HEYHAT MİNEZZİLLE!
Bu yazımıza İmam Şafii Hazretlerinden bir şiirle başlamak istiyorum.
Ey Resulullah’ın(s.a.v) Ehli Beyti Sizin Sevginiz
Allah’ın Nazil Ettiği Kur’an da Farz Kılınmıştır.
Size Azamet Olarak Şu Yeter Ki,
Size Salavat Göndermeyenin Namazı Kabul Değil. (imam Şafii Hazretleri)
İnsanlık üzerindeki cehalet karanlığını, zülümat bataklığını Vahy’in Nuruyla gideren, Ümmetini tüm cahili ahlak ve yaşantıdan uzak kalmasını miras olarak bırakan Gönüller Sultanı Hz. Muhammed(sellallahu aleyhi vesellem)’den sonraki bu karanlık evrede İslam Ümmetinin geleceği babadan oğula saltanat ve krallık şekliyle, akidevi, ahlaki, insani tüm kıstaslardan uzak fakat soy(bugünün Türkçesiyle zihniyet)üstünlüğüyle öyle bir temel atıldı ki, aradan geçen 1400 küsür yıldır dünyaya gelen başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanları kendi etkisi altında bırakmıştır.
Hz. Hüseyin(r.a) bu karanlık 14 asrın Kamer-e Beni Haşim’i, bu 14 asırlık kara kışın Kardelen Çiçeği, Müslüman bir şahsiyetin İzzetle duruşunu temsil etmiştir. Hz. Hasan(r.a) ve Hz. Hüseyin(r.a) bir Müslüman şahsiyetin verebileceği en güzel mücadele şeklini tam olarak göstermişlerdir. Bu direniştir ki, Şaha karşı verilen mücadeleyi 32 yıl aradan sonra aynı gün Hüsnü Mübarek’in devrilmesi, Lübnan gibi küçük bir ülkede Hizbullah gibi Birleşik Emperyalistleri titreten bir hareketi, TecCal(T.C)’in tüm uşakları ve ayak oyunlarını Basiretle def eden Hizbullah Cemaatini ve bugün tüm Arap ülkelerindeki kıyamların ortak paydası, pergelin sabit ayağının adıdır Hüseyin...
Hz. Hüseyin neye karşı? Ve Neleri önlemek adına böylesi büyük bedeller ödedi?
İsterseniz bu sorunun cevabını da bugünki yazımıza büyük İslam düşünürü Üstad Mevdudi’yi konuk edelim de bu konudaki görüşlerini alalım...
-“İslâm devletinin en önemli amacı Allah'ın sevmediği kötülükleri önlemek ve yok etmek olduğu gibi, râzı olduğu iyilik ve faziletleri de yerleştirmek ve emretmek iken; otokratik yönetimlerin amacı arazi gasbetmek, mal-mülk sahibi olmak, haraç-vergi toplamak ve hayvanî arzuları doyurmaktan öte geçmiyordu. Bu dönemde müslüman yöneticiler ve hükümet Sezar'ın ihtişam ve debdebesini adaletin yerine ise zulmü ve otoriteyi benimsediler. Lüks ve israf aldı yürüdü. Yöneticiler meşrû ve gayri meşrû olanı birbirinden ayırmadı. Politika artık ahlâktan yoksun hale gelmişti. Memurlar halkın içinde Allah korkusunu yerleştirmek yerine, onları kontrol altında tuttular, bilinçlerini artırma yerine, tahrik ve rüşvetle onları kazanmaya çalıştılar. Yezid'in kendisine halef olarak atanmasıyla İslâmî yönetim sistemi temellerinden sarsılmış ve yerini babadan oğulla geçen bir monarşizme bırakmıştı.
