Bismihi Teâlâ Konumuz Kur'an'ı Kerim olunca Kur'an'dan söz eden bir-kaç ayet-i kerime ile giriş yapalım: "Elif. Lam. Mim. Bu Kitab'ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda asla şüphe yoktur.(Secde süresi/1, 2) Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur'an'dır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir. (Vakıa Süresi/77, 78, 79) Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.”(İsra süresi/82)" Kur'an'ı Kerim, Allah tarafından indirilmiş ve koruma altına alınmış olduğundan şüphe olmadığı gibi, mutlak surette, temiz olanlar dışında ona kimse dokunmaz ve sözlü veya fiili saygısızlıkta bulunamaz, bu Allah (cc)'ın kesinkes emridir. Bu sonuca göre Kur'an, insan için, ya şifa ve rahmet kaynağı olur veya zarar ve ziyan akıbetini oluşturur. Yüzde 99'u Müslüman olduğu söylenen Ülkemizde, Kur'an'a karşı yapılanlara kısa bir göz atalım önce. Din düşmanlığı Ülkemizde hortladığı günden beri dinin en değerli mukaddesatlarına karşı savaşlar tüm hızıyla sürdürüldü bugüne dek. Bunların başında; İslam dininin dokunulmaz mukaddes, şifa ve rahmet kaynağı olan Kur'an'ı Kerim'e karşı akıl almaz saygısızlıklarla, Müslüman toplumu Ondan koparma ve cahil bırakma savaşı verildi Laiklerce. Laik Kemalist diktası, ayağını sağlam yere bastığı gibi Kur'an yuvaları olan Camileri, Medreseleri ve Kur'an eğitimini hedef alarak; Camileri ahır yapıp Kur'an'ları toplayıp yaktılar. O günleri yaşayanlar olarak anlatan büyüklerimiz: "Mahsusen Elazığ, Bingöl, Diyarbakır çevresinde birçok Cami, asker sevkiyatı sırasında ahır olarak kullanılıyordu. Dini eserlerin yanı sıra Kur'an'ı Kerimler toplatılıp yakılıyor, yerlere saçılıp ayaklar altına alınıyordu. Öyle olmuştu ki; 7 yedi köyde bir tane Kur'an bulamaz hale gelmiştik, o da bir kayanın yarığı gibi bir yerde ancak saklı tutulabiliyordu. Kimin ezberinde ne varsa onu korumaya çalışır, çok sınırlı imkânlar içinde el yazmalı elifbalarla Kur'an alfabesi öğretiliyordu. Ölüm döşeğinde olana, çoğu zaman Yasin okumakla yetiniliyor, Müslüman ülkede Kur'an yokluğundan hatim indiremiyorduk. 1950'li yıllara gelindiğinde -bazı köyler müstesna- civar köylerdeneredeyse Kur'an'ı okuyabilen tükenmişti..!" diyerek bize anlatırlardı. O saygısız, çirkin ve aşağılık manzaraların mağduru ve şahidi olan muhterem Babam, gördüklerini ve yaşadıklarını bir bir bize anlatırken defalarca gözyaşı döküp ağlayışına şahit olmuştum. Sanırım bu kısa tarif bile, Kur'an'a karşı düşmanlık ve saygısızlığın boyutunu gözler önüne sermeye yetiyor. Yüzde 99'u Müslüman denilen Ülkemizde Kur'an'a hürmetsizliğin bir numunesidir bu..! Tek partili dönemin sona ermesiyle (50'li yıllardan itibaren) Kur'an'a karşı o katı hürmetsizlik bir nebze aralandı gibi görünmüşse de, Laik cunta tüm şiddetiyle düşmanlığını sürdürerek; Kur'an faaliyetlerinde bulunup ders veren (evde, Camide vs.) herkesi yasa dışı faaliyet yapmakla suçlayarak Mahkûm etmeye devam etti. Çağdaş Demokratik(!) Laik Cumhuriyet de, bu işin artık eskiden süregelen çağdışı baskılarla değil de, 28 Şubat cuntasının Çağdaş(!) düzenlemeleriyle, -tamamen insan