Yargılama sonucunda, sırf camiye giderek Kur'an-ı Kerim dersi alıp verdikleri için ceza alan yüzlerce kardeşimiz mevcuttur. Şu sıralarda gündemde olan Ergenekon davasının sanığı ve çeşitli darbe planlarıyla tanınan Şener Eruygur'a gönderilen raporlar, neredeyse bütün insanlara "Bu kadar da olmaz" dedirtiyor. Buna göre, bir camide hutbe veren imamın sık sık "Estağfirullah" dediği ve cemaatin de tekrarladığı şeklinde bir fişleme yapılıp Şener Eruygur'a rapor halinde sunulduğu belirtiliyor. Bu duruma hayret edenlerin, acaba sadece camiye gidip Kur'an-ı Kerim dersi alıp verdiği için cezalandırılıp yıllarca cezaevlerinde çile çekmelerine nasıl bir tepki vereceklerini, ya da bundan haberdar olup olmadıklarını merak, etmemek elde değil doğrusu... Cemaatin cami programlarının özveriyle uygulanması esnasında büyük zorluklarla karşılaşıldığı da bir gerçektir. Özellikle devletin baskılarını her an üzerimizde gördük. Camilerin imajını bozmak için ajanlar kullanıldı serserilerin bizden görünmesi sağlanıp camilerde halkın nefretini çekecek davranışlarda bulunması istendi. Polis camileri basıp ayakkabılarıyla halıları çiğniyor ve çocukları dışarı çıkararak tehditle camiyi terk etmelerini istiyordu. Neredeyse her akşam değişik bir cami, ders saatlerinde polisin baskınlarına uğradı. Para karşılığı kandırılan çocukların hırsızlık yapmaları sağlanıp böylece Kur'an-ı Kerim derslerine gelen çocuklara ve hocalarına duyulan teveccühün kırılmasına çalışıldı. İmamlara baskı yapılıp meslekten atılma tehditleriyle, çocukları camiye almamaları istendi. Bunun yanı sıra mürted örgüt PKK'nın halka yönelik baskıları da cami çalışmalarımızda engelleyici bir diğer unsur oldu. Sanki mürted örgüt ile devlet, İslamî çalışmalara karşıtlık noktasında gizli bir ittifak içindeydiler. Bu, bir iddia olmaktan ziyade, pratiği olan bir gerçekliktir. Çünkü devlet, camiye gitmenin önünü kapatmak için binlerce insanı örgüt üyesi diye gözaltına alıp bunların büyük kısmını zindanlara atarak haksız yere cezalandırdı. PKK ise, camiye gidenleri ve ailelerini tehdit etti. Bununla da kalmayarak camide, cami yolunda, ya da camide görev yapan ve İslamî tedrisat alan yirmiden fazla Müslüman kardeşimizi şehid etti. Buna rağmen Allah'ın yardımıyla cami programlarımız düzenli bir şekilde yerine getirildi ve Allah camileri, Müslüman halkımızın uyanışı için bir hidayet pınarına çevirdi. Bozulmuş olan toplum, bu sayede dini bir ıslahat içine girdi. Unutulan değerler yeniden hatırlandı ve İslamî kimlik eskisi gibi saygı görmeye başladı. Dine sarılanlar toplumda sevilip sayılarak baş tacı edildi. İslamî kimlik ve İslamî şahsiyet yeniden hayat buldu ve bu sayede Müslümanların toplum içinde bozulan imajları, hak ettikleri saygın konuma yükseldi. Bu, kolay olmadı elbette. Fedakârlık, özveri, gayret, emek, uğraş gerektiren bu gelişme, salt bizim kişisel becerimizle olmadı. Bilakis bu, Allah'ın yardımıyla ve O'nun bizi vesile kılmasıyla gerçekleşti. Bu nedenle O'na hamd ediyor ve bizi başka hayırlara yönlendirip yardımını hiçbir zaman esirgememesini diliyoruz. 2-Okul Çalışmalarımız Cumhuriyet rejiminin, okulları rejimin emniyet sübabı olarak görüp burada yetişen çocukları cumhuriyetin yılmaz bekçileri (!) yapma anlayışı, tevhid-i tedrisatla başladı. 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat kanunuyla beraber medreseler kapatılıp okullarda karma eğitim sistemine geçildi. Yeni rejime bağlı olan Kemalist öğretmenler; çocukları dinden uzak, laik bir eğitim sistemiyle, İslamî endişelerden soyutlanmış, dini ve ahlaki değerleri dumura uğramış bir nesil yetiştirmek için bütün devlet imkânlarını seferber ettiler. Sonuçta geçmişine sırt dönen, batı değerlerini en üst değer kabul eden, gelenek ve göreneklerini küçümseyen, dini vecibelerini yerine getirenleri horlayan, İslamî kılık ve kıyafete karşı alerjik reaksiyon gösteren, aile içindeki karı-koca bağlılık ve sadakatini çağdışı gören, ahlaktan nasipsiz; onlara göre çağdaş, bize göre ilkel bir nesil yetişti. Bu nesil, maalesef bütün köşe başlarını tutup Müslüman halka karşı bir kale vazifesini gördü. Okullar, bu anlayış yüzünden eğitim ve öğretim yapılan, ilim-irfan elde edilen, cehaletten aydınlığa geçişin mekânları olmaktan çıkıp fuhuş ve ahlaksızlığın yapılıp öğrenildiği mekânlar haline getirildi. Yapılan araştırmalar, uyuşturucu yaşının ll'ler seviyesine indiği ve ilköğretim okullarının 35/99 |