-Bu dönemde ağzını açan ancak hükümdarın ve hükümetin lehine konuşabiliyordu. Aksi durumda ise susması gerekiyordu. Vicdanların üzerindeki baskı öylesine ağırdı ki, gerçeği söylemekten kendisini alamayan olursa, ya özgürlüğünü yitirip zindana tıkılıyor, ya da hayatından oluyordu. İmparatorluk rejimi sorumlu yönetim kavramından tümüyle yoksundu. Onun için Allah önünde sorumluluk sözde kalan bir şeydi ve pek az olarak uygulamada kendini gösterebiliyordu. Halk önünde sorumluluk duygusuna gelince; kimsenin imparatorlardan bir açıklamada bulunmalarını isteme cesareti yoktu... Hilâfet otokratik yönetime dönüşünce kamu hazinesi ilâhî veya kamu malı olacağı yerde tümüyle kralın özel mülkü haline geldi. Hem meşru, hem meşru olmayan yollarla para alındı ve meşru olsun olmasın rasgele harcandı. Kimsede en ufak bir hesap sorma cesareti kalmamıştı. Devletin gelirlerinin tümü, sıradan bir postacıdan devlet yöneticisine kadar herkesin harcayabildiği ölçüde bir zevk ve eğlence aracı haline geldi. Yöneticilik yetkisinin kamu malını rasgele harcamak için bir belge olmadığı gerçeği kimsenin umurunda bile değildi. Kamu hazinesini diledikleri biçimde tüketebileceklerine ve kimsenin kendilerinden hesap sormaya cesaret edemeyeceğine iyiden iyiye inanmışlardı.
-Yalnızca krallar, prensler, soylular, memurlar ve kumandanlar değil, sarayla uzaktan yakından ilgisi olan erkek ve kadın hizmetçiler bile hukukun üstünde sayılıyorlardı. Halk gerek bedenen, gerekse ahlâken devlet görevlilerinin merhametine kalmıştı. Halkın kaderini çizen iki zıt ölçü vardı: Biri güçlüler, diğeri ise zayıflar için. Mahkemede yargıçlara baskı yapılıyor, kararlarında adaletli olmaya çalışanlar, karşılığında ağır fiyat ödemek zorunda kalıyorlardı. Allah'tan korkan kadılar ilahi cezaya çarpılmamak için işkence ve zindanları zulmün ve şımarıklığın elinde oyuncak olmaya tercih ediyorlardı" (Hz. Hüseyin-Bir Uyarı /Bir Sembol, İst. 1985)
Yani 1400 küsür yıldan bu yana bu cephede değişen hiç bir şey yok...
Mevdudi’nin de sıralamış olduğu bu hadiseler dün temelleri atıılmış, bugünde ne yazıkki geçerli olan kurallar ve yaşam tarzı halini almıştır.
Bugün bazı arap ülkelerinde babadan oğula geçen sistemler son günlerini yaşamakla birlikte; geçerliliğini sürdürmekte, belki bundan daha tehlikeli, etrafı şeytanca tuzaklarla donatılmış, kilolarca makyajla şekle sokulmuş, Müslüman ülkelere model olarak kakalanmaya çalışılan yeni bir sistem ortada durmaktadır evet o’da şimdilerde A.B.D’nin Müslüman dünyaya dayattığı TecCal(T.C) modelidir “ki, inşallah çok yakın zamanda bu çoğrafyanın Müslüman halkı da tıpkı Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya’ da olduğu gibi İmam Mehdi’nin ayak seslerinin yankısı olan bu kutlu doğumu yaşayacaktır.”
Özelde babadan oğula geçen yönetimlerden hiç bir farkı olmayan bu TecCal(T.C) modeli perde arkasında oturtulmuş olan katı bir küfür sistemiyle yönetilmektedir. Başa gelen kim olursa olsun o modelin sözcülüğünü yapmakla mecbur kılınmıştır. Bu ister Ülkücü-Faşist, ister Solcu-Nasyonalci, ister İslamcı-Şeriatcı olsun. Maslahatı belirleyen, bir avuç zengin ve mutlu azınlıktır. Bu sistemin ana merkez üstü ve bakış açısı “şeytanın gör dediği”’dir.
