10.
BÖLÜM
BİR FİKİR ADAMI OLARAK DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİ
AKİDESİ VE DÜNYA GÖRÜŞÜ
Şehid
Rehber, ilahi ve hak din olan İslam’ı; bireyin, ailenin ve toplumun bütününe ve
hayatın her anına tatbik edilmesi gereken bir yaşam tarzı olarak görüyordu.
Bunun bir gereği olarak devlet idaresinin mutlaka İslam’a göre şekillendirilmesi
gerektiğine ve Müslümanların bundan dolayı sorumluluk sahibi olduğuna
inanmaktaydı.
Kur’an’ın, insan hayatı ve yaşam tarzı için kaynak, devlet idaresi için anayasa,
Resulullah’ın (sav) da Kur’an’ın yürüyen hali ve Müslümanlar için her konuda en
güzel örnek olduğuna inanmaktaydı.
Mü’minlerin, iman bağıyla birbirlerine bağlandıklarına, bu bağın insanlar
arasındaki en güçlü ve onları birbirlerine en çok yakınlaştıran bağ olduğuna,
böylece bütün Mü’minlerin kardeş olup tek bir ümmet oluşturduklarına
inanmaktaydı.
Müslümanların, İslam’ı kendi ve aile hayatlarında yaşamaları, toplum hayatına da
hakim kılmak için çalışmaları, bunun için dağınık olmak yerine örgütlenip
birlikte hareket etmeleri, bu uğurda başa gelenlere karşı sabır ve tahammül
göstermeleri gerektiğine ve Allah’ın (cc) takdir ettiğinden başka bir şeyin başa
gelmeyeceğine inanmaktaydı. Müslümanların Cemaat olmadan ve örgütlü bir güç
haline gelmeden İslam’ı hakim kılamayacakları ve Müslümanların kurtuluşunu
sağlayamayacaklarını söylerdi.
Laik Kemalist Rejimin, gayri İslami temeller üzerine bina edildiğini, İslam’a ve
Müslümanlara karşı başından beri düşmanca bir siyaset izlediğini, İslam’ın
toplumdaki müessese ve eserlerini yok etmeye ve Müslümanları sindirmeye
çalıştığını, bu konuda çok zarar verip tahribat yaptığını, bu nedenle
Müslümanların bu rejime karşı birleşip mücadele etmeleri gerektiğini, bu düzene
karşı mücadele etmeyen ve mücadele safında yer almayanların sorumluluk altında
kalacaklarını düşünürdü. Cemaati kurmasındaki temel saik ve faktör de buydu.
Yani gayri İslami Laik Kemalist Rejime karşı mücadele, Hizbullah Cemaatinin
varlık sebebi olmuştur.
Tekfirci, dışlayıcı, yapay, tecrite dayanan, yapmaktan çok konuşmaya ve
tartışmaya, icradan çok şekilciliğe dayanan düşünceleri benimsemezdi. Her konuda
Kur’an ve Sünnetin esas alınması aynı zamanda mücadele ve faaliyetlerde
Rasulullah’ın (sav) hareket metodunun örnek alınması gerektiğini savunurdu.
İfrat ve tefrite dayalı tavır ve düşünceleri tasvip etmezdi. İçinde bulunduğu
ortam ve şartları gözeterek, faaliyetlerde ihtiyaç duyulan ve çağın gerektirdiği
her türlü meşru vasıtanın kullanılması gerektiğini savunurdu. Bunu bizzat
pratiğinde de göstermiştir.
Kur’an ve Sünnet’e aykırı düşmeyen bütün mezhepleri kabul eder, mezhepler
arasındaki çatışmaları benimsemezdi. Herkesin kendi mezhebine göre amel etmesini
tabii görür, bununla birlikte Müslümanların yüz yüze bulunduğu çağdaş meselelere
Kur’an ve Sünnet ışığında İslami çözümler getirilmesi için adaletli, emin ve
alim Müslüman şahsiyetlerin içtihat etmelerini bir ihtiyaç olarak kabul ederdi.
M. Ö. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber ile ilgili şöyle bir anı anlatmaktadır:
“İslami mezheplere bakışında hiçbir taassubu yoktu. Bir gün, bir sabah namazında
Şafii olmayan İ. H. önümüzde namaz kıldırıyordu. Şehid Rehber, Şafii mezhebine
göre amel ediyordu. Bir arkadaş, şaka ile karışık ve biraz da kısık bir sesle;
“Bizim kunut duası yine gitti” dedi. Sesi Şehid Rehber’e de gitti. Şehid Rehber
geriye döndü ve: “Bu kadar taassubunuz olmasın. Önünüzde bir imam var ve ona
tabii olmuşsunuz. Artık vesveseye gerek yoktur” dedi.
Muhterem İ. Bagasi bu konuda şöyle demektedir: “Mezhep değiştirmelere sıcak
bakmaz, bunun gereksiz münakaşalara ve kamplaşmalara sebebiyet verdiğini
söylerdi. Mezhep taassubu yapmanın İslam düşmanlarının işine yaradığını, Şiilik
ya da Sünnilik adına bir tarafın diğerini hedef almasını kesinlikle kabul
etmediklerini söylüyordu. Kendisinin Şafii mezhebine göre amel ettiğini,
mezhebini değiştirmek için herhangi bir sebebin olmadığını, ama bu mezhepte
bulunmanın, diğer mezheplere menfi bakmayı gerektirmediğini söyler, ‘Şiileri
de Müslüman ve kardeş biliyor ve siyasi olarak vahdet içerisinde olunması
gerektiğine inanıyoruz’ derdi. “
H. H. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Dünyadaki gelişmelerle
yakından ilgilenirdi. Siyonist rejimin yıkılması gerektiğini, işgalci rejim
yıkılmadan ve Kudüs kurtulmadan Filistin sorununun, özellikle de İslam ümmetinin
sıkıntılarının çözülmeyeceğini söylerdi. Silahlı direnişin dışında Filistin
halkının kurtuluş yolunun bulunmadığını, direnişin dışındaki bütün yollara
tuzaklar kurulduğunu, Siyonistlerin ve ABD’nin barış ve uzlaşma dedikleri şeyin
Siyonist rejimi meşrulaştırma, güvenliğini sağlama ve Filistin’i asıl
sahiplerinden arındırma olduğunu dile getirirdi. İntifadaya seviniyor,
Filistinli mücahitlerin eylemlerini duyunca sevincini izhar ediyordu. “
“Hizbullah’ın Siyonist rejime vurduğu darbeler ve cephedeki zaferleri onu çok
sevindiriyordu. Müslümanların, direniş ve cephelerde büyük kahramanlıklar
gösterdiklerini ve kazanan taraf olduklarını, masa başında ise çoğu zaman
düşmanın sinsi ve münafıkça yaklaşımlarından dolayı kazanımlarını yitirdiklerini
söylerdi. “
|