muteber kabul ettiği eserlerde bu konular nasıl anlatılıyorsa, bizim düşüncemiz de bundan farklı değildir. Konumuzla alakalı olması hasebiyle çok kısa olarak cihadın hangi durumlarda caiz olduğunu belirtmekte fayda görüyoruz. Buna göre cihad ancak şu iki halde caiz olur 1- Canın, malın, ırzın ve düşmanlara karşı vatanın müdafaası 2-Allah'ın dinine yapılan davetin önündeki engellerin kaldırılması. Bu iki durumdan herhangi bîri ortaya çıktığında buna karşı şiddete başvurmak yani cihad yapmak, gücü yeten her Müslüman'a farzdır. Bunu yapmak -hâşa- zulüm olamaz, bilakis zulmü ortadan kaidırmak~ölur. Yani günümüz kavramlarıyla bunu şöyle formüle edebiliriz: Cana, mala, ırza, vatana yapılan her türlü tecavüz île Allah dinîne yapılan daveti engelleme terörizmdir. Bu teröristlerle mücadele ise cihattır ve Müslümanlar bu teröristlerle mücadele ile emrolunmuşlardır. Nitekim bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Malını savunurken ölen şehittir." (Ebu Davut, Tirmİzi, Neseİ) Bakara suresi 199. ayette de Cenab-ı Allah (cc) şöyle buyurmuştur: "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez." Hizbullah Cemaati ancak bu iki durumdan dolayı şiddete başvurmuştur. Biz buna da ancak cihad diyoruz ve yaptıklarımızla iftihar ediyoruz. Bilhassa PKK ile mücadelemiz bahsinde bu konuya örnekleriyle açıklık getireceğiz inşaallah. 7-Örnek Aldığımız Şahsiyetler ve Hareketler Genelde hakkımızda yapılan resmi ya da gayri resmi değerlendirmelerde fikri anlamda İhvan-ı Müslimin ve İran İslam Devriminden etkilendiğimiz ve beslendiğimiz iddia edilir. Bu iddia, bir yönüyle doğru olsa da, son derece eksik ve yetersiz bir değerlendirmedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Hizbullah Cemaati özgün bir cemaattir. Hiçbir İslamî hareketin devamı, uzantısı ya da taklitçisi değildir. Gerek günümüzde gerekse önceki dönemlerde ortaya çıkmış, mücadele vermiş tüm İslamî hareketler ve yine çeşitli dönemlerde yaşamış, kıymetli eserler vermiş olan İslam büyükleri konusunda hiç kimseye nasip olmayacak derecede muazzam bir kültürel ve tecrübî mirasımız vardır. Bu muazzam mirastan günümüzde uygulanmasında fayda gördüğümüz, İslam'ın temel esaslarına ve nasslarına aykırı düşmeyen her şeyi sahibine bakmaksızın alır, inceler ve herhangi bir taassuba kapılmadan da uygularız. Hizbullah Cemaati, çok uzaklara gitmeden, evvela kendi toprakları üzerinde mücadele vermiş olan iki Said'i örnek almış ve kendilerinden çokça istifade etmiştir. Bu iki Said'ten biri; 47 arkadaşıyla Diyarbakır Ulu Camii önünde darağacında asılarak şehid edilen Şehid Şeyh Said Hazretleridir. Bütün mücadelesinin Şerİat-i Muhammedi için olduğunu şehid edilmeden birkaç dakika önce son sözü olarak şöyle ifade etmiştir: "Ölümüm din ve İslam içinse, idam sehpalarından perva etmem." Ne yazık ki Şeyh Said hazretlerinin mukaddes ve mutahhar mücadelesi, Türkiye'de İslamî kesim tarafından sahiplenilmediği için ortaya çıkan boşluktan Kürt faşistler istifade ettiler ve bu mücadeleyi Kürt Milliyetçiliği orijinli bir isyan olarak takdim ettiler. Bu hususta devlet de bu uyduruk iddia için Kürt faşistlere uygun ortam ve zemin sağlamış, ortaya danışıklı dövüş neticesi bir "Kürt isyanı" çıkmıştır. Devlet; Şeyh Said Hazretlerinin temiz mücadelesi ve İslamî kıyamını, kendi dezenformasyon araçlarını kullanıp olabilecek en kötü isimle karalayarak sonradan gelen Müslümanların kalbinde ve gönlünde yer etmesini engellemeye çalıştı. Devlet, bu kutsal mücadeleyi, uyduruk tarih kitaplarına, ingilizlerin güdümünde hareket eden ve bağımsız bir Kürt Devletinin kurulmasını amaçlayan bir isyan olarak yansıtmıştı. Buna göre İngilizler, Türkiye Cumhuriyetinin Musul ve Kerkük üzerindeki emellerinden vazgeçmesi ve olası bir İstilasının önüne geçmesi için Türkiye Cumhuriyetini kendi içinde zayıflatmak amacıyla bu isyanı tertiplemişti. Güya İngilizler, bölgenin saygın ismi Şeyh Said 21/99 |