konularda eksiklerinin tamamlanmasına çalışılır. Bütün bunlara rağmen gerçek manada Hizbullah? olamayan elemanlarımız olabilmekte ve bunu onlar için dışlayıcı bir durum olarak görmemekteyiz. Cemaatimizin Hizbullah adıyla müsemma olması, Hizbullah kavramını tekelleştirdiğimiz anlamına asla gelmemektedir. Bize göre, Hizbullah cemaatine mensup olmayan Müslümanlar da bizden daha fazla Hizbullahî olabilir. Biz, hiçbir zaman Hizbullahî olmayı, Hizbullah Cemaatine mensup olmayla eşdeğer görmedik ve görmeyeceğiz. 3-Etnik Milliyetçilik ve Hizbullah Cemaati'nin Kürt Sorununa Yaklaşımı Hizbullah cemaatinin çok büyük bir çoğunluğu, Kürt Müslümanlardan oluşmuştur. Bunun nedeni, hareketin çıkış yerinin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kürdistan bölgesi oluşudur. Belki hareket ilk olarak batı illerinde, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Anadolu'da ortaya çıkmış olsaydı, bu kez çoğunluğu, Müslüman Türk kardeşlerimiz teşkil etmiş olacaklardı. Cemaat içinde, Kürtlerden sonra en fazla çoğunluğu teşkil eden Zaza kardeşlerimiz, sonrasında Türk, Arap ve Çeçen kardeşlerimiz gibi çok farklı milletlerden Müslümanlar bulunmaktadır. Bu farklılık ve çeşitlilikten çıkarılacak ilk ve en önemli sonuç, Hizbullah Cemaatinin etnik milliyetçilik yapmadığıdır. Hakikaten Hizbullah Cemaati'ni Kürtçü ya da Kürt milliyetçisi olarak tanımlayabilmek mümkün değildir. Bize göre Müslüman bir Türk, Müslüman olmayan bütün Kürtlerden; Müslüman bir Kürt de Müslüman olmayan bütün Türklerden daha değerlidir. Bizim kavimlere, ırklara ve etnik yapılara bakışımız, Rabbimizin bizlere öğrettikleri doğrultusundadır. Yüce Rabbimiz; Hucurat Suresinin 13. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar, gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." Yine aynı konuda Rabbimiz, Rum Suresi'nin 22. ayet-i kerimesinde şu hususlara dikkat çekmiştir: "Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır." Hiç kimsenin ait olduğu ırkı seçme şansı olmadığı gibi, doğarken konuştuğu dili veya ten rengini de seçme şansı yoktur. Bunlar, Allah'ın takdiridir ve her birisi Allah'ın ayetlerinden bir ayettir. Hatta son okuduğum ayete dikkat edilirse, insanların dillerinin ve renklerinin ayrı olmasını Yüce Allah 'ayet' olarak tanımlamış ve göklerin ve yerin yaratılmasıyla birlikte zikretmiştir. Yine bu ayet-i kerimede, insanların farklı kabilelerden oluşu, tanışmak amacına matuf olarak verilmiş, bunun bir üstünlük sebebi olamayacağı vurgulanmış, esasen herkesin aynı ana babadan olma yönüyle kardeş olduğu hatırlatılmış ve üstünlüğü kavmiyetçilikte arayanlara çağlar öncesinden şu cevabı vermiştir: "Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ilende olanınızdır." Takva; Allah'tan sakınma, O'ndan hakkıyla korkma, O'nun korkusuyla günahlardan kaçınma, O'nun emir ve yasaklarına uymakta titizlik göstermek anlamındadır. Böyle davranan kişilere ise 'Muttaki' denilir. Dolayısıyla İslam, üstünlüğü soy, sop, kavim, zenginlik, şeref, asalet, güç-kuvvet, çokluk gibi dünyevi özelliklere değil, Allah'a karşı görevlerini en iyi yapanlara bağlamıştır. Yani muttaki bir köle, Allah katında muttaki olmayan bütün efendilerden, krallardan, zenginlerden, kabilesi en çok olanlardan daha üstündür. Bundan anlayacağımız şudur ki; İslam, "Bir Türk dünyaya bedeldir", "Türk öğün, çalış, güven", "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" veya "Ne mutlu Türküm diyene!" gibi faşizmi çağrıştıran sloganları çağlar öncesinden ayaklar altına almış, insanlardan mutluluğu İslam'a teslimiyette aramalarını istemiştir. Hizbullah Cemaati de farklı etnik kimliklere, dillere, renklere sahip insanlara, Allah'ın bakmamızı istediği gibi bakmakta, bunları Allah'ın bir ayeti olarak görmekte ve üstünlüğü ırka değil, takvaya yani 14/99 |