Duruş; ilkelerin eylemsel bir ifadesidir. Tavırdır, değerlerinizi hiçe sayan düşünce ve eylemler karşısında değerlerin sahibine sığınmadır. Duruş; tüm kainatı ve içerisindekileri okumaktır. Her okuma bir duruştur. Varlığın, yaratılmışlığın sebeplerine getirilen bir yorumdur. Velhasıl dünya görüşüdür. Unutulmamalı ki duruşta devamlılık duruştan daha önemlidir. Küresel güçlerin muvahhidi gönülleri hedef alan uzun soluklu düşünce ve eylem planları karşısında duruşlarımız devamlılık arzetmedikçe imanın kemale ermesinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Duruşlarımız azığını vahiyden almalı, vahye rağmen sergileyeceğimiz tavırlarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. "Aşağılık bir yöntem kullanarak şerefli bir hedefe ulaşmamız nasıl mümkün olabilir; tasavvur edemiyorum? Şerefli bir hedef ancak şerefli bir kalpte yaşayabilir. Böyle bir kalp aşağılık bir yöntemin kullanılmasına nasıl katlanabilir? Daha doğrusu böyle bir kalp bu türden bir yöntemin kullanılmasını ilham eder mi? Karşı kıyıya geçmek için bataklık yolunu izlediğimiz zaman, karşıya üstü başı çamur içinde varmamız kaçınılmazdır. Çamur ayaklarımıza bulaşacak ve bu ayakların bastığı yerlerde izleri kalacaktır. Aynı durum gayri meşru, aşağılık bir yöntem kullanmamız halinde de geçerlidir. Kir ruhlarımıza sinecek, bu ruhlar üzerinde izi belli olacak, ulaştığımız hedefe de yansımış olacaktır! der Emin Kutup.. Ruh açısından araç amacın bir parçasıdır. Ruhun dünyasında bu farklılıklar ve kategoriler yoktur.. İnsan şuuru birdir... şerefli bir amaç algıladığı zaman buna varmak için aşağılık bir araç kullanmaya tahammül edemez. Daha doğrusu doğası gereği bu tür bir yöntemi kullanmaya yönelmez. Amaca ulaşmak için her yol mubahtır! İşte batının büyük hikmeti! Çünkü batı zihniyle yaşar. Zihinde de araçlar ve amaçlar arasında farklılıklar öngörmek, kategorik yaklaşmak esastır.. İnanıyoruz ki bu satırlar sahibinin hayatında yerini bulmuş, sözde değil eylem ile kendini ifade etmiştir. Duruşlarımız fıtratımızın derinliklerine kök salmalı, toprağın derinliklerinden yeryüzüne adeta fışkırmalıdır... Cahiliye dediğimiz hayat tarzı bize dayatmacı duruşlar telkin etmektedir. Tağutu red ve inkar etmedikçe her şeyden önce vahyin boyasıyla hayatı boyamadıkça, bu dayatmalar hayatımızda seküler bir din telakkisi şeklinde varolacaktır. Seküler yol ve yöntemlerden sıyrılıp, rabbani olan metoda yönelmedikçe, içerisinde bulunduğumuz cahili girdap bizi daha bir merkeze çekecek, neticede asimile insan tipleri ile karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. rabbani olan metod aynı zamanda fıtratın metodudur. Beşer fıtratı bu metoda bugun her zamankin den daha muhtaçtır. Beşer fıtratı bu metodun dışındaki bir yöntemi kaldıramamakta, özgürlük söylemleri, esaret ile neticelenmektedir. Özgürlük isteyen beşer fıtratının bu mücadele neticesinde esareti teneffüs etmesi ruhlar üzerinde tamiratı mümkün olmayan izler bırakmaktadır. Mustazaf halk yığınlarına dikte ettirilen yöntemlerle kitleler adeta çölde hedefe sürüklenmekte, yol ise uzayıp gitmektedir. cahili egemen sistemlerin halklara özgürlük diye lanse ettiği yöntemler esasen çöllerin uçsuz, bucaksız oluşu gibidir. Halbuki ALLAH beşer fıtratını, yarattıktan sonra başıboş bırakmamış ona varlığıyla özdeş yol ve yöntemde sunmuştur. Öyle ki ALLAH yarattığı eserinin cahiliyenin karanlığına mahkum etmemekte, kulun cehd ve takvasıyla ona yaratılışına uygun kanun ve ilkeler vaaz etmektedir. Ruhlar üzerindeki kirlerden arınıp yol belli olmakta,takip edilmesi gereken süreç adım adım beşer fıtratına sunulmaktadır. Hal böyleyken insanın Alemlerin Rabbi tarafından sunulan yol ve yöntem harici hayata dair tasarrufları beşer fıtratını kirletecek ahseni takvim üzere yaratılan insan esfele safilin bir hayatı teneffüs zorunda kalacaktır. Vahyin gölgesinde hayatta yerini bulan bu sözler hakkıyla bizlerin de hayatın da yerini bulmalıdır... ALLAHIN selamı tüm muvahhit ve müstazafların üzerine olsun.. |