"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran: 104) Bu ayetin işaretiyle; Müslüman bir toplumun madden ve manen sağlıklı kalabilmesi için hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü nehyeden otoriter bir cemaatin bulunması zorunlu kılınmıştır. Bilindiği gibi davet, otorite olmadan da yerine getirilebildiği halde, emir ve nehiy ancak bir otorite ile mümkün olabilmektedir. İslam; toplumun sıhhati için, emreden ve nehyeden bir otoritenin bulunmasına kaçınılmaz bir vazife olarak bakmaktadır. Bu otoritenin çerçevesi kısaca şöyle olmalıdır: 1-Müslümanların güçlerini bir araya getirmeli ve Müslümanları Allah'ın emirleri, yasakları, haram ve helalleri "doğrultusunda ve O'nun rızası yolunda kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlama özelliklerine sahip olmalıdır. 2-Hayra davet eden ve serden sakındıran bir ilke üzerine hareket etmelidir. 3-İnsan hayatında Allah'ın insanlar arasında tatbik olunmasını istediği adaletin gerçekleşmesi için Kur'an ve Sünneti esas almalıdır. Evet, yeryüzünde Allah'ın hayat nizamı için indirdiği dinin gerçekleşmesi ve bu dinin İnsanlar tarafından tam olarak bilinmesi için, hayra davet eden, iyiliği emredip kötülüğü nehyeden ve kendisine itaat edilen bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu ise ancak Cemaat olmak ile mümkündür. Allah'ın yeryüzünde uygulanmasını istediği dinin yalnız vaaz, irşad ve tebliğden ibaret olmadığı bilinen bir gerçektir. Vaaz, irşad ve tebliğ meselenin sadece bir yönüdür. Diğer yönü ise; insan hayatında iyiliği hâkim kılıp kötülüğe karşı mücadele edecek, toplumun iyi adetlerini heva, heves, şehvet ve menfaatlerine göre hareket edenlerin oyuncağı olmaktan koruyacak, herkesin kendi görüş ve düşüncesini hayır, iyi ve doğru zannetmemesi için bu iyi adetleri koruyacak emir ve nehiy yetkisine sahip bir otoritenin kurulmasıdır. Bu açıdan baktığımızda, tabiatı gereği bazı insanların şehvetleri ve ihtirasları, bazılarının maslahat ve çıkarları, bazılarının gurur ve kibirleriyle çarpışacağından, hayra davet etmenin, iyiliği emredip kötülüğü nehyetmenin o kadar kolay ve rahat olmayacağını çok iyi biliyoruz. Çünkü insanlar arasında zorba yönetimler, baskıcı egemenler, yükselmekten hoşlanmayan adi ruhlu insanlar, sıkıntıya gelemeyen zenginler, ciddiyetten uzak laubaliler, adaleti sevmeyen zalimler, doğruluktan hoşlanmayan sapıklar ve iyiliği reddedip kötülükten hoşlanan insanlar her zaman vardır ve olacaktır. Bu yüzden hayır şerre galip gelmedikçe; iyilik, iyilik olarak ve kötülük de kötülük olarak bilinmedikçe, ne içinde yaşadığımız toplum, ne de İnsanlık kurtulacaktır. İşte bütün bunlar için iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve kendisine itaat edilen bir otoritenin yani Cemaatin varlığı gerekmektedir. Bu sebepten Allah'a inanan ve Allah için kardeşlik desteğine dayanan, bu sıkıntılı ve zor işe iman ve Allah'tan korkma kuvvetiyle, sonra sevgi ve dostluk güçleriyle göğüs geren bir cemaatin bulunması, elbette zorunludur. Yüce Allah, bu görevi yerine getirenler için şöyle buyuruyor; "İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." Şüphesiz ki böyle bir cemaatin varlığı bizzat ilahî emrin gereğidir. Çünkü bu ilkeler üzerine kurulu bir cemaat, ilahî metodun teneffüs edildiği, pratik olarak uygulandığı, hayra davet edenlerin yardımlaştığı ve sorumlulukları paylaşma içinde oldukları en iyi ortamdır. Orada iyilik; hayır, erdem, hak ve adalettir. Kötülük ise şer, aşağılık, batıl ve zulümdür. Böylesi bir cemaat içerisinde hayır işlemek, şerri yapmaktan çok daha kolaydır. Hak, batıldan daha güçlü ve adalet, zulümden daha üstündür. İyilik yapmak isteyen, kendisine birçok yardımcı bulur. Kötülüğe meyleden ise direniş ve horlanma ile karşılaşır. Allah'ın emirleri doğrultusunda şekillenen böyle bir Cemaatin değeri, büyük çaba sarf etmeden hakkın ve hayrın gelişeceği ortam olmasındandır. Çünkü orada herkes hayır ve 10/99 |