Bölgemizde ve Türkiye’nin diğer illerinde Cemaat mensupları veya İslamî duyarlılığı olan Müslümanlar saldırıya uğramadan, şehit edilmeden, işyerleri kundaklanmadan veya herhangi bir şekilde zarar görmeden cemaat hiçbir şekilde saldırıyı başlatan taraf olmamıştır. PKK’nin gözü dönmüş bir şekilde Müslümanlara yönelik imha hareketine başladığı sıralarda dahi, çatışmaların her iki tarafa da zarar vereceğini öngördüğümüzden, bunun en çok da mazlum Müslüman Kürt halkını içinden çıkılmaz mağduriyetlere sürükleyeceğini bildiğimizden, çatışmaların yaşanmaması için PKK’ye; “İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapmayın. İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapmak, hiç kimseye fayda getirmemiştir. Düşmanlığınıza devam ederseniz, düşmanlığınız size de fayda getirmez” şeklinde bir mesaj iletildi. Bu mesajımızı dikkate almayan PKK, Müslümanlara yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Müslümanların izzet, onur ve namusunu korumak, halkın sıkı sıkıya bağlı olduğu İslam dinini muhafaza etmek, mütedeyyin ve mazlum Kürt halkına bir sığınak olabilmek ve meşru savunma hakkımızı kullanmak için, herhangi bir ilde veya bir ilçede ister Hizbullah Cemaatine mensup olan bir kardeşimize, isterse de İslamî duyarlılığı olan başka bir Müslüman kardeşimize yönelik bir saldırı olduğu zaman, misilleme şeklinde eylemlerle cevap verilmiştir. Bir yerde herhangi bir olay vuku bulmamışsa, Hizbullah Cemaati gerek çatışma alanını genişletmemek, gerekse ilgili yerde lüzumsuz yere mütedeyyin insanların zarara uğramaması adına hiçbir eylemde bulunmamıştır. Bu iddialarımızı ispat mahiyetinde çatışmaların en şiddetli ve yoğun geçtiği yerlerden bazı örnekler vermek istiyorum:
1–Nusaybin: Liselerde sınıf içerisinde İslam mukaddesatına hakaret, Müslüman gençleri taciz ve dövmeye teşebbüs gibi hadiseler olmadan herhangi bir karşılık verilmemiştir. Camide ders alıp veren cemaat mensupları dövülmeden bir misilleme yapılmamıştır. Yine ilk kez silahlı saldırı PKK tarafından şehit Vahdettin’e karşı yapılmıştır. Nusaybin’deki bir taziyeden köyüne gitmek için otogara doğru giden Vahdettin PKK tarafından şehit edilmiştir. Ve bu da Nusaybin’deki ilk silahlı saldırı olayıdır.
2–İdil: İdil’de 17 Mayıs 1991’de Sabri ve Hayriye Karaaslan PKK tarafından şehit edilmeden, İdil’de hiç kimseye yönelik bir eylem yapmadık. PKK’nin buraya yaptığı saldırı esnasında evde en az on kişi bulunuyordu ve 3–4 yaşlarında bir çocuk da yaralanmıştı.
3–Gercüş: Heştvan Köyü’nde Molla Abdurrahman şehit edilmeden Gercüş ve köylerinden hiç kimseyi vurmadık.
4–Silvan’da bir kardeşimize silahlı saldırı yapıldı. Akabinde, Hacı Biçer adlı bir Müslüman’ın evine, hem de Kadir gecesinde saldırı yapılarak bu kardeşimiz şehid edildi. Bu kardeşlerimize saldırı yapılmadan, kardeşlerimiz yaralanıp şehid edilmeden önce, onlardan hiç kimseye saldırmamış ve hiç kimseyi öldürmemiştik. Yine Silvan’da kardeşlerimizin dükkânları kundaklanmış, ancak ondan sonra biz de benzer karşılıklar vermişiz.
5–Diyarbakır merkezde Karacadağ’lı M. Nur Gizli şehit edilmeden hiçbir Karacadağlı’yı vurmadık.
6–Mazıdağı’nda Yukarı Konak köyünde öğretmenlik yapan Abdulvahap Yersiz şehit edilmeden hiçbir Mazıdağlı’yı vurmadık.
8–Kızıltepe’de Molla Cüneyt şehit edilmeden orada hiç kimseyi vurmadık.
9–Çınar’da Molla Şeyhmus’un şehadetinden önce, orada çatışmalar yaşanmamış ve hiç kimseye saldırı yapmamıştık.
10–Mersin: Çatışmaların Mersin’e yayılması, ancak Süleyman Akyüz adlı kardeşimizin şehadetinden sonra yaşanmıştır.
11–Antalya’da Hasan Şahin adlı kardeşimiz şehid edilince, intikamı kanının döküldüğü yerde alınmıştır.
12–Adana’da Molla Musa Önen şehid edilmeden önce, çatışmalar yaşanmayıp bir sükûnet havası hâkimdi. Ancak Molla Musa kardeşimiz şehid edilince, kanının yerde kalmaması için, PKK mensuplarına yönelik saldırılar yapılmıştır.
13–Cizre’de Molla Zeki Atak’ın şehid edilmesi, çatışmaların Cizre’ye yayılmasına neden oldu.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün olsa da, bu kadarı bile meselenin anlaşılması için kâfidir. Silahlı saldırıların dışında, üstlerine hoş görünmek, kendini göstermek isteyen ve kendilerine ulaşılamayacağını zannedenler, tahkir ve tahrik edici konuşma ve tavırlarıyla çatışmaya bir yerde katkıda bulundular. Örneğin Leylé’nin, Silvan’da Şeyxo’nun oğlunun taziyesinde; “Gel, va sofika bıra derxe der (halk bu sofikleri buradan çıkarsın)” şeklinde tahrik edici bir şekilde konuşurken, kıt aklıyla Müslümanları kovmanın kolay olacağını ve kendilerinden hesap sorulamayacağını sanıyordu.
48/99 |