Bismillah…
“(Resulüm!) Deki: eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. . . “(Al-i İmran/31) buyuruyor yüce
Allah Kur’an-ı Kerim’de. Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem-e uymak,
onun izinde yürümek, Allah’ın (cc) yüce sevgisini kazanmanın ve O’na (cc)
bağlılıkta ilerlemenin en belirgin işaretidir.
Sevgi fıtri bir ahlaktır. Bu ahlak insanda gelişebildiği gibi, körelebilir de.
Böyle bir sonuç kişiyi merhametsiz, sevimsiz ve sevgisiz kılar. Allah’ın,
insanlığa -şükrü ifa edilemez- bir lütfu ve hediyesidir sevgi. Kişi ya sever, ya
buğz eder veya ilgisiz kalır. Allah inancı taşıyan insanlar, Allah’ı sevdiğinin
iddiasında bulunurlar. İnsanların, bu iddialarında samimi olup olmadığı
noktasında en belirgin ölçü, konumuzun başında geçen Ayet-i Kerimdeki Rabbani
emirdir. Bu emirde; ister birey ister toplum olsun Allah, İnsanların Rablerine
olan sevgi iddialarındaki samimiyetlerini Hz. Muhammed (sav)’e olan ittiba ve
itaatlarına bağlamıştır. Buna göre; “Allah’ı seviyorum” diyenlerin
sevgisi, Hz. Muhammed (sav)’e itaatleri ve O’nun (sav) izinde yürümeleri
nispetinde samimi ve doğru görülebilir. Hz. Muhammed (sav)’e itaat ve ittiba
yoksa “Allah’ı seviyorum” sözüyle ancak kendini aldatabilir. Çünkü bu ifadenin İslami
açıdan samimi ve inandırıcı bir yönü yoktur. Din bilginleri, Peygamber
itaatinden yoksun böyle bir iddia samimiyetten uzak bir yalan olduğunu ifade
etmişlerdir. İslam bir bütün dinidir. Seversen gerekleriyle beraber sevmekle
yükümlüsün. Bu bağlamada İslam; temel değerlerinden sayılan bir cüzün inkârı ile
küllün inkârı gibi sorumlu tutar.
Kişi hakkıyla Peygamber’e itaat etmedikçe Allah’a itaat etmiş sayılamaz. O’nu
gereği bibi sevmedikçe de Allah’ı sevdiğini iddia edemez. Çünkü yüce Allah,
kendisine yapılan itaati O’nun (sav) itaatine bağlı kılmıştır. Ayet-i Kerimde
Allah; “Şüphesiz kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz
çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!”(Nisa/80) diye
buyurur. Biliyoruz ki, sevgi ancak sevdiğinin yolunda gitmekle mümkün ve
inandırıcı olabilir. Dillerdeki amelsiz sevginin misali, meyve veren bir ağacın
gölgesiyle kıyası gibidir, bu ikisi bir olabilir mi? Allah ve Resulüne
gösterilmesi gereken sevginin doğru ölçüsü yaklaşık olarak bu, gerisi laftan
ibaret. . !
Her Müslüman yapacağı işte, söyleyeceği sözde inandırıcı ve samimi davranmakla
yükümlüdür. Lakin inandırmak mecburiyetinde değildir. Doğru ve hak olana
inanmamak onu kabullenmemek, inkârcının bilgi yoksunu bir cahil veya amaçlı bir
inkârcı olduğunu gösterir. Buna bağlı olarak; Türkiye’de büyük bir kesimin
Muhammed-i bağlılık, Muhammed-i sevda ve aşkı görmezden gelmesi veya farklı
şekillerde(!) değerlendirmesi, yıllardır süre gelen inkâr politikasının bir
devamıdır. Gerçek bir Muhammed-i sevgi ancak Muhammed-i itaatle mümkündür, aynı
şekil Muhammed-i itaat de Muhammed-i sevdayla ancak mümkün olabilir. Biri
diğerinden bağımsız düşünülemez. Yüreklere nüfuz eden de bu birliktelik bağıdır.
İşte bu da inkârın bir parçası haline gelmiştir.
Evet, Peygamber Sevdalıları Platformunun Türkiye çapında organize ettiği Kutlu
Doğum Etkinlikleri, İlahi rızayı ve Rahmeti celp eden kişisel ve toplumsal
bereketlere/hayırlara vesile olan organizeli çalışmalar olduğu hususunda,
tarafsızlığını yitirmemiş her göz görebilir. Allah ve Resulüne, sevgiyle beraber
yüreklere kazınmış tam bir itaat ve bağlılık sonucu, bu çapta bir Peygamberi
sevda ancak haykırılabilir. Bu çalışmalar ve gayretler, İlahi bir aşk,
Muhammed-i muhabbetin cilvesinin göstergesidir.
