NEBİ-Ê SAKELYN ALEMLERE RAHMET SAÇIYOR...
Hz. İbrahim(as)’in ardından Hicaz bölgesini cehalet ve barbarlık alıp götürdü. Peygamberlerin yerleşim hayat için temel atmış olduğu, içinde Beytullah’ın bulunduğu bu bölge, başta Mekke şehri olmak üzere putperest, zalim ve gaddar bir bölgeye dönüşmüştü...
Faran dağlarının artık Müjdelenene ihtiyacı vardı.
Ve niyahet Miladi 571 yılında O beklenen Aziz Peygamber dünyaya gelmişti.
İslama karşı çıkanlar arasında, kendi menfaatlerine ne ölçüde zarar gelebileceğini tahmin edenler, o ölçüde aşırı gitmişlerdi.
Genel olarak Mekke döneminin ileri gelen müşriklerine göz atacak olursak
Kureyş'in en büyüğü Harb b. Ümeyye idi. Ficâr savaşında da komutan oydu. Ama Harb'in bu savaşta ölmesinden sonra oğlu Ebu Süfyân onun yetkilerini taşıma yeteneğine sahip olmadığından Velîd b. Muğîre yetenek ve nüfuzu ile başkanlığı ele geçirdi. Ebu Cehil onun yeğeni idi, o da Kureyş içerisinde imtiyaz sahibi, seçkin bir kişiydi.
Ebu Süfyân babasının mevkiini ele geçirememişse de Emeviler'in lideriydi.
Sehm kabilesi içinde en etkili ve yetkili kişi As b. Vâil'di. Son derece zengin ve çok çocuğu vardı.
Kureyş'in sevk ve idaresi, bu liderlerin elindeydi. Bu yüzden islâm'a şiddetle karşı çıkanlar da bunlardı.
Esved b. Muttalib, Esved b. Abd-i Yeğûs, Nadir b. el-Hâris, Ümeyye b. Halef, Ukbe b. Ebu Mu'ayt ve diğer Kureyş ileri gelenleri bu insanların etkisi altındaydı.
Bunlar bir ömür mücadele eden Resullullah(sav) 63 yıllık O bereketli, her anı İnkılaplarla dolu olan Hz. Muhammed(sav), toplumu putperestlikten Hak’a, Nefsin esaretinden Kulluğun Azizliğine, kan davalarından, kız çocuklarını diri diri gömmekten, zalimin, güçlünün güçsüzü ezdiği, hakkını elinden aldığı, okuma yazma oranı çok düşük, cehalet bataklığında olan bir toplumdan dünyanın en büyük Adalet ve Medeniyet merkezine taşıması durup düşünülmesi gereken üzerinde teferruatla durulması gereken inkılaplardır.
Ayrıca, Hak’ın güçlünün özgün malı olmadığını, Cennetin annelerin ayakları altında olduğunu, insanca bir yaşam için iffet, haya ve alın terinin kutsal olduğunu, bütün insanların Adem’den, Adem’in ise topraktan olduğunu..
Üstünlüğün ırk(ırkçı siyaset güdenlerin kulakları patlasın), zenginlik, soy, güç, renk ve cinsiyet’de olmadığını...
Ancak ve ancak gerçek üstünlüğün Takva’da yani Allah’la olan irtibat’da, Ona olan ihlas, itaat, rızayet ve muhabbet’de olduğunu ashabına, Bilal’e, Habab bin Eret’e, öyle bir öğretti ki onları gökyüzünde birer yıldız konumuna çıkardı.
Peki ne oldu ki, (“Hüseyin, bendendir! Ben de, Hüseyin'denim! Allah'ı seven, Hüseyin'i sever !” diyen ve yukarda saymış olduğumuz yenilikleri, inkılapları, düzenlemeleri Rahmetle, şefkatle, kendi içinde bulunduğu topluma ve Kendisinden sonra gelecek tüm insanlara ve cinlere miras bırakmış olan Hz. Muhammed(sav)’in vefatından takriben daha 51 yıl geçmiş olmasına, bu büyük tedrisattan geçen hala bir çok kişi hayatta olmasına rağmen) Hicri 61 yılında KERBELA KATLİAMI gibi büyük felaket yaşanmış oldu?
Evet ilk yazımızda sormuş olduğumuz soruların cevaplarını irdeleme zamanı geldi sanırım... ama öncesinde Hz. Hüseyin(ra)’nin ve Yezid-ê aleyhi lanet’in soy ağacına isterseniz bir bakalım.
Haşim; Peygamberimizin(sav) ve Hz. Ali nin dedesi ABDÜLMÜTTALÎB in babasıdır.
Abdi şems ise; Muaviye'nin babası olan Ebu Süfya’nın dedesidir.
Abdi Menaf vefat etmeden önce Kabe'nin muhafızlığını oğlu Haşime geçmesi için vasiyet etmiş, ancak babasının vefatından sonra , Haşimin başa geçmesi, Abdi Şems'in oğullarından ÜMEYYE'nin kıskançlığını tahrik ederek, öz amcasına karşı büyük bir kin ve nefret duymasına vesile olmuştur.
Ümeyye'de hem kıskançlık, hemde büyük bir nefsaniyet vardı. Riyasetin kendinde olmasını, her türlü yüksek makama kendisinin layık olduğunu, iddia ediyordu.
Ümeyye zeki ve siyaset sahibi olan desise ve her türlü ayak oyunlarını bilen, bir kimse idi.
Ümeyye'nin karşı koyuşlarına karşı, amcası Haşim uzun müddet direnmiş, sabretmiş, ancak Ümeyye'nin bu sevdadan vazgeçmeyeceğini anlayınca, Kureyşin ileri gelenleri de devreye girerek, yeğen ile amca arasında, bu işin kesin bir biçimde sonuçlanması için, bir müsabaka yapılması kararlaştırıldı.
Müsabaka sonunda, kaybeden taraf, elli deve verecek ve yirmi yıl müddetle, mekkeden uzaklaştırılacaktı. Müsabaka da Umeyye kaybetti, ve yirmi yıl Mekkeden uzakta, Şamda ikamete mecbur edildi. Bu tarihi bilgiyi verdikten sonra devam edebiliriz...
O günden sonra Haşim oğullarıyla Ümeyye oğulları arasında büyük bir rekabet ve çekememezlik meydana geldi. Son olarak Haşim oğulları içerisinde birinin kendini Peygamber olarak tanıtması üzerine Mekke şehrinde başta Ümeyye oğulları ve Mahsum oğulları başta olmak üzere Haşim oğullarını çekemeyenleri çileden çıkardı.
İslam tarihin her döneminde özellikle Hz. Osman(ra)’nın halifeliği döneminde bu Ümeyye oğulları başta Mervan bin Hakem olmak üzere Hz. Osman’nın(ra) etrafında kurtlar gibi dönmeye başladılar, İslam Ümmetininin çilelerle, eziyetlerle, göz yaşı ve kanla elde ettiği, yenilikleri, inkılapları kendi eksenlerine çekmeye, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaya başladılar. Hz. Osman’nın(ra)adıyla onun etrafında öyle gaddarane planlar yaptılar ki Hz. Osman’nın(ra) mazlumane Kur’an başında şehadetine sebebiyet verdiler. Önemine binaen gelecek yazımızda biraz daha bu konuyu irdeleyeceğiz inşallah.
TUZAK KURANLARIN EN HAYIRLISINA EMANET OLUNUZ.
İSLAM HANİFOĞLU |