İSLAM ÜMMETİ FİTNEYLE TANIŞIYOR Hz. Osman(ra)’nın halifeliği döneminde, Ümeyye oğulları başta Mervan bin Hakem olmak üzere, Hz. Osman’nın(ra) etrafında kurtlar gibi dönmeye başladılar. İslam Ümmetinin çilelerle, eziyetlerle, göz yaşı ve kanla elde ettiği, yenilikleri, inkılapları kendi eksenlerine çekmeye, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaya başladılar. Hz. Osman’nın(ra)adıyla onun etrafında öyle gaddarane planlar yaptılar ki Hz. Osman’nın(ra) mazlumane Kur’an başında şehadetine sebebiyet verdiler. İslam tarihinin bu en karışık, içinden çıkılmaz hadiselerini iyi okuyabilmek için öncelikle Hz. Osman(r.a) dönemini ve o dönemin valilerinin yaptıklarını iyi bilmemiz gerekmektedir. Bu evreyi hakkıyla anlaya bilmek için BASİRET’li olarak düşünüp, anlayıp, kavramak gerekmektedir. Bu evrede afaki söylemler, yersiz övmeler veya gereksiz sövmelerden uzak durmak lazımdır ki, göreceğimiz gibi övülecek biri varsa Allah Resulu Hz. Muhammed(s.a.v)’in diliyle övünülecek, yerilecek biri varsa yine Cihan Serveri(s.av) tarafından yerilecektir. Bizlere düşen hakkı ve doğruyu eğip bükmeden, İslam Ümmetinin yarınları için en yapıcı ortamda dile getirmektir. İnsanlar karekter ve kişilik yapıları olarak bir yönleri ağır basar ve ağır basan yönleriyle öne geçerler, ama bazı insanlarsa her yönleriyle Kamildirler. Bunun misali günümüzde de çok iyi görülmektedir. Hz. Ömer kendinden sonraki halife adayları hakkındaki görüşleri ve ince düşüncesi olayın ne kadar ciddi bir durum olduğunu göstermektedir. Misal olarak Hz. Osman(r.a) için sıla-i rahim’i önde tutar korkarım ki Ümeyye oğulları istifade etsin, Hz. Ali(k.v) için şakacıdır, Abdurrahman bin Avf için elbisesinin paçasını uzun tutuyor, korkuyorum ondan sonra herkes bu işe yeltensin gibi düşüncelerden sonra işi şuraya bırakıyor ve oğlu Abdullah’ı da halifelik işinden men ediyor. Evet Hz. Ömer’in(r.a) dediği gibi Hz. Osman(r.a) halifeliğe seçildikten sonra sıla-i rahim’e olan düşkünlüğünden dolayı kurtlar sürüsü olan Ümeyye oğulları Hz. Osman’ı(r.a) su istifade etmeye başladılar. Ve bunda da çok başarılı oldular. Hz. Osman(r.a) haya timsali, malını-mülkünü en zor dönemlerde Hz. Peygamber’in önüne sermekle kendini kanıtlamış Ulvi bir Sahabe, ama yönetimde başarılı olmamış, yapılmaması gerekeni yapmıştır. İşin bu yönü yanlış mecralara çekilmesin Aşere-i Mübeşşereden olan, Hz. Peygamber(s.a.v)’in iki kızıyla evlenen Zinnureyn lakaplı Hz. Osman(r.a) bir tarafa, Ümeyye oğulları tarafından aldatılan, onların kumpaslarına kanan Hz. Osman(r.a) bir tarafa konulmalıdır. Ve bunu, günümüzde İslami Cemaatler, yapılar, bu endişede olan kardeş ve büyüklerimizin bu konunun inceliklerine vakıf olması, tarihi bu yönde tekerrür ettirmemesi gerekmektedir. Peki Sıla-i Rahim sonucu Hz. Osman zamanında Ümeyye oğulları neler yaptı? Ve bu yapılanlar neye mal oldu? İsterseniz en başta Hakem b. Ebî'I Âs b. Ümeyye’den bahsedelim(Allahu Teala Basiret gözümüzü açsında tarihten ders alan Vahdet, birlik ve kulluk anlayışıyla