Ekonomik ve kültürel gelişmişlik düzeyine bakıldığında, Kürtlerin yaşadığı bölgelerle diğer bölgeler arasındaki uçurumun ne denli derin olduğu gerçeğinin inkâr edilemez bir şekilde karşımızda durduğu görülecektir. Ekonomik geri kalmışlık, okullaşma oranındaki yetersizlik, sanayinin yok denecek kadar az olması, hayvancılık ve tarımın ilkel usullerle yerine getirilmeye çalışılması, sağlık ve enerji alanındaki geri bırakılmışlık vb. her alanda, ülkenin diğer bölgeleriyle kıyaslanamayacak derecede büyük farkların oluşu, bölge insanını sefalet ve cehaletin pençesinde ilkel bir yaşama mecbur bırakmıştır. Bunu, devletin imkânlarının yetersizliği ile izah etmeye çalışmak, bölge insanının zekâsıyla alay etmek olacağından kabul edilebilir bir mazeret değildir. Bu, devletin bilinçli ve planlı bir politikasıydı. . Bu politikaların bir sonucu olarak bölge halkına özellikle köylerde yaşayanlar koyu bir geri kalmışlık ve cehalet içinde yaşamak zorunda bırakılmıştı. Köylerdeki cehalet iki yönlüydü: Biri, okul ve öğretmen yokluğundan kaynaklanan cehalet; diğeri de medreselerin kapatılıp dini eğitimin yasaklanmasıyla dinî yönden yaşanan cehaletti. Bu da devletin bilinçli ve planlı politikalarının doğal sonucuydu. Çünkü daha kuruluş yıllarında yapılan harf devrimi ve Tevhid-i Tedrisat kanunları, medreselerin kapatılması vb. birçok İcraatla hedeflenen aslında tam da buydu. Böylece halk cahil kalacaktı. Cahil bir halkı uyutup kandırmanın ve kontrol altında tutmanın, bilgili ve bilinçli bir halkı kontrol etmekten çok daha kolay ve despot rejimlerin sıklıkla uyguladıkları bir yöntem olduğu inkâr edilemez ve tartışma götürmez bir gerçektir. Devletin bu politik hedefinin büyük oranda başarılı olduğu maalesef üzücü bir hakikattir. Elimizde bu konuda İstatistikî bilgiler olmamasına rağmen, seksenli yıllara kadar Kürtlerin yaşadığı köylerde okur-yazarlık oranının en iyimser tahminle yüzde on beşler civarında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Buna rağmen, gizliden de olsa özverili din adamlarının her türlü zorluğu göze alarak kendi medreselerini kurup eğitim vermeleri sayesinde öğrenciler yetiştirilmiş, ancak bu hiçbir şekilde sadra şifa olmamıştır. Böylece hem dini alanda hem de okur-yazarlık ve fen ilimlerini öğrenme alanında koyu bir cehalet yaşanmıştır. Bunun sonucunda; -Halkın arasında hurafeler çoğalmıştır. -İslam'dan olmayan batı! inançlar ve bid'atlar sanki dinin esasdanmış gibi kabul görmüş ve sahiplenilmiştir. -Halkın gelenek ve göreneklerine batıl inançlar karışmış, örf ve adetlere İslam'dan olmayan birtakım kurallar girmiştir. -Ahlaki değerlerde kısmen yozlaşmalar baş göstermiş, haremlik-selamlık uygulaması neredeyse unutulmuştur. -Köyler, teknolojiden ve zamanın gelişmişliğinden bihaber kalmış, bu yüzden de ilkel bir yaşama rıza gösterilmiştir. -Tarım ve hayvancılık alanındaki teknolojik gelişim ve iyileştirme tekniklerinden habersiz kalan köyler, açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranmıştır. -Bilinçsizlik ve cehalet, insanları ağa ve beylerin ırgat ve köleleri durumuna düşürmüştür. -Bazen onlarca insanın ölmesiyle sonuçlanan ve on yıllarca süren düşmanlığa sebebiyet veren kan davaları yaygın bir hale gelmiş, bu nedenle aşiretler arasında sevgi ve muhabbet yerine, kin ve düşmanlık tohumları ekilmişti. -İhtilaflar, toprak kavgaları, namus davaları, suyun kullanımı gibi konularda köyler arasında sürekli gerginlik yaşanmış, can ve mal güvenliği kalmamış, böylece insanlar gerilim içinde bir yaşam sürmek 2orunda kalmıştı. -Bu gerilim, düşmanlık, ihtilaf ve gerginlikler nedeniyle günlük iaşesini bulmakta zorlanan aileler bile silah temin etmekte ve en küçük bir tartışma, sonu ölümle biten facialara neden olmaktaydı. 37/99 |