Yıllar önce bir arkadaşımın anlatmış olduğu bir hadiseyi anlatmak istiyorum. Çetin bir Diyarbakır kışıymış, Karacadağ köylülerinden birinin çocuğu hastalanmış ve Diyarbakır Tıp fakultesine götürmüşler. Doktor muayene, tedkik ve tahlillerden sonra hastaya teşhisi koyup tedaviye başlamış. Bu arada hastanın babasına da çocuğun iyileşir ama bir kutu baklava lazım der. Bizim Karacadağlı dışarda yağan karı, yolun uzaklığını hesap eder ve doktor bey bu baklava hap mıdır? Şurup mudur ? deyip kendini saflığa vurur. O arada karşılaştığı Hasan isimli hemşehrisi yav sen parayı ver ben biliyorum nedir, gider alırım der. Bizim ki çıkarır parayı verir, aradan kaç saat geçtikten sonra bizim Hasan Tıp fakultesine elinde bir kutu baklava ve donmuş bıyıklarıyla döner. Bizim Karacadağlı Hasan’a döner ve Hasoo cıızz sanki ben bilmiyem baklava nedir? Oğlum bu soğukta ta şehre kadar gidip baklava alacağam he demiş. Kemalist sistemin çöküşünün yaklaştığı bugünlerde yerini dolduracak yeni argumanlar, kişiler ve anayasaların konuşulduğu bu günlerde eski kemalist rantçılar tek be tek zindanları dolduruyorlar ee ne de olsa ilahları çürüdü, artık para etmiyor! Neydi o be 1920’lerden bu yana ya mahkum, ya muhacir veya zindan ehliyiz. Hep hukukun üstünlüğü sözüyle başlayan ve müebbet hapisle biten klasik cümleler sonucu dört duvar bizlere görünüyordu. Dört yıldızlı otellere benzeyen ve her türlü ulaşım ve haberleşmenin eksiksiz olduğu sözde cezaevlerinde bile dayanamayıp aman buram, aman şuram diye doktorlara koşmaları bana aman ya Rabbi! bu kemalistler ne kadar da minnoş muşlar dedirtiyor. Bu tarihi hadiseler yalnız Türkiye sınırları içerisinde sınırlı değil, neredeyse tüm ortadoğuyu ve yakın zamanda tüm dünyayı saracağa benziyor. Şimdilik Avrupa ve özellikle Amerika’yı işin arkasındaki planlayıcı olarak görenler zannımca yanılıyorlar, çünkü bu gelişmeler onları da köşeye yatırmış ve onları da kara kara düşündürüp nasıl bu işten faydalanabilirim hesapları yaptırmaktadır. Aslında bu gelişmeler yakında Avrupa ve özelde Amerika devletinin de başını yakacağa tıpkı SSCB de olduğu gibi Birleşmiş devletlerden oluşan Amerika içinde kaçınılmaz bir son olacaktır. Biz Müslümanlara düşen artık edilgenlikten çıkıp, etken rol oynamanın zamanı gelmiştir. Yani şartları, koşulları belirleyen, atması gereken adımları sıralayan biz olma zamanı gelmiştir. Sözün kısası özümüze dönüş zamanı gelmiştir. Bizden aldıkları Medeniyet, ahlak, ilim, hürriyet olgusunu tekrar kazanmanın ve işletmenin zamanı gelmiştir. Bunu da öyle hayalcilikte, hayali kahramanlar üretmeye gerek kalmadan Yüce yaratanın kanunlarıyla hareket etmekle, Muhammed’i(S.A.V) bir kişilik ve ahlak’a bürünmekle nelere malik olabileceğimizi dost düşman herkes görecektir. Bu aşamada herkese eşit anlamda yük düşmektedir. Şöyle ki, Dünya Müslümanları olarak hepimiz bedenin birer azalarıyız, hiç kimse kimsenin işini küçük görmeye hakkı yoktur, her kesim ve her kişi işini ciddiyetle yapması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki saatlerde görünürdeki yelkovanla akrep’i çeviren küçük ama hayati değeri yüksek olan çarklardır. Bir ara bir dostumda kıl dönmesi olmuştu, çok stratejik bir yerde kıl dönmesi olduğu için oturamıyor, kendisine epeyi bir rahatsızlık veriyordu. Düşünün bir insan vucudunda bulunan belki milyonlarca kıldan fakat bir tanesi işinin tersini yapınca ne kadar rahatsızlık veriyor. Evet öyleyse ben bir kılım deyip geçmemem, İslam Cemaatinin içerisinde birikmiş olan toksitleri ter olarak atma gibi kutsal bir görevim varken, ona ayak bağı olmamam, zamanını almamam, elimden geldiğince etimle kemiğimle her kulvarda koştuktan sonra birde bakarsınız ki Yüce Allah bu fedekarlığımızdan dolayı bizleri hem göz gibi hassas bir organın kapıcısı, hem insan zerafetini veren kaşları ve bununla da kalmayıp başının üstünde taç yapar! Adı batasıca Batı medeniyetinin bugün bu aşamaya gelmesinin en büyük sebebi zamanında misyonerlerin İslam ülkelerinde yapmış oldukları çalışmalar, hedefleri doğrultusunda çekmiş oldukları sıkıntılar ve biz Müslümanların derin gaflet uykusu, işimizi basite alışımız ve ee zaten falan abi yapıyor, filankes var sırtımız yere gelmez düşüncesidir. Oysa ki, çığ gibi bir doğa hadisesi latif kar tanelerinin bir araya gelişleriyle, tusunami gibi devasa dalgaları su damlalarının bir araya gelmesiyle oluştuklarını bizlere aynel yakin, ilmen yakin ve hakkal yakin gösteren Şanı Yüce Padişah birlikteliğin, uyumun, disiplinin ihtişamını, gücünü, kudretini bizlere göstermekle birlikte bunları bizlere numune kılmaktadır. Bugün ayağa kalkıp silkelenmezsek Karacadağlı amcanın dediği gibi “Hassoo cızz” 100 yıllık bir zülm bataniyesini daha üstümüze atmış olacağız. Öyleyse “Rebbi Yesir, velati asir, Rebbi teymi bı Xeyri Ya Allah” deyip işimize ciddiyetle dört elle sarılalım. HAYAT VE HÜRRİYETİN GERÇEK SAHİPLERİNE SELAM OLSUN. ORHAN YAPICI |