haklarına ve uluslararası din ve çocuk eğitimi hukukuna aykırı bir biçimde- Kur'an eğitimini/dersini, İlk Okul 5'nci sınıfın bitirilmesine bağladı. Laik Cumhuriyetin, 50'li 60'lı yıllara kadar oluşturduğu katmerli Kur'an ve Din eğitimi boşluğunu bir daha yaşamamak korkusu sonucu, gönüllü yüzlerce insan Camilerde Kur'an dersini vermeyi sürdürdü. Bunun, dayatmacı 28 Şubat cuntasının isteklerine aykırı olması gerekçeleriyle, Kur'an'ı öğreten ve öğrenen binlerce insan yasadışı suçlamalarla mağdur edildi, zindanlara atıldı. Laik dikta, Kur'an'ı Kerimi toplayıp yakmakla Onu cismen ve manen yok edebileceğini, getirdiği yasaklarla da, toplumun gönlünden ve ruhundan söküp atabileceğini, bunun sonucunda Müslüman halkı, Kur'an'dan yoksun, İslam'dan uzak bir toplum haline getirebileceğinin cehaletine itilmişti. Bilmiyorlardı ki Kur'an'ı Kerimin şifa ve rahmet pınarıyla sulanma sonucu meydan gelen bir toplumun, kendileri gibi, çabucak renkten renge girip dininden vaz geçmesi, imkânsız bir şey. Bütün bunlar yapılırken en önemlisi; "Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız" (Hicr Süresi/9) Kur'an'ın bu ulvi taahhüt ilanına karşı basiretsiz ve sağır kesilmeleriidi. Kur'an'ı beşeri bir kitap gibi karşılarınaalmaları ne kötü… Laik zorbalar çok iyi hesaplar yapmışlardı ama hiçbir zaman doğru hesap yapamadılar. Çünkü yüce Allah ile savaşmanın doğru hesabı olamazdı. Allah sözü Kur'an'ın, er geç tecelli edecek kesin ve keskin emirleri hep görmezden gelindi. Planlarını ve baskılarını daima dünyevi hesaplar üzerine icra ettiler. Kör hisler ile yapılan hesaplar ve baskıların da tesiri sonucu olsa gerek, 2 bin yılından sonra Malatya'da sadece bir Camide, 3 üç bini aşkın bir çocuk kitlesi yaz Kur'an kursuna kayıt yaptırdığına şahit olmuştum. Kimsenin şüphesi olmasın, Kur'an ve onun etba-ına yapılan düşmanlıklar/baskılar sonuçsuz ve akim kalacaktır. Yaz Kur'an kursları vaktinin yaklaşmasıyla, yer üstü ve yer altı cuntanın süre gelen âdeti üzere etekleri tutuşmuş görünüyor. Bir taraftan Demokrasi, özgürlükler, eşitlik, insani hak ve hürriyetler demagojisi, öte yandan din-inanç, fikir hürriyetine karşı ve eşitlik ilkesine aykırı kanunsuz yeni mücadele senaryolarının uygulama çabaları!.. Yüzde 99'unun Müslüman olduğu söylenen bir ülkede çocuklarımızın belli bir yaşa kadar tamamen din eğitiminden mahrum bırakılması, demokrasi ve din özgürlüğü olduğunu söyleyenlerin sözleri, açık bir aldatma senaryosundan başka bir şey olamaz. Tarih boyunca, Müslüman ailelerin çocukları daha dört-beş yaşlardayken birçoğu Kur'an iler tanışmış, bununda ötesi; bu küçük yaşlarda birçoğu Kur'an'ı okumuş ve hıfz etmiştir. Laikleri korkutan bu gerçek, önü bir şekil alınmalıydı, oda, çocukların ergenlik yaşlara kadar, cunta hesaplarla bu eğitimden mahrum edilmesiydi. İyi biliyorlar ki, ergenlik çağına dek Kur'an'dan uzak tutulan çocukların çoğu, artık Kur'an'a konsantrasyonu sağlayamazlar. Allah'ın korumasında olan Nurlu Kitab'ın, nurunu üfleyerek söndürmeye çalışanlar, bilmeliler ki; isteseler de istemeseler de Allah (cc), Kur'an ve İslam nurunu mutlaka koruyacak ve tamamlayacaktır.Bu Allah'ın değişmez-değiştirilmez gerçek vadidir. Zorbaların tüm baskı ve engellemelerine inat; her Müslüman kendi bulunduğu bölgede Kur'an'ı Kerimi ya öğrenme veya öğretme vasfına haiz olmalıdır.Kur'an'ı Kerimi öğrenmek isteyenlere yardımcı olunmalı, rehavete kapılıp gevşek davrananlarda teşvik edilmelidir. Resulüllah (sav)'ın; "Sizin en hayırlınız Kur'an'ı Kerim'i öğrenen ve onu öğretendir."