Yıllar önce bir yıkım şirketinde çalışıyordum. Şirket bir iş tutmuş, takriben 15 tane işçi arkadaşla birlikte bir transitin arkasına geçip şehrin dışındaki yapıyı yıkmaya gidiyorduk. Yol boyunca gırgır-şamata... 50-55 yaşlarındaki bir işçinin sessizliği, etraftan kaçırdığı gözleri dikkatimi çekmişti. Bir ara Ağrılı bir arkadaş buna bir sigara uzattı, buda başını önününden ayırmadan sigarayı alıp yaktı ve derin bir nefes çekti. Gün ortasına doğru Ağrılı arkadaştan bunun kim olduğunu sordum. Duyduklarım beni şoke etmişti. Tıpkı eski Türk filmlerindeki gibi bir seneryo, ama gerçek... Bu 50-55 yaşlarındaki adam o yörenin zengin, kodaman ve zalim iş verenlerinden biriymiş, gel gör ki dünya bu, düşüp kalkmaz bir ALLAH işte... Sonradan öğrendiğim kadarıyla o transitteki yaşı ilerlemiş bir çok işçi zamanında onunla patron- işçi ilişkisine girmişler. Bir çoğunun hakkını ve hukukunu yemiş, ama o gün araçtaki hali içler acısıydı. Kafasını kaldırıp etrafa bakacak yüz, söyleyecek sözü yoktu... Evet hak, adalet, kişi ve kurumların saygınlığı soluduğumuz hava, içtiğimiz su gibi hayati ihtiyaçlarımızdır. Bir çoğumuz belki bunun farkına varmayız ama bir gün bunların sıkıntısına düştüğümüzde basarız feryadı. 1990’lı yıllarda Özgür Gündem gazetesi, Hizbullah’i Müslümanlar aleyhinde atıp tutuyordu. Müslümanların iş ve ev adreslerini gazetelerinden verip Cemaat fertlerini Kemalist T.C’ye jurnalliyorlardı(İspiyonculuk yapıyorlardı). O dönemlerde Özgür Gündem gazetesi, Doğu Perinçek’in Aydınlık gazetesi, 2000’e doğru dergisiyle dirsek temasıyla Hizbullah Cemaatine yönelik anlaşılmaz, yalan, dayanaksız bir karalamaya girişmişlerdi. (Xale İbo’nun deyişiyle daha kimsenin tavoğına kış da dememiştığ) Kendilerini Kürd özgürlükçüleri diye niteleyenler, Jön Türklerle birleşip Hizbullahi Müslümanlara saldırıyorlardı. Hiç bir insani hak ve hukuk gözetilmeden, her şey karalama, iftira haber adına ayaklar altına alınıyordu. 2000’li yıllara gelindi, Özgür Gündem gazetesinin o zamanki hızlı kaptanı örgütten ayrılmış, bu kez ha bire örgüte ve o zamanki kutsiyetlerine atıyor.... sövüyor ve adeta hizmet dönemindeki yanlışlarını telafi etme gayreti içine girmişcesine kükrüyordu... Özgür Gündem’le yola çıkıldı, yıllar sonra TÜRKİYE gibi Türk şovanist bir gazeteyle Haliç’de romantizmin zirveye çıktığı, nostalji buluşması yapıldı... Bugünlerde aynı işi ANF isimli sözde haber siteleri aktif bir şekilde yapıyor. Ha bire atıyor, ha bire atıyor. Vurunca vuruldum diyor, vurulunca vurdum diyor, acaba bu tür haber yapmanın nasıl bir getirisi var ki, PKK basını bir türlü bundan vazgeçemiyor. ANF editörü! öyle haberlerin altına imza atınız ki, yarın-öbürsü gün yaptığınız haberlerden dolayı mahçup olmayasınız, Müslüman Kürd halkının huzuruna geldiğinizde başınızı yerden kaldırabilecek yüzünüz, söyleyecek bir çift de olsa sözünüz olsun!... Değinmiştim, fakat son olaylar ve gelişmeler bir kez daha gösteriyor ki, BDP/PKK’nin gerçekte hiç bir stratejisti, toplum mühendisi, olay sorgucu ve değerlendirmeni, eleştirmeni ve belki de en önemlisi istişare mekanizması ne yok ... Sadece bir insanın söylem ve komutlarıyla şeref-değer kazanıyor ve kaybediliyor. Demokrasi bu, getirisi de olacak götürüsü de mi diyorsunuz? Şimdi ben nasihat etsem olmaz. İyisi mi Mevlana Hazretleri etsin, kabul mü? Öyleyse buyrun Mesnevi sofrasına; (kimse üstüne almasın, bu hikaye sahibinin üzerine bayramlık takım elbise gibi oturacaktır) “Sineğin biri kendini fevkalade bir şey sanırdı... Kendi kendine şüphesiz ki ben bu devrin zümrüdü Anka kuşuyum, benden daha üstün kimse olamaz derdi... Bir gün bir eşşeğin sidiğinin içinde bulunan bir saman çöpüne kondu... Eşşeğin sidiğini uçsuz bucaksız bir deniz, saman çöpünü gemi, kendisini de kaptan sandı... İşte bu bir okyanus, bu da benim mükemmel gemim, bende dünyanın denizler aşan en büyük kaptanıyım diye karar verdi. Kendi kendine gururlandı, koltuklarını kabarttı”... Mevlana hazretleri hikayemizin kahramanı olan Sineğin uğradığı akibetten bahsetmiyor, ama görünen o ki, akibeti hiç de iç açıcıya benzemiyor, velevki acziyetini kavraya... 90’lı yıllarda PKK-Hizbullah çatışmasından faydalanan tek yapı Kemalist T.C oldu. Kaybeden ise tüm bölge halkı oldu. Allah o günleri bir daha Kürd milletinin arasında göstermesin. Diliyor ve arzuluyorum BDP/PKK eğer bize düşmanlık yapacaksa Ankara-İncirlik-imralı üçgeni ve derin yapıların adına değil, kendi adına ve varsa kendi çıkarları için yapsın ve yapacağı düşmanlığı da Mertlikle, Kürdlere yakışır bir şekilde olsun... Bir Kürd atasözüyle noktayı koyalım “Sûvariye xêlkê her daim piyadeye” İnanmayan gidip sorsun! kime mi? Heydaa her şeyi ben cevaplayacak değilim, birazda siz araştırın, ama taasuptan uzak ve ön yargısız! öyle değil mi? HAYAT VE HÜRRİYETİN GERÇEK SAHİPLERİNE SELAM OLSUN ORHAN YAPICI |