Netice olarak gerek bölgede, gerekse de bölge dışında, Cemaat mensuplarına saldırı yapılmadan, PKK’ye karşılık verilmemiştir. Ancak saldırıların olduğu yerlerde de, meşru müdafaa hakkımızı kullanarak kardeşlerimizin kanını yerde bırakmadık. Kardeşlerimiz hunharca şehid edilecekti de biz sadece arkalarından ağlayıp sızlayacak ve onları sahipsiz mi bırakacaktık? Eğer böyle yapmış olsaydık, şehid kardeşlerimizin ardından sadece gözyaşı döküp kanlarını katillerinden talep etmeseydik, PKK daha da azgınlaşacak ve hiçbirimizi sağ bırakmamak için saldırılarını yoğunlaştıracaktı. Esasen biz burada fevkalade, gerçek olması imkânsız mucizelerden veya hayal ürünü bir takım hadiselerden bahsetmiyoruz. Ya da biz milattan önce adı sanı bilinmeyen iki zümrenin kavgasını da anlatmıyoruz. Hele karmaşık bir matematik denklemini veya fizik problemini hiç çözmüyoruz. Topu topu 15 yıl önce herkesin gözü önünde cereyan eden, tüm ölüm, yaralanma, kundaklama gibi eylemlerin gün gün, saat saat halkın hafıza arşivine kaydolan olaylardan bahsediyoruz. Aynı şekilde gazetelerde adli olayların yer aldığı sayfalar takip edilirse, çatışmayı kimin başlattığı iki kere iki eder dört gibi ayan beyan ortaya çıkacaktır.
“Çatışmayı Hizbullah başlattı” yalanı, “Devlet Hizbullah’ı PKK’ye karşı kullandı” iftirası için bir mukaddimedir, ön hazırlıktır. Bu mukaddimeye bölgeyi hiç görmemiş cahil aydınlar inansa ve yazılarına konu etseler de, bu bölgenin halkı gerçeklerin farkına varmıştır diye düşünüyoruz.
Aklı başında, geleceği biraz da olsa gören Kürtçüler ve bazı PKK’liler, PKK’nin başlattığı bu sürecin zararlı, tehlikeli, yersiz ve haksız olduğunu dillendiriyorlardı. Ancak korkularından ve yetersizliklerinden dolayı etkili olamıyorlardı.
Mesela Seyfettin B. 12 Eylül öncesinde PKK’nin etkin olmadığı dönemlerde Silvan’da PKK’li olan bir şahıstı. İşlettiği bakkal dükkânında duvarda yaptığı bir zuladaki dokümanları ele geçirdik. Bu dokümanlardan biri üstlerine yazdığı bir rapordu. Muhtemelen Apo veya Şemo’ya hitaben yazılmış olup gerillaya ve mevcut gidişata yönelik eleştiriler içeriyordu. Raporunda; “Bizimkiler onlardan birini yaraladılar, onlar Misbah gibi bir kahramanı öldürdüler. Bizimkiler onların bir dükkânını yaktılar, onlar bizden yedi dükkân yaktılar” şeklinde bir durum değerlendirmesi yapmıştı. Bu rapor, PKK’li yerel idarecilerin üstlerine, gidişatın iyi olmadığı yönünde uyarılarda bulunduğuna dair bize yeterince fikir veriyor. Bu şahıs halen sağdır, hatta dürüst bir insan olduğuna da inanıyoruz. Ancak ortaya çıkıp da bunları doğrulayacak cesarette olmayabileceğini düşünüyoruz.
Şu an mecliste DTP Milletvekili olan Hasip Kaplan’ın; İdil’de Sabri ve Hayriye Karaaslan’ın şehadetinden sonra birçok yerde PKK’nin bu işi başlatmakla kendisine zarar verdiği yönünde eleştirel konuşmalarda bulunduğunu biliyoruz. Ne yazık ki o da bugün bunları doğrulama cesaretini gösteremeyecek durumdadır.
12 Eylül’den sonra yıllarca cezaevinde kalan Aslan D. isimli Nusaybinli şahıs, PKK’nin militanlarından birisiydi ve Nusaybin’de mesajlarımızı PKK’ye iletiyordu. PKK’den müspet cevap alamayınca; “Ben onların haksız olduğunu ve size yönelik ithamların da yalan olduğunu biliyorum. Ancak yapabileceğim bir şey yoktur” demiştir.
Daha başka yerlerde de; “Çatışmanın ne bize ne de onlara fayda vermeyeceğini ve çatışmaları istemediğimizi” içeren mesajlarımızı gerekli yerlere iletmelerini ve işin önüne geçmelerini istediğimiz bazı PKK mensupları; “Vallahi haklısınız, ancak biz bunu söyleyemeyiz. Böyle bir şey yaparsak, bizi hain ilan ederler” diye itirafta bulunmuşlardır.
49/99 |