Bu diyalogdan sonra evine giden Molla Abdurrahman, havanın sıcak olması nedeniyle, uyumak için dama çıkar. Gecenin ilerleyen saatlerinde, PKK’liler Molla Abdurrahman’ın evine baskın yaparlar. Evinin damında, eşinin gözleri önünde ona işkence yaparlar. İşkenceyle parmaklarını kırdıktan sonra onu katlederler. Köylüler, bu duruma kayıtsız kalarak gün ağarıncaya kadar ne olduğunu anlamak için bile olsa, oraya gitmez. Böylece eşi, hiç kimseden yardım alamadan, gözyaşları içinde, çaresizce eşinin kanlar içindeki cesedinin başında sabahlar.
Sabahleyin Géracafer’den olan akrabaları gidip naşını alır ve köylerine götürüp defnederler.
Midyat’a bağlı Kartmin–Yayvantepe köyünden olan Molla Ali, Nusaybin’in Hopé Köyü’nde fahri imamlık yapmaktaydı. Bu köyde PKK etkindi. Bundan dolayı onu defalarca ölümle tehdit ettiler. Boyun eğmeyince de evinin penceresinden onu, hanımını ve iki çocuğunu yaylım ateşine tuttular. Bedenlerinden sıçrayan kanlar evin tavanını kırmızıya boyarken, köylülerden sabaha kadar imdada gelen olmadı. 1992 yılında yapılan bu saldırının verdiği ağır psikolojik travma nedeniyle hanımının akli dengesi bozulmuş ve o günden beri halen düzelmemiştir.
Bingöllü olan Molla Ali Elbahadır, Diyarbakır’a gelirken Bingöl ile Genç arasında PKK tarafından kesilmiş olan yolda, sırf sakallı olduğu için otobüsten indirilerek götürülür. Sonradan imam olduğu öğrenilince, ondan Hizbullah Cemaatine küfretmesi istenir. Hak bir dava olduğunu bilen Molla Ali, bunu yapmaz. Bunun üzerine çok ağır işkencelere maruz kalır. Yüzüne ve gözlerine naylon damlatılır. Bu ağır işkenceler altında temiz ruhunu Rabbine teslim ederek şehidler kervanına katılır.
Bölgenin birçok il ve ilçesinde şehid edilen imam, âlim ve din önderlerinin sayısı pek çoktur. Bunların hepsinin destansı hayat hikâyeleri vardır, ancak buna yer vermek, bu savunmanın konusu değildir. Sadece hatırlamak amacıyla; M. Abdurrahman, Molla Ramazan, Molla Zeki, Molla Cüneyt, Molla Kutbeddin, Molla Tacettin, Molla Hamdullah ve daha niceleri ya âlim ya da imam oldukları ve camilerde İslam’ı anlatıp Kur’an–ı Kerim’i öğrettikleri, İslamî ilimleri tedris ettikleri için hain örgüt tarafından şehid edilen azizlerimizdir.
Mürted örgütün düşmanlığı sadece âlim ve imamlarla sınırlı değildi elbette. Onlar dinini öğrenmek veya dinini hakkıyla yaşamak isteyen sıradan talebeye ve sıradan halka karşı da aynı düşmanlığı sergiliyorlardı. Bunun örnekleri de öylesine çoktur ki, zaten PKK ile savaşımızın ana mihverini bu düşmanlık oluşturmaktadır. Ancak yine çarpıcı olması açısından sadece birkaç örneğini burada vermek istiyorum:
İdil’in Filé köyünden Mahmut adındaki genç, Mardin’in Mazıdağı ilçesinde İslamî ilimleri okuyordu. Kendi ağabeyi Hüseyin, İslamî bir şuura sahip olduğu için daha önce şehit edilmişti. Mahmut, Felemez adlı arkadaşıyla birlikte kendi köyüne döndüğünde, PKK’nin döşediği mayına basarak şehit olurlar.
İdil’in Yayalar (Soran) köyünde; Davut adındaki genç Batman’ın “Arapkent camisinde” Arapça ilimleri okuyordu. Babası, geçici köy korucusu olduğu halde, PKK’nin tehditlerine dayanamayıp kendi oğlunu zorla eve getirerek kaçmaması için onu bir ay boyunca eve hapsetti. Davut sıkıntı ve ilim özleminden dolayı akli dengesini kaybetti. Buna rağmen PKK sözünde durmayıp babasını İdil–Midyat yolu üzerinde pusu kurup katletti.
Bingöl’ün Törek Köyü’nde medresede okuyan Ziya Kaylı ile Süleyman Berdibek adındaki iki Müslüman, PKK’nin ağır silahlarla köyü ve medreseyi basmasıyla hunharca şehid edildiler.
Daha önce anlattığım Silvan’ın Susa Köyü’ne yapılan cami baskını, bir benzerini ancak İsrail’in el–Halil Camiine yaptığı baskında görebildiğimiz türden aşağılık bir vahşettir.
56/99 |