Peygamberliğin Alak süresinin ilk beş ayeti ile gelmesinden sonra peygamberliğin ilanı mahiyetindeki Müddessir süresinin ilk yedi ayeti nazil olmasıyla beraber Resulullah(s.a.v.)’e yüce Allah’ın, ilk nazil olan iki ayet grubu arasındaki zamanın uzunluğundan dolayı Resullulah(s.a.v.)’ın vahye duyduğu özlemle beraber çektiği sıkıntıları şefkat ve merhamet seslenişi ile bitiriyor.Kalk ve uyar hitabıyla da ilk yaratılıştan başlayarak bütün tevhid önderlerinin insanları çağırdıkları tek ilaha iman etme görevinin artık kendisinin omuzlarında olduğunu ve insanları alışılageldikleri putlara tapınma, zulüm, güçlünün zayıfı yok ettiği,zenginin fakiri ezdiği(v.b.) şirk bataklığındaki toplumu Allah’ın seçtiği hayat düzenine davet etme mükellefiyeti Resulullah(s.a.v.)’a verilmişti.Hz. Muhammed(s.a.v.) Allah’a ve ahiret gününe kavuşmak isteyenler için en güzel örnek olduğunu yaşadığı zorluklara rağmen gösterdiği sabırla 23 senelik kısa bir sürede Allah’ın insanlar için seçtiği hayat düzenini bütün Arabistan da hakim kıldı.O gün peygamberimizin üzerindeki yükümlülük bugün de Kuran ı Kerim’in bütün zamanlara hitap ettiği bilincinde olan Müslümanların sırtındadır.Müslümanlar insanları Allah’ı bilinçli ve iradeli bir şekilde tanıtmaya mükelleftir.
Peygamberliğin gelmesinden önceki dönemde Mekke ve Arap yarımadasını çevreleyen cehalet, cumhuriyet ile tekrar dan kendini gösterdi.
Cumhuriyet döneminde ittihat ve terakki ile başlayarak, sonraları tek parti döneminden günümüze kadar gelen süreç içerisinde; İslami toplum yaşayışını sadece bireysel olarak yaşatma ve gelenekselleştirmeye çaba gösteren sözde uygar zihniyetin, bugün ahlaki açıdan sistematik olarak, kendisini, aile yapısını ve en önemlisi İslami yaşantısını ve İslami sevdalarını muhafaza etmeye çalışan Müslüman topluma yoğun bir şekilde saldırıldığını, İslami değerlerle yaşama gayesi içinde olan her duyarlı Müslüman fark etmiştir.
Kendilerince o dönem de medeniyet dedikleri ahlak namına en ufak bir toz zerresi bulunmayan batı toplumlarının beşer hukukuyla beraber yozlaşmış yaşayışlarını çağdaşlığın gereği olarak, Müslüman toplumun içine şırıngayla empoze edildi. Ve hala yapa geldiklerine aralıksız devam ediyorlar.
Sözde devrimlerle şekillenen Müslüman halk için talihsiz olan çağdaş zulmün ilk yılların da; Müslümanların iman ve vahdet gücünü zayıflatmak için; ellerinden Müslüman kimliğinin oluşumunun temelini, iskeletini, daha öz bir tabirle Müslüman toplumun her şeyini teşkil eden Kuran-ı Kerim alınmalıydı ki İslam i ahlaka, yaşayışa, muamelata sıkıca bağlı olan Müslüman halk üzerinde istedikleri gibi oyunlar oynayabilsinler. Nitekim İslam i bireyin şekillenmesinde dolayısıyla toplumun huzurunun oluşumuna en çok tesir eden başta Kuran-ı Kerim ve Habibbullah (s.a.v.) ın söz ve fiillerinin içerdiği Arapça kaynaklardan yararlanılmaması için Arap elifbasını kaldırdılar.Son derece geniş, kapsamlı bir gramere ve kelime zenginliğine sahip bir dilin elifbasını kaldırıp onun yerine Latin abece sini getirip kısıtlı kelimeleri yabancı dillerden ihraç ederek tamamlanan dil ile zihniyetlerinin tesir ettiği küçük bir grup dışında, İslam’ın her şeyiyle kapsadığı Müslüman halkı İslam dan, Allah’a olan bağlılıklarını, yol gösterici,yaşayışlarını düzenleyici olan mukaddesatlarından ancak bu şekilde uzaklaştırabilirlerdi.
Yazık ki farklı etnik kültür zenginliğine sahip olan bu coğrafya halklarını bir arada tutan Allah’ın dininin yol ve yaşayış rehberini kılıflar içinde duvarlara astırıp unutulmaya yüz tutturdular. Kuran ı kerimi yaşayışıyla 23 yılda yaptığı tefsirle İslam nizamını nasıl kuracağımızı, İslam’ı ahlakı nasıl elde edeceğimizi bize gösteren cihan peygamberinin hayatını, Mekke de işkenceler içinde, yapılan hakaretlere rağmen, hüzün dolu yılların ve amborgaların geçtiği 13 yılda anlattığı tevhidi, hicreti, ve Medine de İslam i nizamın oluşması için açlıkla, savaşlarla, münafık ve Yahudi oyunlarıyla mücadele edilen ve İslam ın bütün arapyarımadasına yayılması ve dolayısıyla bütün arza tebliğ edilmesinin geçen 10 yılı, Allah’a teslim olmuş Müslüman toplumuna okunup bir kenara bırakılacak hikaye anlatımlı bir tarih kitabı gibi göstermekti niyetleri. Ve maalesef bugünkü Müslümanların çoğu, bu batıl niyet doğrultusunda kandırılıp, kendilerini nefislerinin mahkum etmiş ve Resullullah (s.a.v.) i vicdanlarının bir köşesinde hapis etmiş vaziyetteler.
