Cumhuriyetin kurulmasıyla bozulmaya başlayan Kürt Halkının gidişatı, PKK’nin ortaya çıkmasıyla daha da kötü bir hal aldı. Cumhuriyetin kurucu kadroları, dinsizlik ve batıcılık gibi Kürtlerin asla yanaşmayacakları iki yıkıcı etkiyle Kürtlerin üzerine gelmelerine rağmen, Müslüman Kürtler hiçbir şekilde özümsedikleri İslam’dan taviz vermeye yanaşmadılar. Bilakis canla–başla korumaya çalıştılar.
Cumhuriyetin kuruluş yılları ve sonrasında Müslümanlar’ın ibadet mekânları olan camilere yapılan muameleleri, savunmanın önceki bölümlerinde ayrıntısıyla anlatmıştım. Benzer bir muamele, İslam’ın ve Müslümanların mukaddes kitabı olan Kur’an–ı Kerim’e karşı da yapıldı ne yazık ki. Uzun yıllar boyunca Kur’an–ı Kerim dersi almak, Arapça öğrenmek, diğer İslamî ilimleri tedris etmek yasak olduğu gibi, bu yasağı ihlal edenler ağır cezalara çarptırıldı. Özellikle Kürtlerin tarihinde iftihar vesilesi olan Şeyh Said Hazretlerinin kıyamının ardından, Müslüman Kürt halkını dinlerinden döndürmek bir nevi resmi politika haline getirildi. Çünkü İslam’a böylesine bağlı ve aynı zamanda Türk de olmayan bir unsurun bulunması, yüzünü batıya dönmüş olan, laikliği benimseyen, İslam’dan bağlarını kopardıklarını ilan eden yeni cumhuriyetin politikaları için bir tehdit oluşturuyordu. Bu nedenle Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde, özellikle de kırsal kesimlerde evler jandarma tarafından didik didik aranıyor, bulunan Kur’an–ı Kerim’ler ya yakılıyor, ya da köylülerin gözleri önünde üzerine basılıyor, ayaklar altında çiğneniyordu. (Bunu yapanlara ve bunun emrini verenlere Allah lanet etsin). Medreseler kapatıldığı için gizliden Arapça dersleri veren, Kur’an–ı Kerim öğreten hocalara karşı acımasızca davranılıyor, köy meydanına çıkarılıp hakaretlere maruz bırakılıyor, sakalları yolunuyordu.
Osmanlının külleri üzerine kurulan, ancak dünyada hiçbir örneği görülmeyecek bir redd–i miras ile Osmanlı İmparatorluğu ile bağlarını tamamen koparan laik Cumhuriyet, bütün ifsad edici resmi politikalarına rağmen Kürtleri İslam’dan koparamadıkları gibi, onları Arapça öğrenmekten, medreselere gitmekten, Kur’an–ı Kerim dersi almaktan vazgeçirememiştir. Bütün baskılara, zorba uygulamalara, köyleri basıp hakaret, horlama, onur kırıcı davranışlara rağmen Müslüman Kürtler; dağlarda, kırlarda, mağaralarda, ahırlarda dinlerini, diyanetlerini, kitaplarını ve kitaplarının dili olan Arapçayı öğrenmekten geri kalmamışlardır. Halen bazı mağaralarda Kur’an–ı Kerim nüshalarının bulunması, o dönemlerin barbarca uygulamalarından arta kalan hazin tablolardır ve vicdan sahiplerine, yapılan zulmü bir kez daha hatırlatmaktadır.
Maalesef devletin başaramadığı şeyin ihalesini bu kez PKK almıştı. Kuruluşundan itibaren dine düşmanlığı esas alan PKK, örgütler tarihinin yüz karası olmayı hak edecek bir şekilde, içinden çıktığı halkın dini, ahlaki, örfi, manevi, hatta insani değerlerine karşı acımasız bir savaş başlattı. Dine savaş açmıştı, çünkü din, güya onları köleleştirmişti. Kürt halkı esaret altındaydı ve bu esarete sebep olan asıl unsur, İslam’ın kendisiydi. Zaten esaret altında olan insanlar namaz da kılamazdı. Bu yüzden de esaretten kurtuluncaya kadar dinle alakalarını kesmeliydiler.
PKK’nin Kur’an–ı Kerim’e, Arapçaya ve İslamî ilimlerin öğrenilmesine olan düşmanlığı, sadece zamanın konjonktürü gereği yapılan, ya da fikri alt yapılarından kaynaklanan bir durum değildi. Onlar; dinini–diyanetini hakkıyla öğrenmiş olan bir Müslüman’ın kendilerine yandaş olmayacağını ve destek vermeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Vasat bir şekilde İslamî yükümlülüklerini yerine getiren Müslümanların onlara mesafeli davrandıkları, mücadelelerine soğuk baktıkları, icraatlarını tasvip etmedikleri bilinen bir gerçekti. Daha da önemlisi, İslamî bilincin, PKK’nin dayatmaya çalıştığı ideolojinin ve ulaşmaya çalıştıkları hedefin önündeki en büyük engel olduğu gerçeği, PKK yöneticilerini ürkütüyor ve uykularını kaçırıyordu. Bu yüzden de PKK, İslam’ın bir bütün olarak Kürdistan bölgesinden çıkarılması ve Kürt halkının arasından tamamen kaldırılması için yapılabilecek ne varsa, yapmaktan çekinmedi.
Bu sapık ve dinsiz anlayış, onların, bütün dini kurumları ve dinin temsilcileri olan insanları hedef yapmalarına neden oldu. 90’lı yıllara gelindiğinde; Kur’an–ı Kerim dersleri, PKK’nin vahşi saldırıları yüzünden sekteye uğradı. PKK; köy köy dolaşarak çocukları Arapça okuyan, medreselere giden, İslamî ilimleri tedris eden aileleri tehdit etti. Sadece çocuklar ve aileleri değil, aynı zamanda ders veren Seydalar da bu tehditlerin kapsamı içindeydi. Baskı ve tehditlerin fayda vermediği kimi yerlerde medreseler basılarak ya öğrenciler ya da ders veren seydaları şehid ediyorlardı.
45/99 |