Müslümanlara hizmet etmiş olalım); Mekke döneminde Hakem b. Ebî'I Âs b. Ümeyye, Efendimiz (s.a.v.)in ardından giderek ağzını burnunu eğerek istihza ederdi. Mekke fethinde yalandan İslam'a girdi. Medine şehrinde bir gün Peygamber (s.a.v) ailesinin yanındayken içeri baktı. Efendimiz öfkeyle çıkıp şu kertenkeleden beni ma'zur kılacak kimse yok mu? Eğer onu yakalasaydım gözünü oyardım'' buyurup beddua etti. sonra onu Medi¬ne'den sürdü. Ömer (r.a.)'ın vefatına kadar sürgün olup Medine'ye giremedi. (tarihul islam imam zehebi) Taif’e sürgüne gönderilen bu pis herif oğlu Mervan bin Hakem’in telkinleri sonucu Medineye geri getirilir ve Muaviyenin jurnallemesi sonucu Ebuzer-e Gaffari rebeze’ye sürgüne gönderilir. Ayetle fasıklığı tescillenmiş olan Velid bin Ukbe bin Muayt’ı(Hucurat Süresi ayet 6; Ey inananlar, size fâsık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.) küfe valiliğine atanır. Bilindiği üzere sabah namazını sarhoş-içkili-halde 4 rekat kıldırıp arkasındaki cemaate dönüp yüzsüz bir şekilde isterseniz hep böyle kılalım demişti. Babası Ukbe bin Muayt’ da Mekke döneminde Resulullah’ın(s.a.v)secde halindeyken başına deve işkembesini döken mel’unun olduğunu da belirtmekte fayda var. Peygamber efendimizin Kabenin örtüsü altına da yakalasanız öldürün dediği mürted Abdullah bin sa’d Ebi Serhi’yi hicretin 27 senesinde Mısır’a vali olarak atanır. Ve belkide hepsinden en tehlikelisi olan Mervan Bin Hakem’i kendine muşavir kılar. Hz. Osman(r.a)döneminde valilikleri ele geçiren bu Ümeyye oğulları İslamdan uzak, dünya hırsı, dünya talepkarlıklarıyla halkın İman cevherleriyle oynanmaya başlanmış, Peygamber Efendimizin(s.a.v) kırmış olduğu putları tekrardan diriltmenin peşinde olmuşlardır. Hele Muaviyenin Şamda 20 yıllık valilik dönemi ve 20 yıllıkta saltanat’ıyla toplam 40 yıllık iktidarı İslam dinini özünden taban taban’a uzaklaştırmış oluyordu. Özellikle Hz. Ömer(r.a)den sonra hızla genişleyen İslam coğrafyasının bu bölümlerindeki insanlar Peygamber(s.a.v)’i bu karektersiz valilerin hal ve hareketleriyle tanıyorlar, onların söylemleriyle İslam dinini algılıyorlardı. Nitekim Muaviye’nin Hz. Ali’ye göndermiş olduğu mektupda bu konu çok açık ve anlaşılır bir şekilde dile getirilmektedir. İslam dini bu devrede vahy çizgisinden çıkartılıp nefslerin haz ve isteklerin çizgisine kaydırılma noktasında ilk açısını almış, bu açı Muaviye ve sonraki dönemde Ümeyye oğulları Saltanat ve Krallık limited şirketlerine dönüşmüş, bu zihniyet taa günümüze kadar çeşitli isimler altında ulaşmıştır. Şimdi dönelim asli konuya dediğimiz gibi kimseyi övmeye veya yermeye hakkımız yoktur. Haşa ayrıca kimseyi Cennete veya Cehenneme de sokacağımız yoktur. Öven ve Yeren Resulullah’tır. Hz. Osman(r.a) için Cennetlik olduğunu belirten Resulullah, Muaviye ve zihniyetini Baği-isyankar olarak adlandırmış. Hz. Ali(k.v) ve Ehlibeytini(Allah’ın selamı üzerlerine olsun) Nuhun gemisi gibi kurtarıcı ve Selamet sahili, dünya ve ahiret saadeti olduklarını, defaatca dile