RİSALE-İ NUR’U İSTİSMAR İLE MÜSLÜMANLARA SALDIRANLARA VE KEMALİZMİ SAVUNANLARA SESLENİŞ: Bismihi subhanehu İslam’in, gayrı meşru âd ettiği milli, mezhebi ve meşrebi tüm ifrat, tefrit, inhiraf ve saplantılardan uzak, Nebevi bir çizgi ve metot ile mücadeleyi şiar ve hedef edinen Hizbullahi bir Cemaati bizlere lutf-u inayeti ile bahşeden zat’ı bari teâla’ya layığı veçhiyle hamd eder, selatu selam, hebib’ı zişanına, ehl-i beytine, ashabına, kıyamete kadar onların nurlu yolunu sürdürüp miraslarına sahip çıkan müvehhid mümin ve Müslümanların özerine olsun. Son zamanlarda ısrarla ve hararetli bir şekilde Müslümanlara saldırı yapan, onları İslam ahlakıyla bağdaşmayan bir şekilde iftiralarla karalayan ve sözde İslami medya grubu olarak bilinen bu grubun yaptıklarını ve tavırlarını teessüf, teessür ve teâccüb içinde takip ediyorum. Bunlara bakınca da kalbimde; “bu medya gurubunun, ilahi ve İslam’i endişe ve sorumluluktan uzak bir tutum içinde olduğu, hedef ve idealleri İslam’a hizmet yerine, varlıklarının sebebi İslam’a hizmet olan yalnız Hizbullahi cemaat değil, belki dünyadaki tüm İslami kıyam, hareket ve cemaatlere düşmanlık olduğu kanaati hasıl oldu.” Dünyadaki tüm müstekbirlere hoş görü yüzünü gösterirken, mustazafi tüm kıyam ve hareketlere de terör, hizbulvahşet, milliyetçi vs gibi karalamalarında ısrar edip kin kusmaları, perde arkasında dünya istikbarı ile anlaşmalı olduklarına kanıt olarak yetiyor, belki artar da. Filistin’de öldürülen on günlük bebeklere, tekerlekli sandalyeye mahkum ve felçli haliyle rokete hedef seçilen piri fani dedeye, Afganistan ve Irak’ta her gün bombalarla parçalanan çocuklara saldıran canileri değil de, bu canilere yönelen Müslümanları hedef edinen bu zavallılardan başka ne beklenir? İşin en garip olan yanı; Üstad Bediuzzamanın (rahmetullahi aleyhi) “müspet hareket etmenin gerekliliği” düsturunu, İslam’i hayat ve nizam uğruna yüzlerce şehid veren, binlerce mahkum ve muhaciri olan Hizbullahi Müslümanlara ve İslami cemaatlere değil de, Üstadın SÜFYANİZM diye adlandırdığı Kemalist rejimin koruyucusu ve hamisi Polis ve Paşalara gösterme zehabına düşmeleri olmuştur. Bunlara bu noktada birkaç soru sormak lazım. Polisi gururumuz, askeri göz bebeğimiz deyip sahiplendiğiniz süfyanizm rejiminin ne tür sevabı olmuş ve olabilir acaba ? Kurulduğu günden beri memleketin her tarafını genel evlerle doldurduğu ve içinde bu Müslüman milletin evlatlarının namusunu talan ve pay mal ettikleri mi sevap? İslam topraklarını her gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırmaları ve İslami yaşam tarzına her gün yeni yasakları eklemeleri mi sevap? Her türlü münker ve melanete özgürlük ve serbestiyet var iken, dini bir vecibe olan tesettürü yasaklamaları ve okullara baş örtüsüyle girenlerin polis tarafından tekme tokat dövülüp coplanarak üniversite kapılarından kovulmaları mı sevap yoksa? Bırakın namaz kılmayı veya dini bir vecibeyi yerine getirmeyi, hanımı bile örtülü olan nice muzavvaf askerin, her MGK toplantısında irticacı damgası vurularak görevlerine son verilmesi ve TSK içinde inançlı insanlara asla müsamaha göstermemeleri mi sevap? Hasıl-ı kelam; münkerlere ardına kadar kapı açıp devletin imkanlarıyla İslam’a ve Müslümanlara her türlü yolu kapatan ve savaş açan bu rejimi tanıdıkları halde bunları yapmaları kabul edilemez. Ve bunları bilmeden, cahilane bir şekilde yaptıkları söylenemez. Aksine, bütün bunları bilinçli bir şekilde yapıyorlar. Bunların bu hareketlerinden bir an evvel dönmelerini, Müslümanlara sırtlarını değil yüzlerini dönmelerini ve tövbe ederek hakikatlerle yüzleşmelerini tavsiye ediyorum. Ya Rabbi ve ya ilahi ! İslami ve ilahi akide endişesini taşıyan tüm mümin ve Müslüman kardeşlerime ve cümlemize ahir zaman fitnesini ve fitnecileri tanıyacak iman basireti bahşet ve fitnesinden koru amin. NOT : Üstadın (rahmetullahi aleyhi) Kemalist rejime menfi bakmadığı diyenlerin gözüne sokulsun diye, Üstadın remzen ve işareten değil, açık ve sarih bir şekilde Kemalist rejimi Süfyanizim ve onu kuran kişiyi de Süfyan olarak tanıttığı Risale’i Nur’da geçen bir kısım yerleri aşağıya alıyorum. Şüphesi olanlar ibretle bakabilirler. “ …Elli sene evvel Süfyan ve şapka hakkında bir hadîse mana vermişim. Sonra mahkemeler bunu bir kumandana tecavüzdür diye medar-ı bahis ettiler. Afyon mahkemesi benim cezamın şiddetine bir sebeb; o tecavüzü, o manayı göstermiş. Benim o kumandana hadîs ile vurduğum tokatın yirmi mislini, şimdiki cerideler daha şiddetli olarak o liderlere, o eski kumandanlara vurmaktadırlar. Medar-ı mes'uliyet tutulmuyorlar, serbest oluyorlar. Halbuki elli sene evvel bir hadîsin taşını atmışım, yirmi sene sonra bir kumandan başını karşı tutmuş, başı kırılmış. (Emirdağ - 2 - 108)(Emirdağ - 2 - 107) Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler. Ezcümle, bir hadîste: "Âhirzamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar, alnında "Hâzâ kâfirun" yazılmış bulunur" diye hadîs var deyip benden sordular. Dedim: "Bir acib şahıs, bu milletin başına geçer ve sabah kalkar başına şapka giyer ve giydirir. Sonra dediler: "Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hâdise ile Süfyan olduğu bilinecek?" Ben de cevaben dedim: "Bir darb-ı mesel var: Çok israflı adama "eli deliktir" denilir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayi' oluyor, deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya mübtela olup, onun ile hasta olacak ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak." Sonra birisi sordu ki: "O öldüğü zaman İstanbul'da Dikili Taş'ta şeytan dünyaya bağıracak ki; filan öldü." O vakit ben dedim: "Telgrafla haber verilecek." Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim.(Şualar - 359) İkinci Mes'ele:Rivayette var ki: "Âhirzamanın dehşetli bir şahsı, sabah kalkar; alnında "Hâzâ kâfir" yazılmış bulunur." Allahu a'lem bissavab.. bunun tevili şudur ki: O Süfyan, kendi başına firenklerin serpuşunu (şabkasını) koyup herkese de giydirir. (Şualar - 583) Üçüncü Mes'ele:Rivayette var ki: "Âhirzamanın müstebid hâkimleri, hususan Deccal'ın yalancı cennet ve cehennemleri bulunur." اَلْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ bunun bir tevili şudur ki: Hükûmet dairesinde karşı karşıya kurulan ve birbirine bakan vaziyette bulunan hapishane ile lise mektebi, biri huri ve gılmanın çirkin bir taklidi, diğeri azab ve zindan suretine girecek diye bir işarettir. Dördüncü Mes'ele:Rivayette var ki: "Âhirzamanda, Allah Allah diyecek kalmaz." لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ bunun bir tevili şu olmak gerektir ki: "Allah!. Allah!. Allah!. deyip zikreden tekyeler, zikirhaneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeairde ismullah yerine başka isim konulacak" demektir.(Şualar - 584) Meselâ, rivayette vardır ki: "Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak." Yani, zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak demektir.(Şualar - 580) Hem meselâ, meşhur olmuş ki; İslâm Deccalı öldüğü vakit ona hizmet eden şeytan, İstanbul'da Dikili Taş'ta bütün dünyaya bağıracak ve herkes o sesi işitecek ki: "O öldü." Yani pek acib ve şeytanları dahi hayrette bırakan radyo ile bağırılacak, haber verilecek.(Şualar - 581) Yedinci Mes'ele:Rivayette var ki: "Süfyan çok bilgili olacak, bilgisiyle dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tâbi' olacaklar." Vel'ilmu indallah, bunun bir tevili şudur ki: Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır, demektir.(Şualar - 585) Sekizinci Mes'ele:Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ Bunun bir tevili şudur ki: İslâmların Deccal'ı ayrıdır. Hattâ bir kısım ehl-i tahkik İmam-ı Ali'nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı Süfyan'dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal'ı ayrıdır.(Şualar - 585) Evet, öyle acib bir istibdad ki; -kanunlar perdesinde- herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hattâ elbisesine müdahale ederle.(Şualar - 594) Hem bazı ehl-i velayetin istihracatıyla anlaşılıyor ki, İslâm Devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise; gayet muktedir ve dâhî ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şanü şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyane icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıta ile koca ordunun ve hükûmetin teceddüd ve inkılab ve harb-i umumî inkılabından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acib ve hârika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işaa ettirir.Şualar - 594) (Şualar - 595) Ben bir manevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cür'et ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avam-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden, hârikulâde iktidar ve cesaret zannederler. (Şualar - 595) Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada “Ankara ” bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim. (Şualar - 359) İkinci Hâdise: O İslâm Deccalı, "Sure-i وَ التِّينِ وَ الزَّيْتُونِ manasını merak edip soruyor" diye çoklar nakletmişler. Garibdir ki, bu surenin akibinde olan اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ suresinde اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغَى cümlesi, onun aynı zamanına ve şahsına -cifir ile hicri 1344 ederek ve manasıyla da işaret ettiği gibi, ehl-i salâte ve câmilere tâgiyane tecavüz edeceğini gösteriyor. Demek o istidraclı adam, küçük bir sureyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlış eder, komşusunun kapısını çalar. “yani ikre bismi yi soracağına vettini yi soruyor” Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 85) Üçüncü Hâdise: Bir rivayette "İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek" denilmiş. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ Bunun bir tevili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyet'in en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.(Şualar - 596) "Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmağa çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz." Acaba ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa, umumî bir dava oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek, elbette pek acib bir mana iş içinde var.(Emirdağ - 2 - 61) Demek şimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i İlahî onları bize musallat ediyor. Onlar mevhum bir cem'iyet isnadıyla zulmederler. Kader ise, "neden tam ihlasla, tam bir tesanüdle, tam bir hizbullah olmadınız?" diye bizi onların elleriyle tokatladı, adalet etti.(Şualar - 533) SELAHADDİN |