2–Onların bu konudaki bir diğer çelişkisi de, bir yandan bizim kontra olduğumuz iftirasını en adi yöntemlerle yayarken, diğer taraftan çatışmaların durması için bizimle anlaşma zemini aramaktan da geri durmuyorlardı. Eğer dedikleri gibi attıkları bu iftiraya kendileri inanıyorduysalar, niçin devletin kendilerine karşı kullandığı bir oluşumla anlaşma zemini arama yoluna gidiyorlardı?
Kuruluşundan beri ilkesiz hareket eden, kendi menfaatleri için her yolu mubah gören PKK, bu söylemleriyle Hizbullah Cemaati’ni karalayacağını, bu iftiralarıyla bizi halkın gözünden ve gönlünden düşüreceğini sanmıştı, ancak yanıldı. Bu yanılgısı, ona çok pahalıya mal oldu.
3–Bu iftiranın sırf Cemaati karalama amaçlı olduğu, bugün bir kez daha ortaya çıkmıştır. PKK’nin yöneticisi durumunda olan Murat Karayılan, gazeteci Hasan Cemal’in kendisiyle yaptığı röportajda, “Hizbullah’ı JİTEM’den çok İran kullandı” diyerek attıkları iftirayı en üst düzeyde itiraf etmek zorunda kalmıştır. Ancak bu itirafını bir başka iftirayla süslemekten de geri kalmamıştır. Murat Karayılan’a şunu sormak lazım: Size hiçbir faydası olmayan bu hareketlerinizden ne zaman vazgeçecek ve mücadelenizi ne zaman onurlu ilkeler üzerinde sürdüreceksiniz? Yalan ve iftiraların bir faydasını görmediğinizi ne zaman anlayacak ve ne zaman halkın değerlerine saygı duymayı öğreneceksiniz? Yoksa haklarını savunduğunuzu iddia ettiğiniz mazlum ve Müslüman Kürt halkına dün hainlik yaptığınız, bugün yapmaya devam ettiğiniz gibi yarın da hainlik yapıp arkadan vurmaya devam mı edeceksiniz? Mazlum, mustaz’af ve Müslüman halkımızın bağrından çıkan ve halkın inanç ve değerlerini canı pahasına savunan Hizbullah Cemaati’ni asılsız iftiralarla karalamanız dün size fayda getirmediği gibi bu gün de yarın da fayda getirmeyecektir.
4–PKK, kendisini dev aynasında görüyordu. Kendisine rakip olabilecek bütün Kürt hareketlerini ve sol örgütleri tasfiye etmiş, bölgede tek güç olarak devlete karşı savaş açmış ve başarılar elde etmişti. Uyguladığı şiddet politikasıyla halkta büyük bir korku hegemonyası kurmuş ve “PKK’ye karşı durulamaz, hiç kimse ona karşı gelemez” anlayışının yerleşmesini sağlamıştı.
Böylesine bir güce sahip olan PKK; bizi üç–beş sofikten ibaret görüp bir günde bölgeden silme hesapları yaparak bu propagandayı halkın içinde yaymaya başladı. Böylece bize gözdağı vererek aklımızı başımıza almamızı istiyordu. Bunun için bölgenin değişik yerlerinde korumasız Müslümanlara saldırıp şehit ettiler. Halk, yapılan propagandaların etkisiyle bize acınası gözlerle bakıp ya teslim olup PKK’nin şartlarını kabul etmemizi, ya da topluca ölümlerimizi beklerken, hiç kimsenin aklından ve hayalinden geçmeyen bir direniş sergilendi. Bu direnişle PKK ciddi darbeler alıp itibarını yitirdi, heybeti kırıldı. Böylesi bir direnişi beklemeyen, üst üste aldığı darbeleri hazmedemeyen ve güç dengesi açısından kıyaslanamayacak derecede zayıf olan Cemaat’e karşı aldığı darbeleri örtbas edip yerle bir olan ‘karşı konulamaz’ imajını geri kazanabilmek için böyle bir iftiraya başvurma yolunu seçti. PKK, attığı bu iftirasıyla iki şeyi hedeflemişti. Bunlar;
–Aldığı yenilginin üç–beş dindar insandan değil, devletten kaynaklandığını halka inandırmak, böylece güçlü ve karşı konulamaz olduğu imajını devam ettirerek bölgenin tek hâkimi olduğunu kabul ettirmek,
–İslamî duruşuyla PKK’ye karşı başarı elde eden Cemaat’in aslında devlet güdümünde olduğunu yayarak halkın sempatisini antipatiye dönüştürmek…
79/99 |