Suudi Arabistandaki Şeriat nasıl halka işliyorsa, TecCal’deki üst sınıfta kanun ve yasalardan beridir. Onlar yasalar arasındaki kendileri için oluşturmuş oldukları fare yollarını, yasalar arasındaki boşlukları kullanarak her türlü meymenetsizliği kitabına uydurarak veya yeri gelince de o kitaplarını rafa kaldırıp, yaptıysa ben yaptım. Devletin maslahatı için yaptım, Devlet sırrıdır, Kudsiyettir gibi ilahlarının gerisine saklanırlar.
TecCal’in kendisine verdiği bu kudsiyet havasıyla bazı saf dil, kanmış, kandırılmış, hesabına hoş gelen Müslüman kitlelerde aman bizim TecCal yapmışsa en iyisini yapmıştır, bizim TecCal kutsaldır! yanlışına, hatasına, günahına girmektedir.
Öyleki bir keresinde İslamcı yazarlardan biri “Avrupa da İstihbarat örgütleri İslami Cemaatlerin içlerine sızma çalışmaları yapmaktadır, dikkatli olunmalı, aynı işi M.İ.T’de yapmaktadır” sözü mit yaparsa yapsın o bizden, Müslüman ülkenin istihbarat örgütüne getiriyordu. Ey kardeşim Mit Resulullah’ın (s.a.v)hizmetinde mi görev yapıyor? Yoksa o’da TecCal’in ordusunun ismi gibi Mehmetçik ocağı mı? Askeri lojmanlarında bile başörtülü barındırmayan, tahammülü İslama ve Müslümanlara olmayan bir Mehmetçik ocağı!
İşte Hz. Hüseyin bu bağnazlara, bu kör taasupculara, bu rantçılara karşı, Dedesi Hz. Muhammed’in(s.a.v)dinini muhafaza adına kıyam edip, dünyalık sahip olduğu herşeyi ortaya serdiği gibi, 14 asır sonra gelen bir diğer Hüseyin’de(k.s) aynı amaç uğruna, yıpratılan, kandırılan, sömürülen, sürülen, bu çoğrafya halkına umudu aşılamış, bunu dillendirmiş, yaşayıp yaşatmaklada kalmayıp kanını bu mübarek dava ağacına sunmuştur. Şehid Rehberin isminden, malından, canından, dünyalık tüm metadan geçip, bu mazlum çoğrafyanın insanlarına derman olmak adına bu asrın Kerbela çöllerinde gecesini gündüzüne katmıştır.
İslam tarihinde Hz. Hüseyin(r.a) ne kadar şaibesizse, Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu(k.s) da bir o kadar şaibesiz ve rıza-ı İlahi için mücadele ettiği bilenin büyük bir İslam Komutanıydı.
Binlerce Müslüman 17 Ocak 2000 tarihinden sonra TecCal’in zindanlarında en çirkin tekliflerle yüz yüze kalmış, en acımasız işkencelere tanıklık etmiş olmasına, barbarca basın ve medyada antipropagandası yapılmış, sıcak, soğuk ve psikolojik savaşın her türlüsü bu mazlum Cemaat fertleri üzerinde uygulanmasına rağmen mayası Kerbela çölleri ve Beykoz sırtlarına dayanan bu Hüseyin’ni kıyamın sesi her geçen gün daha bir gür ve net çıkmaktadır, ve çıkacaktır inşallah.
Bunu öyle birileri gibi işkembeden söylemiyorum 1 milyon sayfadan fazla arşivi TecCal ve babası A.B.D’nin elinde olmasına karşın Şehid Rehberimizin tek bir gayri İslami tutum, fetva, hal, tarz ve benzeri ayağının tırnağından başındaki saç teline değin, bir tek gayri İslami bir şey getiremiyorlar. Getiremezlerde öyleyse sözün sonunda vahye kulak verelim.
“Ved-û- şuhedaekum min dunillahi inkuntum sadıkin”
“Feinlem Tefelu Velen Tefelu Fetteku narelleti vekudu hennasu vel hicare, Uiddet lil kafirin”(Bakara süresi 23-24) (Eğer doğru kimseler iseniz Allah’tan başka şahidlerinizi de çağırın, yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız, o halde kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten sakının)
TUZAK KURANLARIN EN HAYIRLISINA EMANET OLUNUZ
İSLAM HANİFOĞLU |