Laiklik, devlet yapılanmasının dine bağlı olmamasını ve bütün dinlere eşit mesafede olmasını öngörüyor olsa da, pratik uygulamasında bunun şahıslara dayatılması hedeflenmiştir. Dinsizlik dini olan Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na 1937'de girdi. 1937'den bu yana zaman içinde gittikçe artan bir dozda bu yeni dine bağlılık yeminleri, bu dinsizlik dinini payidar kılmak için kararlılık duruşları sergilenmiştir. Fransız devriminden sonra dünyaya ihraç edilen laiklik, Hıristiyan ülkeler için belki anlaşılabilir, ancak halkı Müslüman olan ülkelerde, yönetimin laik olması anlaşılır bir durum değildir. Çünkü İslam dini, bir yaşam biçimidir. Sadece ibadet, güzel ahlak, sosyal ilişkiler vs. bağlamında ele alınacak bir din değildir. İslam; ferdi ve içtimai kurallar getiren, ibadet ve muamelatı düzenleyen, birey ile toplum, birey, ile eteklet ve toplum ile devlet arasındaki ilişkileri esaslara bağlayan, devlet yönetiminin nasıllığını belirleyen bir hayatbiçimî, bir devlet rejimi, bir ahlak ve ibadet dinidir. İslam'ı bir yönüyle ele alıp diğer yönlerini kırpmak, Allah'ın dinine yapılan bir zulümdür ve Allah'a savaş açmaktır. Dolayısıyla laikliğin, halkı Müslüman olan ülkelerde uygulanması, her açıdan zulüm doğurmaktadır. İcat edilen bu din her ne kadar Fransa'dan alınmış ise de, Türkiye'deki uygulaması nev-i şahsına münhasırdır. Aslında İslam ile alakası olmayan ülkelerde laiklik gayet iyi İşliyor. Çünkü diğer dinlerin devlet yönetimine ilişkin diyecek bir şeyleri yoktur. Dolayısıyla bu tip ülkelerde, laiklik sayesinde devlet ve devleti oluşturan kurumlar yapı olarak dinsizleştiriliyor. Bu yapının dinsizleştirilmesi; tüm dinlere eşit ve adil şekilde yaklaşmasını amaçlıyor, ancak uygulanan ülkelerde, İslam'a ve Müslümanlara karşı bir önyargı olduğundan söz konusu eşit mesafe ve adalet olayını göremiyoruz. Buna rağmen, bu sistem Avrupa'da büyük ölçüde başarılı bir şekilde uygulanıyor. Türkiye'de ise laiklik, İslam'ı ve İslamî yaşantıyı her yerden silme gibi bir amaç için kullanılıyor. Seksen küsur yıldır bunun için çalışıldığını zaten savunmanın başında belirtmiştik. Türkiye'de bir Genelkurmay Başkanının Cuma namazı kıldığını gören var mı? Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının bildikleri tek namaz cenaze namazıdır. Onu da sadece şeklen biliyorlar. Muhtemelen cenaze namazında ne okunduğunu bile bilmiyorlardır. Yine söz konusu bu zevatın hacca gittiğini, oruç tuttuğunu gören, bilen, duyan olmuş mudur? Peygamber ocağı olarak takdim edilen askeriyede namaz kılan, oruç tutan, eşi örtülü olan, dine ve dindarlara saygısı olan hiç kimse yükselemez. Bırakın dindar olmayı, içki içmeyen, balolarda eşinin başkasıyla dans etmesinden rahatsız olan, kadınlarla tokalaşmayan, gümüş yüzük takan subay ve astsubayların dahi YAŞ toplantılarında, "irticai faaliyetlere katıldığı" gerekçesiyle, yargı yolu kapalı olmak üzere ordu ile ilişikleri kesilmektedir. Mason localarına, Lions kulüplerine ve kökü dışarıda olan organizasyonlara üye olanlar yükselirken, Cuma namazına yahut bayram namazına gidenler, ilk YAŞ toplantısında derhal ihraç edilmektedirler. Aynı durum, bazı istisnalar dışında yargıda da söz konusudur. Laikliğin korunması adı altında kendi özel ve genel yaşamlarında dine dair hiçbir şey bulamıyoruz. Bırakın dîne dair en küçük bir uygulamayı, dine ters davranışları sergilemeyi laikliğin gereği olarak yaptıklarına şahit olabiliyoruz. Ramazan ayında tüm halkın karşısında açıktan su veya içki içmeleri gibi... Oysa laiklik denilen dinsizlik dini; devletin işleyişine özgüdür. Bunu bireye indirgemek çatışma doğurur. Yeni bir dinin icat edilmesi demek olur. Böyle bir dînin başarı şansı sıfırdır. Bireye indirgemek adına yapılan her uygulama zulüm doğurur. Üstelik İslam dini ile hiçbir ortak noktası olmayan, taban tabana zıt bir sistemin Türkiye gibi halkın kahir ekseriyeti Müslüman olan bir ülkede dayatılması, söz konusu zulmü katmerli hale getirir. Devletin laiklik konusundaki bu yanlışını ve açmazını ortaya koyduktan sonra, Hizbullah Cemaati'nin devlet sistemine ve laikliğe bakışını ortaya koyabiliriz. İslamî bir cemaat olarak biz, laikliğe ve devletin gayri İslamî kurallara göre yönetilmesine karşıyız. Bize göre Müslümanların yaşadığı bir toplumda, devlet yönetimi İslam'ın emirlerine göre şekillenmeli; anayasa, yasa ve kanunların tamamı İslam ile uyum içinde olmalı, İslam'a zıt ve kaynağını İslam'dan almayan hiçbir 17/99 |