Bugüne kadar binlerce mensubumuz yakalanıp tutuklandı, on binlerce sayfa doküman ele geçirildi; bununla beraber bir miktar itirafçı da bildiği veya bilmediği halde tahmin ettiği her şeyi söyledi. Kısacası devlet, dolayısıyla mahkeme heyeti ve savcılar "Hizbullah nedir?" sorusunun cevabı için yeteri kadar materyale sahipti. Buna rağmen savcıların sunduğu iddianame ve mütalaalar ile mahkeme heyetlerinin hazırladığı gerekçeli kararlar, "Hizbullah nedir?" sorusuna cevap vermekten uzaktır. Aynı durumun şu an yargılandığımız 'Hizbullah Ana Davası'nda da geçerli olacağını düşünüyoruz. Takdir edersiniz ki 50 yıl sonra biri Hizbullah hakkında bir araştırma yapmak istediğinde, ilk başvuracağı kaynak, ana dava ile ilgili savcı ve hâkimlerin ortaya koyduğu çalışmalar olacaktır. Ne var ki gerek ana dava iddianame ve mütalaasında, gerek 1994/636 esas nolu dava, gerek 2000/182 ye gerekse 2007/53 esas nolu büyük hacimli davaların gerekçeli kararlarında Hizbullah Cemaati ile ilgili aydınlatıcı bir bilgiye rastlayamıyoruz. Bunca bilgi ve belge karşısında akla gelen tüm sorulara cevap bulunabilmeliyken, söz konusu gerekçeli kararlarda karşılaştığımız durum; bilgisayar başında, kopyala yapıştır aceleciğiyle yapılan bir hazıra konma bedavacılığını gözler önüne sermektedir. Çünkü 1990'lann başında yakalanan bazı mensuplarımız hakkında, savcıların hazırladıkları ve aslı astan olmayan, sözüm ona "Hizbullah Cemaatinin kuruluşu, amacı ve stratejisi" analiz ettikleri, hayali ve afakî birtakım çarpık bilgiler, mahkemelere 'iddianame' diye sunulmuş; sonrakiler de hiçbir ekleme ve çıkarma gereği duymadan, bu çarpık bilgileri baktıkları Hizbullah dosyalarında, iddianamelerinin giriş kısmına almışlardır. Sanki bu ilk iddianameler yüzde yüz doğruymuş, değiştirilmesi mümkün olmayan matematiksel bir formül ya da bilimsel bir kanunmuş gibi, sonradan gelen savcılar da buldukları bu hazır şablonu olduğu gibi kendi iddianamelerinin başına yerleştirmişlerdir. İş bununla da kalsa yine iyi... Aynı hayali ve afakî şablon, maalesef bizim aleyhimizde karar vermek için bir araya gelen, plan yapan, strateji geliştiren her makamda ve isimlerini saymayı lüzumsuz gördüğüm yüksek yerlerde brifinglerin ana malzemesi olmuştur. Böyle olunca da herkesin kafasında yalan, yanlış, çarpık, gulyabani tipli bir Hizbullah tanımlaması canlanmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, her mahkeme, kılı kırk yararcasına elindeki dosyada; "Nasıl daha fazla mahkûmiyet çıkarabilirim" güdüsüyle hareket etmiştir. Mesela; "Şüpheden sanık yararlanır" şeklindeki en basit ve en temel hukuk ilkesi zir-u zeber edilerek maalesef "Şüphe, sanığın aleyhinde değerlendirilir" ya da "Şüpheden savcı ve hâkimler yararlanır" şeklindeki bir pratiğe dönüşmüştür. Bu doğrultuda Cemaat mensuplarına en yüksek cezalar verilirken, verilen cezaların haklı gösterilmesi için fertlerin şahsında Hizbullah Cemaati, hayal mahsulü iddialarla alabildiğine zalim, gaddar ve her şeyiyle menfi bir terör örgütü olarak tanıtılmaya çalışılmıştır. Örneğin ana dava mütalaasının giriş bölümünde, Hizbullah hakkında verilen bilgiler topu topu beş sayfa iken, şahsım hakkında 118 sayfalık yer ayrılması, benim üzerimden Cemaati karalama gayreti için en bariz misaldir. Günü kurtarma güdüsüyle hareket eden mahkemeler, "Ne kadar çok kişiyi cezaevine gönderirsek, Hizbullah o kadar çabuk biter" gibi beyhude bîr çaba içine girmişler, uzun vadede bunun bizim açımızdan ne büyük faydalar doğurabileceğini hesaplayamamışlardır. Çünkü tarihte ve günümüzde, dünyanın değişik coğrafyalarında İslamî sorumluluklarını yerine getirdikleri için zindana atılan Müslümanların; mutlak tecrit koşullarında dahi zindanı gülistana çevirdikleri, her bir zindanı Medreseli Yusufiye durumuna getirdikleri bilinen ve görülen bir gerçektir. Terör konusuyla yakından ilgilenen gazetecilerle, "Terör uzmanı" sıfatını kendilerine yakıştıran akademisyenlerin, Hizbullah konusundaki cehaletleri, insanı hayrette bırakacak düzeydedir. Oysa biraz okusalar, araştırsalar ve tabii ki biraz insaflı olsalar, bu hakikatlere ve gerçeklere kolaylıkla ulaşabilirlerdi. Bu sorun, söz konusu kişilerin zekalarıyla alakalı bir durum değildir. Böyle davranmalarının nedeni, Hizbullah Cemaatini alabildiğine kötülemek, hırpalamak, gözden düşürmek, olduğundan çok daha farklı göstermek, böylece Cemaati Müslüman Kürt ve Türk halkının gönlünden ve kalbinden koparmak istemelerinden başka bir şey değildir.
2/99
|