(Buhari, Fedâilu'lKur'ân 21) hadisi her Müslümanca şiar edinmelidir. Görüldüğü gibi Kur'an hizmeti; insanı en hayırlı varlık haline getiren yegâne unsurdur ve onu Yüce Allah'ın sevgili kulu yapar. Kur'an dünya ve ahiret mutluluğuna, gönül huzuruna erdirir. Bilindiği üzere mutluluk ve huzur, bol keseden yeme ve dünya nimetleri içerisinde yüzmeye bağlı değildir, bilakis bunlardan israfsız istifade etmenin yanı sıra, Kur'an'ı bol bol okumak, anlamak ve onun ipine sımsıkı sarılmaktadır. Ayeti Kerimede; "…Bilesiniz ki, kalpler Allah'ı anmakla huzura kavuşur." (Rad/28) buyrulmuştur. Evet, Kur'an'ı Kerimi anlayarak sık sık okumak, okutmak ve O'nu yaşamakla huzur ve mutluluğu arayalım. Çünkü zikirlerin en hayırlısı ve en üstünü Allah katında, Kur'an'ı Kerimdir. Bu hakikate binaen; yaz ayları boyunca, önümüzdeki üç ayların gelmesini de vesile kılarak,-özellikle Ramazan ayında bu hizmeti birkaç kat artırmakla- bu büyük hizmetin üstün sevap ve servetinden hisse sahibi olmaya çalışalım hepimiz.Şimdi de Resulüllah (sav)'ın çok sevdiği ümmeti için müjdelediği Kur'an-i ziyafet ve serveti okuyalım: Abdullah bin Mes'ud'un rivayetiyle Resulüllah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz bu Kur'an'ı Kerim, Allah-u Teâlâ'nın bir ziyafetidir. O'nun bu ziyafetinden gücünüz yettiği kadarını öğrenin. Muhakkak bu Kur'an'ı Kerim, Allah'ın ipidir. Apaçık nur odur, faydalı şifa kaynağıdır. O'na sımsıkı sarılanın koruyucu sığınağıdır. O'na uyanların kurtuluşudur. O, eğilip bükülmez ki doğrultulsun. Sapıp eğilmez ki, hoşlanılacak hale getirilsin. O'nun hayret verici özellikleri bitip tükenmez. Çokça müracaattan dolayı eskiyip yıpranmaz. O'nu okuyunuz. Çünkü Allah, onu okumanız sebebiyle her bir harf karşılığında size on hasene (iyilik, sevap) verir. Ben sizlere elif, lam, mim tek harftir demiyorum. Fakat elif, bir harf; lam, bir harf; mim bir harftir diyorum."(Tirmizi, Hakim). Başka bir hadisi şerifte Ebu Hureyre (ra)'den rivayetle Resulüllah (sav) şöyle buyurmuştur: "… Bir topluluk Allah'ın evlerinden birisinde Allah'ın kitabını kendi aralarında okuyup öğrenecek olurlarsa, muhakkak üzerlerine sekinet (huzur, sükûn ve vakar) iner. Rahmet onları kuşatır, melekler etraflarında toplanır. Allah onları kendi nezdindekiler arasında anar…"(Müslim) Konumuzu Kur'an'ı Kerimin bir-kaç ayetiyle de sonlandıralım: Kur’an'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm, bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik.”(İsra Süresi/106) Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz. (Zümer/23) Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. (İsra Süresi/9) Kur'an'dan istifade etme dileğiyle… Abdullah ENES |