| Karanlık dehlizlerin canavarları, sahipsiz mazlumların kan emicileri, kraldan çok kralcı, efendilerine pervane, Müminlerin başına kınından sıyrılmış yalın kılıç… kim mi? Tarihin tekerrür edişi, insanların yapmış oldukları hataların birer göstergesi, yapılan yanlışlardan ders alınmadığının, ecdadın düçar olduğu asimanları titreten o vahşete kulak verilmediğinin neticesidir. Şöyle ki; Kürt, Türk, Arap, Fars, Acem ….. her kim olursa fark etmez, bir ulusu ele alalım. Belki de meramımın anlaşılması için bir hayat hikayesinin bir kesitiyle giriş yapmam daha uygun olur. Dedemin babası olan Molla Hasan, kardeşi Molla Hüseyin ve küçük biraderleri olan Faqi Haydar hikayesine bir kulak verelim. Bu güzel direnişçi insanların en küçüğü olan Faqi Haydar, 1920’li yıllarda Şeyh Said kıyamının bir ferdi olarak Kürdistan’ın yalçın dağlarında deccal sistem tarafından üzerlerine benzin dökülerek onlarca Mümin ve Müslümanla birlikte gözlerini bu fani dünyaya kapatıp baki aleme göç etti. Fakat Faqi Haydar gözlerini bu aleme kapatmadan, bedenini saran zincirler ve üzerine dökülen benzin alev almadan önce şöyle bir düşünce aklından geçirmişti…. Ey benim üzerime benzin döken gavurdan daha gavur, nemrud’tan daha zalim deccalin askerleri, kader kalemi bizi buraya çekti, biz elimizden geleni yaptık, pişman değiliz, herkesin hesap vereceği yerde sizleri bekleyeceğiz. Bununla birlikte geride sizlerle mücadele edecek bir nesil bıraktık. Şanı büyük olan Allah’tan (cc) umudum o ki, sizlere Kur’an ve Sünnet ışığında verilecek en güzel dersi verirler de ağlayan anaların göz yaşlarını siler, yetimlerin başlarını düzeltirler. Ey evlatlarım Kur’an sarsılmaz kale, sırtınızı ona verin, Şeyh Said’in ameline, Said Nursinin söylemine kulak verin. Kurtuluş İslam’dadır. Ve son olarak Nemrudun alevleri arasında İbrahimi bir vird ile HASBUNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL zikriyle, Maşukuna kavuşan bir aşık gibi Firdevs Cennetlerine yol almıştı. Sizlere hikaye anlattığımı sanmayın, zamanında verilen mücadele, yerinde söylenen sözler önemlidir. Tarih süreci içinde bir zinciri atlatmamız veya kırmamız bizleri hüsrana çeker ve çekiyor… Aynı dönemlerde meydana gelmiş bir başka hadise; kan bağı olarak akrabalığım yok ama bir başka Müslüman büyüğümüz olan İskilipli Atıf Efendi. Aynı dönemde aynı zalim sistem’in giyotininden geçmiş bir yiğit. İnkılap yapılmış, herkesin başına dayatmayla da olsa şapka konacak. Zalim, halkın gözünü korkutacak bir kurban arıyor ve buldu. Kendi deyimiyle kız gibi bir meclis kurmuş, istediği şekilde at koşturuyor… Bu sergilenen fotoğraf karelerinde sizce suçlu kim? Türkler mi? Kürtler mi? Araplar mı? Eğer suçluyu gerçekten bulmak ve bu üç ulus olarak geçmişimizi aydınlatmak, ecdadımızın başına gelen o acıların tekrar yaşanmamasını istiyor isek (ki, her saniye aynı acıyı hala göreceli olarak her 3 ırk da görmektedir) Tarih sayfalarını irdelememiz gerekmektedir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman dönemi ve sonrasını, İspanyadan getirilen Yahudilerin özellikle Selanik’e yerleştirilenlerin kimliklerini, Selanik’te kökleşip, yeşeren İttihad ve Terakki partisinin ve jön Türklerin aktif üyelerini, genç Türkiye Cumhuriyeti yönetiminde bu İttihatçıların rolünü dakik ve net olarak tespit etmemiz gerekmektedir. O zaman yukarıda bahsetmiş olduğumuz fotoğraf karelerinin eli kanlı cellatları netleşmiş olacaktır. Zannımca bu o kadar da zor bir mesele değildir. Ki şimdiden zihinlerinizde kaç tane net ismin canlandığını hisseder gibi oldum. Müslüman ecdadımızın çekmiş olduklarını, eve alınan yaralı yılan tarafından nasıl sokulduklarını ağlaya-ağlaya okumamız gerekmektedir. 80 küsur yıllık tarihten ders alınması gerekmektedir. Türk’ünden, Kürd’ünden, Laz’ından, Arab’ından her kim bu sistemin zelil sofrasına meyil ediyorsa, zillet alnına vurulmuş bir damgadır. Ve bu karanlık tarihte işlenilmiş olunan tüm cinayetlerin vebaline ortak olunmuş olunmaz mı? Ne yazık ki karanlık dehlizlerin canavarları, sahipsiz mazlumların kan emicileri, kraldan çok kralcı, efendilerine pervane, Müminlerin başına kınından sıyrılmış yalın kılıç olan TeCal, bugün tek cepheden saldırmıyor. Asker ve polis üniformasıyla Türk kimliğini, Mülhid örgüt yapılanmasıyla da Kürt kimliğini kullanmakta, işin en acı tarafıysa bu kimlikleri can güvenliği olarak kendine yeterli görmemiş olacak ki içeriye sözde İslami kimliğiyle yeni bir yılan daha sokmuş bulunuyor. Rabbimden dileğim, üzerimizde oynanan oyunları el birliğiyle dağıtacak bir şuur, zalimlerin oyunlarını görecek ve dağıtacak bir feraset bizlere nasip eylemesidir. Bir Tv kanalı açmakla Kürt gibi binlerce yıllık tarihi olan, Van’dan Çanakkale’ye kadar toprağın her karışında ecdadı yatan ve içinden binlerce Evliya, Asfiya ve Kutup yetiştirmiş, İslam davetine bir çok ulustan önce Lebbeyk diyen bir kavme sanki nimet verilmiş havası ile mihnet etmek çok yanlış bir düşüncedir. Bu belki de müteahhit mantığıyla fakirin ağzına çalınan bir parmak bal gibidir. Benim kardeşim annesiyle Cezaevinde Kürtçe konuşamıyorsa bu nasıl uygulama oluyor. Bu uygulama ve buna benzer uygulamalar bu zalimlerin Kürtleri veya Müslüman halkları sevdiklerinden uygulamış oldukları icraatlar değildir, belki de taşmakta olan baraj suyunu tedbirli bir şekilde boşaltmak, gazını almaktır. Tüm yaşıtları ve dost sistemleri kabre girdikleri gibi İNŞAALLAH bu TeCal sisteminin de kabre girdiği günleri hep beraber göreceğiz. Çünkü şapka düşmüş, kel görünmüştür… Lisan-ı Hal ve Lisan-ı Kâl ile edilen tüm dualara icabet eden Mücib-e Rahime emanet olun. İSLAM HANİFOĞLU |