Bunlarla da yetinemezdiler, çünkü korkuyorlardı.Korkuları ise yaptıkları sözde çağdaş ve onları batı medeniyetleri seviyesine ulaştıracak İslam i hiçbir değerle ilişki kurulamayacak kadar Müslüman toplumun yaşantısına uzak olan bu devrimleri için tehlike olarak gördükleri ise İslam ın temel özelliklerinden biri olan Müslümanların birlik olmaları hususuydu.Çare bulunmuştu önce İslam ümmeti içinde vahdet bilincini oluşturan Kuranı kerim ve sünneti Resulü halktan uzaklaştırmak ve Müslümanların toplanmalarını engellenmeliydi.
Müslüman halk birlikte olmamalıydı toplanma yerleri olmamalıydı. Onlara göre, onların kurduğu ve sağdan soldan topladıkları kanunları korumak zorundaydılar. Beşer hukuklarının sürdürülebilirliği gerekçesi doğrultusun da, Müslüman saflarını zayıflatmak için cemaatsel ve İslam ın her yönüyle bilinmesinde büyük etkenler olan medrese, tekke ve zaviyeler kapatılmalıydı.
Birde onlara göre kutsal olan bu çağdaş devrimler, çağlar üstü İslami yaşamın iliklerine kadar işlemiş müminler den korunmalıydı.Örümcek ağlarının, beyinlerinin her bir hücresini sarmış olan bu zihniyet, İslam’ın yetiştirdiği büyük ıslah edici alimlerini, ya istiklal mahkemeleri denilen ortaçağ engizisyon mahkemelerinde darağaçlarında şehit ettiler, ya da şehirden şehre sürgünlere ve ya bir zindan başka bir zindana mahkum ettiler. Çünkü onlar, bu büyük ıslah edici alimlerin, onların örümcek beyinlerindeki tanımı gericilerdi ve tehditti.Yok edilmeli, etkisizleştirilmeliydi. Bugün yapıldığı gibi.
Bu yeni ideolojinin gereğiydi, çağdaşlığın ve demokrasinin gereğiydi!..
Her şeyin mubah görüldüğü, camilerden ezan sesinin susturulduğu, sözüm ona çağdaş zihniyet, zamanında İslam i ahlakla yaşayan, İslam i kaidelere sıkıca bağlı, kardeşlik haklarını gözeten bu coğrafya da ki İslam toplumuna; Maalesef bugün çirkinliği, hayasızlığı ve zilleti çağdaş toplumun gereği olarak, doğal bir olgu gibi gösterilmektedir.
Zulme kılıf olarak sahte özgürlük ve sözde çağdaş yaşam elbisesi giyen korku krallığı, ilk yaratılıştan günümüze kadar olan saldırıları şeytanın desiseleriyle beraber toplumların yapılarına göre bazen derin güçlerin yardımıyla 50 yıllık planlar dahilinde yavaş ve sessiz bir şekilde olduğu gibi bazen de ahlaksızlık ve yozlaşmanın bütün örneklerini sergilemekle beraber güç kullanılarak ilk günde yaptıklarını bugün de devam etmektedirler.
Dağınık halleri ve amelleri birleştiren birbiri ile örtüşen bir düzene sokan iman, dinamik ve harekete yönelten bir hakikattir. “İmanın hareketsiz ve sönük halde beklemesi müminin içinden dışa çıkıp dışında kendini göstermeden gizli kalması mümkün değildir. Eğer iman bu doğal hareketini sağlayamıyorsa ya zayıftır ya da ölüdür. Tıpkı kokusunu içinde tutamayan çiçek gibi”(seyit kutup)
Dinimizin esası imanın gereği olarak bugün zulme ve zalimlere karşı, Allah’ın bizim için seçtiği din uğruna, bilinçli bir şekilde her türlü zorluğa ve engellemelere rağmen çağdaş canavara ve canavarlara karşı; örtümüzü kaldırıp önce kendimizden ve en yakınlarımızdan başlayarak bıkmadan usanmadan Allah’ın yardımını ve sabır isteyerek uyarmalıyız.“ Ey insanlar! Allah size şöyle buyuruyor: Sizin dua edeceğiniz ve benim duanızı kabul etmeyeceğim, benden dilekte bulunacağınız ve size vermeyeceğim, benden yardım dileyeceğiniz ve size yardım etmeyeceğim bir zaman gelmeden önce iyiliği emredin, kötülükten alıkoyun” Ta ki, Allah’a dua edeceğimiz, dilekte bulunacağımız, yardım isteyeceğimiz ve Allah’ın dualarımızı kabul etmeyeceği, dileklerimizi vermeyeceği ve yardım etmeyeceği zaman gelmeden uyarmalıyız. İyililiği emredip kötülükten alıkoymalıyız.
İmanın en zayıf hali olan şekli ile dahi olsa iyiliği emredip münkerden alıkoymak bile bizleri Allah’ın sözünü ettiği zaman içinde, dualarımız,isteklerimiz ve yardım isteyişimiz Allah tarafından kabul görmeyebilir. Tek gayemiz Allah ve onun bizler için çizdiği yol uğruna,gayretsizlik göstermeden en iyi şekilde yapmalıyız.
Allah yardımcımız olsun.
Muhammed Azad |