"İslam coğrafyası" dünya istikbarı tarafından önce onlarca parçaya bölüştürüldü, ardından kontrol altında tutabilmek için her parçaya eyalet valisi konumunda olan bir yardakçı diktatör dikilerek,her yönüyle acımasızca sömürüldü. Ancak, "İslam Ümmeti"ni kontrollerinde tutabilmenin kolay olamayacağını bilen zorba güçler,birçok sinsi planı devreye koydular. Planın önemli bir parçası şu oldu: etkin olan Müslüman şahsiyetleri ve toplumları hedefseçmek suretiyle; biryandan Müslüman önderleri, şahsiyetleri ve kitleleri akıl almaz iftiralarla "İslam Ümmeti" nezdinde-karalayıp etkisiz kılmaya çalıştılar. Öte yandan "İslam coğrafyası"nda, Müslümanların Maddi ve manevi haklarını savunabilecek, irşat faaliyetleriyle İslam Ümmetinin birliğini sağlayabilecek yeni ve etkin önderlerin ve beyinlerin yetişmemesi içindirek ve dolaylı her türlü engeli oluşturdular! Sömürgeci zorba hâkimlerin sultası altına giren "İslam coğrafyası"nın yer altı ve yer üstü zenginliklerin ve mukaddesatların sömürülmesinin yanı sıra, Müslüman toplumlarda yeni filizlenen güçlübeyinler -yukarda değindiğim plan gereği- etkisiz kılınmaya çalışılırken birçok etkili beyinin desömürgeciler tarafından çalınması ayrı bir acı gerçektir. Çaldıkları beyinler ve değerler sayesinde, ABD ve Batı emperyalizm devletleri, bir dönem dünyaya tahakkümün yanı sıra refahının da zirvesine çıkmakla,-bölüp kontrol etme neticesi sefalete sürükledikleri- İslam Ümmetini aşağılayıp kınamaya başladılar. İslami değerlerden uzak kalan bir kesim, etkili birçok tuzağın yanı sıra bu kınamaların da tesiriyle aşağılık kompleksine girerekbatı hayranı kesildi. Bu gelişmeler İslam coğrafyasını tam bir felakete sürükledi. Çünkü hayranlık artıkça sömürgeci zorba güçlerin işgal ve cinayetleri bir nevi meşruiyet kazanıyordu batı hayranı bu kesimin desteğiyle. Artık "İslam coğrafyası"na; İslami değerlerle beraber Müslümanları yok etmek için sefer yapan haçlılar, "yeni ve modern bir unvan"la soykırımlar için sefer yapıyorlardı. O unvanlar başlıca şunlardı: "Dünyaya demokrasi ve özgürlükler yaymak, cehalet ve yoksulluk ile savaşmak,Modern ve çağdaş bir dünya kurmak, terörle mücadele etmek..!" gibi, sihirli yalan söylemler sonucuişgal ettikleri İslam dünyasında milyonlarca insanı katl ettiler. Bir o kadarını da, despot kukla valileri tarafından katl edildi bugüne dek. Sonuç, telafisi zor bir cehalet ve yoksulluk girdabı!.. Müslüman halklar, emperyalistlerin İslam ülkelerdeki yerli sömürgecileri tarafından yıllardır soyulup sömürüldükleri ve asimilasyona uğradıklarının farkındaydılar. Ancak yardakçı diktatörler; batı emperyalizminve Siyonist İsrail'in çıkarları için hatta onların talimatlarıyla uyguladıkları vahşiyane katliamlar sonucu oluşan yoksulluk, ümitsizlik ve sinmişlik adeta onların elini kolunu bağlamış, kara kara düşünmeye itmişti. Sonunda şu hakikat ve kanıya varıldı sanırım: "despotlara karşı sesimizi yükseltip karşı çıksak da çıkmasak da göreceğimiz şu; iftiralara maruz bırakılıp öldürüleceğiz. Zindanlara atılıp çürümeye terk edileceğiz. Toprağımızdan sürüleceğiz. Maddi ve manevi tüm varlığımız her geçen gün daha da sömürülerek, tüm demokrasi mimarları ve insan hakları savunucuları(!)n gözleri önünde Mazlum Filistin halkı gibi kıyımdan geçirilip evlerimiz başımıza yıkılacak. Hiçbir zaman insan yerine konulmadığımız gibi bundan sonrada konulmayacağımız...