Herkesin niyetini Allah (cc) iyi bilir. Ameller Allah için olduğu müddetçe
Müminlere yapılan kınamalar gam ve gussa sebebi olmamalı. İnkârcı taifenin her
devirde üstlendiği misyonlardan biri de kınamadır. Kendini hizmete adayan
Müslümanlar Kur’an-i ifadeyle; “…Hiçbir kınayanın kanamasından korkmazlar
–kınamalara asla aldırmazlar-” (Maide/54). Allah samimi Müslümanların
çabalarını boşa çıkarmaz. O’ (cc) sevgili kullarını hiçbir zaman yardımsız
bırakmaz. Ancak daha güçlü olabilmeleri için daima imtihanlardan geçirir. Bugün
Peygamber-i sevdayı tüm Anadolu topraklarında haykıranların, geçmişten günümüze
dek hayatlarında ne tür çileler çektiğini ve bedeller ödediğini bilenler ancak
bilir. Kendilerine reva görülen tüm zulümlere rağmen Allah rızası için bedel
ödemekten çekinmediler. Bunun neticesi olarak; Allah’ın izni ve yardımıyla
Anadolu insanının gönlüne, toprağına ve taşına Muhammed-i muhabbet ve savda
nakış edilecektir. Bundan kuşkusu olanlar, şüphesiz İslam dini ve Müslümanların
Allah tarafından nasıl desteklendiğinin gafletiyle yaşayanlardır. Zulüm ve
istikbar ardı sıra bedel isterken Müslümanlar teslim zilletine girmeden bedel
verdikçe, haklarında İlahi yardım kesinlik kazanır. İlahi yardıma ise, insanlık
tarihi boyunca hiçbir kuvvet karşı koyamamıştır.
Anadolu’da yaşayan her birey, gurup ve cemaat bu sevda, muhabbet ve itaatin
yayılmasından, hatta her eve ve gönle hâkim olmasından sorumludurlar. Muhammed-i
Muhabbeti, Muhammed-i Sevdayı ve İtaati zorla gönüllere işlemeye hiç ihtiyacı
yoktur. Yeter ki doğru anlatılmasına ve anlaşılmasına engeller teşkil edilmesin.
Bu aşk yayıldıkça birbirine sevgi ve muhabbet besleyen, birbirinin hukukuna
saygı gösteren bir millet meydana gelir. Böyle bir toplumdan kime zarar
gelebilir ki? İşte bu noktada İslami değerlere ve Müslümanlara bilinçli
düşmanlık edenler müstesnadır. Bunlar Muhammed-i sevgiyle yoğrulan bir toplumu
bir nesli asla istemezler ve her türlü engeli çıkarırlar. Neslin ve toplumun
yozlaşmasına, bozulmasına azami derecede çabalarlar.
Allah ve Peygamber’ine sevgi dolu bir itaatten daha hayırlı ne olabilir ki?
Hakka ittiba eden her fert ve toplumu sevmek, işlerinde yardımcı olmak dini bir
sorumluluk ve kardeşlik hukuku gereğidir. Bu sorumluluktan her Müslüman
imkânları ölçüsünde hesaba çekilir. Bu fert ve toplum hangi guruptan/cemaatten,
hangi milletten, ırktan, renkten, coğrafyadan ve hangi dilden olursa olsunlar.
Bu unsurlardan ötürü bir birine karşı üstünlük taslama hakları olamaz. Üstünlük
ancak takvadadır. “Müminler ancak kardeştirler. . .” olan ilahi düstur,
dinde kardeş olmayı emreder. İslam dini, din kardeşliğini kan kardeşliğinden çok
daha önemsemiştir. Bunun gereği olarak da kardeşler birbirini sevmeli,
birbirinin hak ve hukukuna ihtiramda bulunmalıdırlar. Peygamber sevdasını ve
O’nun üstün ahlakını kim yayarsa desteklenmeli, yardım eli uzatılmalı ve yapılan
saldırılara siper olunmalıdır. Dini vecibelerden ve insani sorumluluklardandır
bu. İnkârcı Laik T. C. tarafından yıllardır gönüllere ve evlere haps edilen
Muhammed-i Sevda ve bağlılık, ödenen bedeller ve gösterilen sabırlar sonucu
esaretten meydanlara çıkmıştır. Muhammed-i Muhabbet ve itaat özgürlüğünde
katkısı bulunan her kes Allah’tan mükâfatını alacaktır şüphesiz.
Başta, Mustazaflar ve Dayanışma Derneği bünyesinde Peygamber Sevdalıları
Platformunun organize ettiği muhteşem Kutlu Doğum Etkinlikleri çalışmalarında
emeği geçen, katkıda ve katılımda bulunan ve çeşitli vesilelerle destek
verenlerden Allah (cc) razı olsun. Ayrıca Türkiye çapında olsun, Avrupa’da olsun
veya dünyanın herhangi bir yerinde, Allah rızası talebiyle takdire şayan bu tür
üstün hizmetlerde bulunan diğer Müslüman kardeşlerimizden de yüce Allah razı
olsun.
Tüm Müslümanların birlik ve beraberlik üzere muvaffak olmaları dileğiyle. . .
Selam ve dua ile. . .
Abdullah ENES
|