Bu hal
ve bölgenin içine girdiği süreç, Şehid Rehber’i son derece etkilemiş ve ciddi
bir şekilde İslami yapılanma arayışına sevk etmişti. Bölgedeki Müslümanların
durumu onu üzüyor, yaptıkları faaliyetler ve Türkiye’deki mevcut İslami
yapılanmalar onu artık tatmin etmiyordu. Yapılanların o dönem şartlarına cevap
vermediği kanaatine varmıştı. Bu sebeple Batman’a daha sık uğramaya ve güvendiği
İslami hassasiyet sahibi birçok arkadaşıyla konuşup bunun alt yapısını
oluşturmaya çalışıyordu. Onlara konuyu açıyor, müzakerelerde bulunuyor, işin
önemini izah edip ikna etmeye çalışıyordu.
Müslümanların mevcut halleriyle İslam’a hizmet edemeyecekleri gibi, kendilerini
de koruyamayacaklarını, birey kaldıkları sürece küfre karşı direnemeyeceklerini,
teşkilatlanarak güç oluşturmuş tağuti düzene karşı, Müslümanların da birlik
halinde teşkilatlanarak bir Cemaat olmaları gerektiğini ve dolayısıyla ciddi bir
yapılanmaya ihtiyaç olduğunu ısrarla vurguluyordu. Okuyan kesim ile birlikte,
bölgenin alim ve mollalarının ön saflarda yerlerini almalarına ve hatta davaya
öncülük etmeleri gerektiğine işaret ediyordu. O dönemde yapılan legal
faaliyetlerin Rasulullah’ın (sav) davet metoduyla örtüşmediğini savunuyordu.
Dar–ül Ekram modeli gizli bir yapılanmayla ve Rasulullah’ın (sav) Mekke dönemine
uygun faaliyetlerle işe başlanmasının gerektiğini söylüyordu. Şehid Rehber ile
aynı görüşü paylaşan bazı şahıslar vardı. Bunlar kendi aralarında konuşup
müzakere ediyor ve İslami bir yapılanma için yapabilecekleri çalışmaları
görüşüyorlardı. Bu insanlar arasında fikir birliği oluşmuştu ancak bir türlü
faaliyete geçirme zemini oluşmuyordu. Bunlar olurken, içinde bulundukları ortam
ve çevreden de kopmamışlardı.
Bu hal, Şehid Rehber’i üzüyor ve rahatsız ediyordu. O ana kadar birçok kişiyle
konuşmuş, bazılarının aynı düşünce ve endişeleri paylaştığını görmüş ancak buna
rağmen düşündüklerini pratiğe geçirememişlerdi. Çünkü Müslümanların önemli bir
potansiyeli vardı ancak, düşündüğü şekilde bir yapı oluşturma konusunda aynı
düşünceyi paylaşmayanlar, legal faaliyetlerin ötesine gidemeyenler, zora
gelmeyenler ve dolayısıyla gevşek davrananlar da çoktu. Şehid Rehber ise mümkün
olduğu kadar ve yapabildiği kadar çok sayıda kişiyi ikna etmek, hatta mümkünse
tümünü aynı çatı altında bir araya getirmek istiyordu. Bu ise zaman alıyordu. Bu
yüzden henüz Şehid Rehber’in istediği Cemaatleşme işi pratiğe konamamıştı. Fakat
artık zamanıydı ve buna net bir şekil verilip işe başlanmalıydı.
