çalışan İslam düşmanı Siyonistleri bu topraklardan söküp atmak için bir araya gelip bütün imkânları seferber etmeleridir. Biz de 40 yıllık tecrübe, birikim, imkân ve kadrolarımızla Kudüs’ün kurtuluşu uğruna ödenecek her bedele hazır olduğumuzu ilan ediyoruz. Bu konuda atılacak hiç bir adımdan geri kalmayacağız, bu uğurda çalışan şahıs, cemaat, örgüt, kurum ve devletlere destek olmayı da bir görev bilmekteyiz.
Aynı şekilde dünyanın her tarafında katledilen, zulme uğrayan ve topraklarından sürülen bütün Müslüman halkların yaralarına bir nebze de olsa merhem olmak için imkânlarımız dâhilinde katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan ediyoruz.
Bütün Müslümanlar kardeştir. Türk, Kürt, Fars, Arap vs. hangi kavimden olursa olsun Müslümanlar bir tarağın dişleri gibidirler. Müslüman kavimlerin hepsi İslam dairesi içerisinde dilini, geleneğini ve örfünü yaşatma hakkına sahiptirler. Birinin ötekine üstünlüğü yoktur. Kürtler de Müslüman halklardan bir halktır. Başka halkların sahip olduğu insani ve İslami bütün haklara sahip olmalıdırlar. Etnik aidiyeti ne olursa olsun, her bir Müslüman adil şahitlik bilinciyle davranmalı, kendi kavmi için hak gördüğünü Müslüman Kürt kardeşleri için de hak görmelidir.
Cemaatimiz; Kürtlerin İslam’dan uzaklaştırılmaması, kâfirlerin kucağına itilmemesi ve oyunlarına alet edilmemesi için elinden gelen bütün çabayı sarf edecektir. Bütün Müslüman idareci, İslami camia ve şahsiyetlerden de bunu bekliyor ve böyle hareket etmeyi İslami bir sorumluluk olarak görüyoruz.
Bu güne kadar karanlık derin yapılar, tüm imkânlarını kullanarak davaya darbe vurmaya veya engel olmaya çalışmışlardır. Ancak ne bu karanlık yapılar ne de bunların tuzağına düşenler amaçlarına ulaşamamışlardır. Aynı şeklide insi ve cinni şeytanların oyununa gelip bilinçli ya da bilinçsiz ihanet edenler, davayı bölmeye çalışanlar veyazaafiyet gösterenler de arzu ve hedeflerine ulaşamadıkları gibi kendi ahiretlerini de tehlikeye atmışlardır. İslam davası kutsal bir davadır. Şerleri defetmek, kâfir, zalim ve fasıkların tuzaklarını boşa çıkarmak, hâkimiyetlerine son vermek için güçlü ve hazırlıklı olmalıyız. Müslümanlar ümmet şuuruyla hareket etmeli, tefrikadan uzaklaşıp vahdeti sağlamalıdırlar. İslam ümmetinin vahdeti Müslümanların en büyük gayesi olmalıdır.
Rabbimiz küçük büyük, bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm taksiratlarımızı affetsin, istikametimizi, birliğimizi ve dirliğimizi muhafaza etsin, gayretlerimizi kendisi için kabul etsin.
Allah’a emanet olun.
Kardeşiniz Edip Gümüş
|