-Yukarıda gerekçeli kararlara yansıyan Abdulvahap Ekinci ve Vahdet Kitapeviyle ilgili iddialar, bizzat Abdulvahap Ekinci tarafından da yalanlanmıştır. Abdulvahap Ekinci adlı şahıs, 20.05.2009 tarihinde "Newsweek Türkiye" adlı dergiye verdiği demeçte; "Kesinlikle Hizbullah'ın kurucularından olmadığını, İlim Kitapevinin kendisinin 1986'larda açtığı kitapevinden çok önceleri açılmış olduğunu, İlim ya da başka kitapevlerinin Vahdet Kitapevinden doğmadığını. Vahdet Kitapevinin ilim Kitapevinden sonra açıldığını, bunu öğrenmenin zor olmadığını, Maliye'nin kayıtlarına bakmanın yeterli olacağını, yaş itibariyle Hüseyin Velioğlu'nun kendisinden büyük olduğunu, istihbarat birimlerinin bu yanlış tespitlerde bulunarak görevlerini layıkıyla yapmamış olduğunu" ifade etmiştir. Bu kadar açık olan bir konuda dahi ezber bilgilerle hareket edilmesi ve bu ezberlerin kesin bilgiler gibi değiştirilmeden, olduğu gibi kopyalanıp başka başka iddianame, mütalaa ve gerekçeli kararlara yapıştırılması, hakkımızda verilen hiçbir kararın kesin bilgiye dayalı olmadığını ve bize karşı önyargılarla hareket edildiğini ispatlamaktadır. İddia makamları için getirilecek bir eleştiri de, kendilerinden önceki savcıların mütalaalarında hiçbir değişikliğe gitmeme konusunda gizli bir yemin etmiş gibi olmalarıdır. Bugüne kadar yargılanmış arkadaşlarımız için hazırlanan mütalaalar esnasında savcıların değiştiğine sıklıkla şahit olduğumuz halde, sonradan gelen savcıların hiçbirisinin dosyayı inceleyip tek bir kelime ve cümle değiştirdiğine şahit olmadık. Bunun tipik örneğini bizim dosyada da görebiliriz. Nitekim şu andaki iddia makamının verdiği mütalaa, bir Önceki savcının verdiğinin tıpatıp aynısıdır. Sormak gerekiyor; acaba bütün savcıların olaylara bakışı, düşünce perspektifi, akli yetileri, olayları tahlil etmedeki kabiliyetleri tıpatıp aynı mıdır ki, bir önceki savcının hazırladığı bir mütalaaya bir diğer savcı tek bir kelime dahi ekleyip çıkaramıyor? Yoksa bütün bunlar gizli bir el tarafından yürütülüyor da, savcılar sadece görüntüyü kurtarmaya yarayan konu mankenleri görevini mi icra etmektedirler? Bu durum dahi tek başına mahkemelerin taraflı olup olmadığı, yargılamaların hukuka uygun olup olmadığı hakkında bir fikir vermek için yeterlidir. Aslında mahkemelerin tarafsız olmalarını beklemek de fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır. Bu ülkede Altay Tokat denen General; "İşin vahametini anlasınlar ve hizaya girsinler diye savcı ve hâkim lojmanlarının yakınlarına bomba attırdım" diyerek durumu özetlemiştir. Yani savcı ve hâkimler çizilen çizgi üzerinde, askeri bir disiplin içinde ve dirsek temasında durmak zorundadırlar. Kararları, hizanın gerektirdiği doğrultuda ve izin verdiği ölçüde olmalıdır. Hizayı bozanlar, Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın akıbetine uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Altay Tokat kaç kez, kaçar bomba attırtmıştır, Altay Tokat gibi kaç kişi vardır, bilemiyoruz, ancak bunun sayısının hiç de az olmadığını tahmin etmek güç değildir. Şimdi sormanın tam yeri ve zamanıdır: Altay Tokat gibi Generallerin hizaya soktuğu bir yargı sisteminin adalet dağıtabileceğine kim inanır? Böyle bir ortamda hizaya sokulmuş savcıların hazırladığı iddianame ya da mütalaalardan insafa sığan, vicdanlarda yerini bulan isnatlarda bulunmasını kim bekleyebilir? Elbette bu yargı sistemiyle ve hizaya sokulmuş savcı ve yargıçlarla ne adaletin gerçek manada tahakkuk edeceğine, ne de yargılamanın adil ve hukuki olduğuna inanmamızı hiç kimse beklememelidir. 30/99 |