Şehid Rehber, fikirde var olan ancak istenen kıvama ulaşmayıp henüz pratiğe
geçirilemeyen İslami bir Cemaati oluşturup şekillendirme ve ona işlerlik
kazandırma işi için daha somut adımlar atmaya başladı. Bu münasebetle ikna
turlarına yoğunluk verdi. Yakın çevresinden başlayarak, İslami kişiliğe sahip
olup ulaştığı şahsiyetlerle konuştu, ikna etmeye çalıştı. Bu, aynı zamanda bir
arayış ve tespit çalışmasıydı. Bu nedenle gerek Batman merkezinde ve gerekse
dışında birçok şahsiyete gitti. Bölgenin tanınmış alim, molla ve şeyhlerine
gitti. İslami kişiliği ile tanınan şahsiyetlere gitti. O dönemde üniversite
okuyan Müslüman gençlerle konuştu. O dönemde Batman’da MTTB bünyesinde bulunan
insanlarla konuştu. Kimisiyle birebir ve yüz yüze, kimisiyle toplantı halinde,
kimisiyle evinde, kimisiyle iş yerinde, kimisiyle çayhanelerde ve kimisiyle
köyünde konuştu. Müslümanların örgütlü bir yapıya ve dolayısıyla İslami bir
Cemaate ihtiyaçlarının olduğunu, bu dağınık halleriyle İslami mücadele bir yana,
kendilerini dahi koruyamadıklarını ve mevcut şartlarda legal zeminde mücadele
verilemeyeceğini ısrarla vurguluyor, bu konuda onların görüş ve düşüncelerine
başvuruyor, aynı zamanda onları ikna edip birlikte hareket etmeye davet
ediyordu.
Şehid Rehber; gittiği, konuştuğu ve ikna etmeye çalıştığı şahsiyetlerle şu
hususlar üzerinde duruyordu. Müslümanlar dağınık ve örgütsüz bir haldedirler. Bu
dağınıklıktan ve örgütsüzlükten kurtulmalıdırlar. Örgütlü hareket etmeden ve
örgütlü mücadele etmeden İslam davasına hizmet etmek mümkün değildir.
Müslümanlar Rasulullah’ın (sav) hareket metodunu kendilerine örnek almalıdırlar.
Mekke’de yaptığı gibi gizliliği esas alarak, Dar–ül Erkam modeli hücresel
çalışmalar yapmalıdırlar.
Neticede; Şehid Rehber’in yakın çevresindeki insanlar arasında bu yönde fikirler
netleşmeye ve belirginleşmeye başladı. Zaten bu istikamette fikri altyapı
oluşmuş ve genel olarak da Müslümanların gündemine girmişti. Hatta bunun sonucu
olarak Batman’daki Müslümanlar, 1980 darbesinden önce sürekli gittikleri,
orada buluştukları ve mekan edindikleri MTTB derneğini kapatmış ve tabelasını
kendi elleriyle indirmişlerdi. Yani Batman’daki MTTB derneği 12 Eylül darbesi
sonucunda değil, bizzat oradaki Müslümanların elleriyle indirildi ve dernek
fiili olarak kapanmış oldu.
Bu arada Batman’daki Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) sendika
seçimleri gündeme gelmişti. Solcu kanat, Müslümanlara karşı birleşmiş, sendika
seçimini kazanmak için var gücüyle çalışıyordu ve iddialıydı. Batman’daki İslami
kesim de aynı şekilde solculara karşı güç birliği oluşturmaya çalışmıştı ve
karşılarına güçlü bir adayla çıkma arayışına girmişti. Kendi aralarındaki
görüşme ve müzakerelerin neticesinde, Şehid Rehber’in bu işe uygun olduğuna
karar vermişlerdi. Konuyu onunla görüştüler. Şehid Rehber de kabul ederek aday
oldu.
Bu konuyu, o dönemde TPAO’da çalışan Ahmet Seyidoğlu; haftalık yayın yapan Doğru
Haber Gazetesi’nin kendisiyle yaptığı röportajda şöyle anlatıyor:
Gazeteci: “Malumunuz olduğu üzere sizin de aktif olarak içinde bulunduğunuz
1979 yılındaki Batman Petrol İş Sendika seçimleri ile ilgili medyada bazı
iddialar öne sürüldü. Bu konuda kamuoyunun aydınlanması ve gerçeklerin ortaya
çıkması için bu seçimlerin ayrıntılarını sizden öğrenmek istedik.
Öncelikle Türkiye Petrollerine ne zaman girdiniz ve neden aktif olarak bir adayı
destekleme ihtiyacı hissettiniz?