ı bildiğimiz halde kara kara düşünmemizin hiçbir faydası yoktur. Öyle ise şeref ve izzet ile direniş gösterip, zorba zalimlere karşı mazlumiyetin hakkını savunarak Rabbimize kavuşalım." denildi. İdrak edilen bu hakikat sonucu, son birkaç aydır Arap ülkelerdeki Müslüman halkların gösterdiği direnişleriletüm değerleriyle beraber kanlarını emen diktatörleri birbir alaşağı etmeye başladılar. Allah'ın izniyle, bu kıyamlara direnen yüzsüz ve hain Siyonist işbirlikçi diktatörlerde en yakın zamanda alaşağı edileceklerdir, bundan şüphemiz yoktur. Önemli olan şu; ne pahasına olursa olsun-sınırlı imkânlarla da olsa- amaçlarına varana dek Müslümanların direnişlerini devam ettirmesi ve direnişlerinin, asıl amaçlarından saptırılmadan koruyabilmesidir. Çünkü müstekbir Amerika ve Batı, bugüne kadar kullandıkları yöntemlerinyanı sera yardakçı diktatörlerinde miatlarının dolduğunu ve artık işe yaramayacak duruma geldiklerinin farkında oldukları gibi, senaryoların yeni versiyonlarıyla beraber Müslüman toplumları aldatıp emperyalist ve Siyonist menfaatleri doğrultusunda idare edebilecek yeni yardakçıların peşinde oldukları da bir hakikattir. Yeni senaryolar en az geçmişten süre gelen,aşılması güç olan girdaplar kadar tehlikelidir! İki önemli nokta: Birincisi; direnişe geçen Müslümanların direnişlerini sürdürmeleridir dedik. İkincisi ise; siyasi arenada Müslümanları temsil eden liderler /sözcüler; ne pahasına olursa olsun Müslüman toplumların milli menfaatlerinden ve dini değerlerinden asla taviz vermemelidirler, bütün siyasi arenalarda İyi, dik duruşlu ve tavizsiz bir temsiliyet sergileyebilmelidirler. Buna dikkat edilmezse Müslüman halkların tekrar her şeyi kaybetmesi kaçınılmazdır. Bu mesuliyetin ağırlığı yetkililerce unutulmamalıdır. Arap ülkelerdeki kıyamların başından buyana gördüğümüz tablo hep aynı; ABD ve Batının çıkar amaçlı değişken ve tutarsız beyanatları, mülakatları, talimatları, manevraları!.. Başta Tunus ve Mısır'da herkesgördü ki Hüsnü Mübarek ve bin Ali, Amerika'dan kenara çekilme talimatını almayana kadar halklarını öldürmeye devem ettiler. Kenara çekilme emri gelince hemen çekilmek zorunda kaldılar, ardında "kullanıldık!" dediler, neden? Çünkü kullanılma tarihleri bitince koltuktan atı verilmişlerdi. Aynı son kalanları da bekliyor! Libya'da şimdiye kadar 15 bine yakın insan öldürüldü ancak, ABD ve Müttefikleri Kaddafi ile kedi-fare oyununu oynayarak, muhalifleri kendilerine yalvarma pozisyonuna getirmeye çalışmakla çıkarlarını korumanın peşindeler. Yemen diktatörü Abdullah Salih direnişin ilk haftalarında kenara çekilme arayışına girdi, ancak ABD: "kanara çekilsen işler karışır" diyerek yol vermedi. Şimdi azgınlığı daha da artmış. Bahreyn hakeza; ABD ve Batının emriyle, Suud Kralı askerlerini Bahreyn'e gönderdi. Al-i Halife'nin güvenlik güçleriyle beraber Müslüman halkı kıyımdan geçirerek, Camileri içindeki Kur'an'lar la beraber yıkıp yakıyorlar.Beşar Esad de babasından miras aldığı katliamları olduğu gibi sürdürüyor. Kıyamların başından buyana on binlere varan insan öldürüldü, ancak yerli ve yabancı işgalcilerin tek derdi ve endişesi; kendi menfaatlerinin yanı sıra Siyonistlerin çıkarlarının nasıl korunacağıdır. Çünkü ABD ve Batı devletlerin felsefesi sömürü ve fesat üzere kuruludur. Onbinlerce daha insanın ölümüne yeşil ışık yaktıkları görünüyor. Mağrur Batının çıkar amaçlı himayesi olmazsa yerli despotlaruzun süreli tahakküm sürdüremezler. Dahası, hiçbiri diğerinden bağımsız bunca cinayet ve terör suçunu işleyip ayak diretemez. Evet, "…zulmedenler, nasıl bir dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (şuara/227) Selametle… Abdullah ENES |