getirmişlerdir. İsterseniz konunun burasında Hz. Osman(r.a) ile Hz. Ali(k.v) arasındaki bu tarihi konuşmaya tanıklık edelim. Vakidî dedi ki: Mısırlı âsilerin memleketlerine dönmelerinden son¬ra Hz. Ali, Hz. Osman'a gelip şöyle dedi: "İnsanların senden duyacağı ve sana karşı şahit olacakları, ayrıca kalbindeki yanlış düşünceleri çıkarıp atacağına ve tevbe edeceğine Al¬lah'ın şahid olacağı bir konuşma yap. Çünkü şehirlerde sana karşı komplolar hazırlanıyor. Yarın Kûfe'den başka bir grubun gelmeyece¬ğinden emin değilim. Geldiklerinde sen yine: "Ey Ali, git de şunları ikna et." diyeceksin. Öbürsü gün Basra'dan bir grup gelecek, sen yine, "Ey Ali git de şunları ikna et." diyeceksin. Eğer senin dediğini yapmazsam o za¬man seninle olan dostluk bağlarımı koparmış ve hakkını hafife almış olurum." Hz. Osman, cemaatın karşısına çıktı. Onlara hutbe irad etti. Yap¬tıklarından ötürü tevbe etmiş olduğunu bildirdi. Kalkıp Cenâb-ı Allah'a hamdü senada bulundu. Onu layıkı veçhiyle övdü. Sonra şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, kişi bilmediği şeyi ayıplarsa onu ayıpla¬mış sayılmaz. Ben her ne yaptıysam mutlaka bilerek yaptım. Ancak ak¬lımı karıştırdım. Yolumu kaybettim. Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim:"Ayağı kayan tevbe etsin, hata yapan tevbe etsin. Helakta devam etmesin.Çünkü zulümde devam eden kişi, (doğru) yol¬dan çok uzaklaşır." İşte ben öğüdü alan ilk kişi oldum.Yaptığım işlerden ötürü Allah'tan mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum. Ben minberden inince eşrafınız yanıma gesin. Allah'a yemin ederim ki, ben başkasının mülkiyeti altına girdiğinde sabreden, hürriyetine kavuştuğunda şükre¬den köle gibi olacağım. Allah'ın yolu neresiyse oraya gideceğim." İnsanlar onun bu konuşmasından ötürü ona karşı merhamete gel¬diler. Birçokları ağladılar. Said b. Zeyd de kalkıp şöyle dedi: - Ey mü'minlerin emiri! Bu söylediklerini yapmadığın takdirde Al¬lah'ın azabından kork ve söylediklerini yerine getir. Hz.Osman, mescidden eve döndüğünde içerde halkın ekabirinden bir topluluk vardı. Mervan b. Hakem de gelip kendisine sordu: - Ey mü'minlerin emiri, konuşayım mı, yoksa susayım mı? Hz. Osman'ın karısı Naile binti Ferafise el-Kelbiye perde gerisinden ona şu cevabı verdi: - Hayır sus. Allah'a yemin ederim ki, insanlar Osman'ı öldürecekler. O, artık dönüşü mümkün olmayan bir söz söyledi. Bunun üzerine Mervan da Naile'ye şöyle karşılık verdi: - Sana ne oluyor, bu işlere neden karışıyorsun?Vallahi senin baban öldüğü zaman daha abdest almasını bile bilmiyordu. - Babalardan söz etme. Mervan, Naile'nin babasının aleyhinde konuşmuştu. Nalie'nin bu uyarısı üzerine konuşmasına son verdi ve Hz. Osman'a sordu: - Ey mü'minlerin emiri! Konuşayım mı, yoksa susayım mı? - Konuş. - Anam babam sana feda olsun. Senin bu söylediklerine ilk uyan¬lardan biri ben olayım. Sana bu konuda yardımcı olmayı arzu ederim. Ancak sen öyle sözler söyledin ki, artık kemer sıkılacak kadar sıkılmış, son noktasına kadar gelmiş ve akan sel çekilip