Ahmet Seyidoğlu: Türkiye Petrollerine 1975 yılında girdim ve tabii olarak
sendikaya da kaydoldum. İşçi, sondör ve en son saha amiri statülerinde çalışarak
emekli oldum. Bahsettiğiniz seçimlerin yapılacağı 1979 yılına kadarki 5 yılda
benim gibi İslami hassasiyeti olan insanlar olarak görüyorduk ki ‘işçinin
alın teri kurumadan hakları ödenmelidir’ inancına sahip olmayan insanlar
işçilerin haklarını koruyamıyorlardı. O dönemin sendikacılarında, işçilerin
aidatlarını har vurup harman savurma, keyfi ve şahsi harcama gibi çok şeyler
görüyorduk. Bunun üzerine İslami hassasiyeti olan işçi arkadaşlar olarak bir
araya geldik; dürüst, hak–hukuka riayet eden, ahiret hesabı yapan bir İslami
şahsiyeti aday olarak çıkarmayı konuştuk ve sonunda karar verdik.
G: Aynı zamanda hemşeriniz olan Hüseyin Velioğlu’na aday olma teklifini siz
mi götürdünüz, yoksa kendisi mi aday olmak istedi?
A.S.: Teklif tamamen bizden, yani işçi arkadaşlardan gitti. O da –Allah rahmet
etsin–teklifimizi kabul etti ve bu şekilde aday oldu.
G: Niye başkası değil de O?
A.S.: Onu tanıyanlar biliyordu ki o bu konuda yetenekli bir kişi idi. En
önemlisi de dürüstlüğü ve aynı zamanda İslami hassasiyetlere sahip oluşu
çevresindekilerin takdirini toplamıştı. Zaten bizim de o dönemde en çok böyle
bir şahsiyete ihtiyacımız olduğu için öyle birini istiyor ve arıyorduk. Bu,
bizim için bir lütuf oldu.
G: Seçim nasıl sonuçlandı?
A.S.: İlk başta durumumuz oldukça iyi idi. Büyük olasılıkla da kazanacaktık,
bunu gören Petrol İş Sendikası genel merkezi, işverenler ve başka bazı güçler
duruma müdahale ettiler ve seçimi ertelettiler. Seçimlerin ertelenmesiyle
dengeler değişti. Ertelenen tarihte yapılan seçimlerde ise epey bir oy almamıza
rağmen seçimi kaybettik. (*)
G: Peki bu arada medyada iddia edildiği gibi Temel Cingöz’ün merhum Hüseyin
Velioğlu’nun aday olmasını sağlama gibi bir müdahalesi olmadı mı?
A.S.: Gelişen olaylar, baştan sona size anlattığım gibidir. Ancak eğer
bahsettiğiniz şahısların bir müdahalesi olmuşsa o da birinci seçimi erteleterek
kazanmamızı engelleme yönünde bir müdahaledir. Onun dışında aday belirleme veya
lehimize bir müdahaleleri kesinlikle söz konusu değildir. Dediğim gibi adayı da
işçi arkadaşlar kendi aramızda istişare ederek belirledik. Bunu o dönem TPAO’da
çalışan işçi arkadaşlarımız iyi biliyor.
G: Son olarak bu konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı?
A.S.: Şunu söylemek istiyorum, bazı şeyler bilerek ve programlı bir şekilde
çarpıtılıyor. Örneğin; bu sendika seçimlerinden sonra rahmetli Hüseyin Velioğlu
ile tanışıklığımız ve beraberliğimiz oldu. Onda Allah korkusundan ve Müslümanlar
için bir şey yapma gayretinden başka bir şey görmedim. Buna rağmen neler
söylendiğini, gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını, Müslümanları karalamak ve itham
altında bırakmak için nasıl bir gayret harcandığını görüp üzülüyorum. İslam’a ve
Müslümanlara bilerek düşmanlık yapanlara ve münafıklara bir şey demiyorum. Bu
vaziyetleri ve konumları ceza olarak onlara yeter. Ancak Müslüman olarak bilinen
ve tanınan şahısların da onların havalarına kapılmaları bizi üzüyor. Her şeye
rağmen Allah–u Teala’nın her şeyi bilip gözetlemesi insanı rahatlatıyor.
Dolayısıyla böyle iftira atanları da Allah’a havale ediyorum.
G: Bize zaman ayırdığınız için Allah razı olsun.
A.S.: Allah sizden de razı olsun. (Doğru Haber Gazetesi, 18. sayı, 01–07 Ağustos
2008)
Devam edecek...
------------------------------------------------------
(*)
Söz konusu seçim, o zaman 17 Mayıs 1980 tarihine ertelenmişti.
|