Bismillah
Tarihin bütün zamanlarında ve mekanlarında zalimler İslami birlik ve beraberliği istememişlerdir. İslam birliğini her zaman kendilerine en büyük tehlike kabul etmişlerdir. Müslümanları beşiklerde sallar gibi uyutmuşlardır. Bunu da İslam Ümmetinin arasına fitne sokarak ve tefrika ve mezhepçilik ile başarmışlardır.
Aslında bu onların başarısı değil, bizleri salladıkları beşiğin gözlerimizi gaflet uykusundan açmamıza izin vermemesinden dolayıdır. Bu dünyadaki nefsin istedikleri ve hoşumuza giden şahsi övgüler vb.dir. Bunlar gören gözlerimizi kör edip hayatımızı bir programlı robot gibi yaşamamıza sebep olmuştur. Eğer Üstadımızın (ra) “Cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur. Mesela çok iplerin heyeti mecmuasının teşkil ettiği urgandaki kuvvet, ipler birbirinden ayrı olduğu zaman bulunmaz.” (İşaretül icaz s.107) dediğini doğrulayan anlayışımız olsaydı kafirlerin bu başarıları olmazdı. Tabii bu, ehli küfre takdim ettiğimiz olanaklarla ve sağladığımız imkanlarla yapılmış olan şeylerdir.
Bu ümmetin tek çaresi ve kurtuluşunun yegane reçetesi Kur’an ve sünneti seniyeye sarılıp, Cemaat çatısı altında olmasında gizlidir. Şehid Rehber Rahmetullahi Aleyhi “Cemaat, bir akide birliği esası üzerine bina edilir. (buna) Aynı akide ve dünya görüşüne sahip olan insanların belirli kurallara uyma, belirli ilişkiler sergileme, görev ve sorumluluk alma,…” bu bizim tek kurtuluşumuz ise neden, akidemiz aynı olduğu halde birleşip Cemaat çatısında kurumlaşmıyoruz. “Bu zaman ehli hakikat için şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman cemaat zamanı’dır. Cemaatten çıkan bir şahsı manevi, hükmeder ve dayana bilir? Büyük bir havuza sahip olmak için, bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini o havuza atmaktır, ve eritmek gerektir. Yoksa bu buz parçası erir, zayi olur; o havuzdan da istifade edilmez.” (ustad Beddiuzzaman)
Cemaate sarılmak; bir hastanın Lokmanı Hakim’e gidip hastalığının tedavisini yapıp sağlığına kavuşmasıdır. Zamanın ve devrin en büyük hastalığı İslami bir cemaat çatısı altında olmamaktır. İnsanlığın yegane kurtuluş ve halaskarı İslami çatı altında bulunup, kaide ve kurallarla hareket edip, Allah (cc)’un partisine dahil olmaktır.
Bu devir mualece edilmeye en çok muhtaç olunan devirdir. Mualeceyi yapacak doktor kalp doktoru iken deriye bakan doktorun peşinden veya kontrolünden geçilmez. İşte cemaat her kalbin tedavisini yapan ve İslam’ın ön gördüğü şekilde hareket eden yapıdır. Ustad şöyle demektedir :“Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet şahsı maneviye göre olur. Maddi ve ferdi ve fani şahsın mahiyeti nazara alınmamalıdır.” (Kastamonu Lahikası say:6)
Bizlerden bir nesil önce yaşayan ve yaptığı tespitlerle İslam’ın birliğini her şeyden daha önce gören zamanın garibi olan insanın dedikleridir bunlar. İnsanı kıymetlendiren ve değer kazandıran onun tabi olduğu ve savunduğu davasına sadakatidir. Hiçbir şekilde sağa ve sola sapmayan ve tefrika yapmayan ve davasına gerekenleri yapan kişi gerçek dava sahibidir. Bu dava ister ilahi ister şeytani olsun hiç farkı yoktur.
İlahi davalar da her zaman vahdet birinci planda ve en önce olması gerekendir. İslam davasında hiçbir şekil de şahıs ve kabilenin önemi yoktur. İslam Ümmeti ve tabiileri olanlar her nerede olurlarsa olsunlar birbirlerinin kardeşleridirler. Bu kardeşler birbirlerinin kerem ve izzeti ile oturup kalkarlar.
Eğer halkadan ayrılan olursa kayıplarda ve hüsranlardadır. Şeytan ve avaresi tarafından avlanır ve şeytanın oyuncuları arasına katılır. Şeytan da ona ilk onbirde yer vererek ön saflarda insanlığa karşı suçlar işlemesiyle terfiler verir. Bu da eğer tevbe etmeden önce ölür ve kabir kapısına vardıktan sonra anlarsa, iş işten geçer. Allah(cc)’u İslam evlatlarını bu gibi durumlardan kurusun ve İslam Ümmeti içine tümör gibi yerleşmiş olan şeytanlardan ve onların avanesinden iman sahiplerini kurusun.
ŞEHİD REHBERİN YOLUNUN YOLCULARINA SELAM OLSUN... Hatip İbrahimoğlu |