gitmiş, arkasından tortu¬larını bırakmıştır. Zelil ve alçak olan da artık planını kurmuş , gereken¬leri söylemiştir. Daha sonra tevbe edilecek bir günahı işlemek, sürekli korku verecek bir tevbeden daha iyidir. Eğer istiyorsan tevben üzerinde dur ve günaha yaklaşma. Fakat şu anda dağlar gibi bir sürü insan ka¬pında bekleyip durmaktadır. Bu sözler üzerine Hz. Osman: - O halde çık onlarla konuş. Ben, onlarla konuşmaya utanıyorum, deyince Mervan kapıya çıkmış ve onların Hz. Osman'ın kapısında, kala¬balığın üst üste bindiği bir sırada onlara hitaben şöyle demişti: - Ne oluyor size! Bir talan yapmak üzere gelen adamlar gibi toplan¬mış duruyorsunuz. Hey yüzleri çirkin insanlar! Ne istiyorsunuz? Siz bi¬zim hükümdarlığımızı elimizden almak niyetiyle mi geldiniz? Çıkıp gi¬din buradan. Allah'a yemin ederim ki, bize saldırıp kastedecek olursa¬nız, bizden hoşlanmayacağınız şeyler göreceksiniz. Başınıza gelecekler¬den de memnun olmayacaksınız. Çekin evlerinize gidin. Vallahi biz şu anda elimizde bulundurduğumuz yönetim işini kimseye kaptırmaz ve bunda mağlub olmayız. Orada biriken halk geri dönmüş ve Hz. Ali'ye ge¬lerek durumu haber vermişlerdi. Hz. Ali de bu kızgınlık içersinde kalkıp Hz. Osman'ın yanma gider ve ona şöyle der: - Mervan'm yaptıklarından razı olan sen değil misin? Seni dinin¬den saptırıncaya kadar senden razı olan da o değil mi? O seni dininden ve aklından saptırmak istiyor. Aynen sahibinin çekip götürdüğü yere yönelen deve gibi onun elinde mi kaldın? Vallahi Mervan,ne din konusunda ne de kendi nefsiyle ilgili olarak hiçbir görüş beyan edecek adam değildir. Vallahi ben, Mervan'ın seni bir bu tarafa, bir o tarafa yöneltip durduğunu görüyorum. Bu sözlerimden sonra bir daha sana gelip kına¬ma ve serzenişte bulunmayacağım. İtibarını yitirdin, yönetimi elinden çıkardın. Kendi görüşüne sahip çıkamadın, mağlub oldun." Hz. Ali, oradan çıktıktan sonra Nalie gelip Hz. Osman'a şöyle sordu: - Konuşayım mı yoksa susayım mı? - Konuş. - Ali'nin şöyle dediğini işittim: Sen onu bırakıp Mervan'a uydun. Mervan da seni arzu ettiği şekilde yönlendirdi. - Ama ne yapabilirim ki? - Bir ve ortaksız olan Allah'tan korkar, ona karşı takvalı olur, sen¬den önceki arkadaşlarının yoluna uyarsın. Sen, Mervan'a ne zaman uyarsan o senin Ölümüne sebep olur. Mervan'ın Allah katındaki kıyme¬ti, itibarı ve sevgisi yoktur. Bunun için sen Ali'ye haber gönder. Onun gönlünü al ve ona yakınlığını, akrabalığım ve itaat edeceğini söyle." Hz. Osman, Hz. Ali'ye haber gönderip onu çağırttığı halde o icabet etmez ve şöyle der: "Ben bir daha ona gitmeyeceğimi kendisine bildirmiştim." Naile'nin söyledikleri Mervan'ın kulağına gidince o, Hz. Osman'ın huzuruna gelir ve şöyle sorar: - Konuşayım mı yoksa susayım mı? - Konuş. - Ferafîse'nin kızı Naile.... - Sakın ona tek bir söz söylemiyesin ey yüzü kara adam! O, bana senden daha çok iyilik gösterir ve daha iyi nasihat eder. Hz. Osman'ın bu uyarısı üzerine Mervan susar. TUZAK KURANLARIN EN HAYIRLISINA EMANET OLUNUZ. İSLAM HANİFOĞLU
|