İSTANBUL SÜRECİ (1999 –2000)
Şehid
Rehber Mayıs 1999 yılında İstanbul’a yerleştikten sonra, rejim güçleriyle
derinden süren mücadele daha da yoğunlaştı. Polis ve JİTEM bütün ağırlığıyla
Cemaate yönelmiş, kesintisiz bir şekilde takip içine girmiş, tespit ettikleri
Cemaat sorumlularını kaçırmaya ve gizli yerlerde işkenceyle sorgulamaya
başlamıştı. Bu dönemde operasyonların ardı arkası kesilmiyordu.
Bu arada Cemaatin birkaç tane sorumlu elemanı polis ve JİTEM tarafından
kaçırılmış, bazıları infaz edilmişti. Son olarak Cemal Uçar kaçırılmış ve kırk
güne yakın gizli bir yerde ağır işkenceler altında sorgulanmış ve daha sonra
sanki yeni yakalanmış gibi muameleye tabi tutularak cezaevine atılmıştı. Çok
kısa bir süre sonra da intihar süsü verilerek şehid edildi. Şehit Cemal’in
kaçırılışı, Şehit Rehberi çok huzursuz etmişti.
Bu olaydan sonra her ne kadar İstanbul’u terk etme gibi düşünceler dile
getirildiyse ve sorumlu birçok arkadaştan Şehid Rehber’e teklif geldiyse de,
Şehid Rehber İstanbul’da kalarak Polis ve JİTEM’in Cemaate yönelik
faaliyetlerine karşı mücadeleye daha fazla yoğunluk verdi. Bu arada rejim
güçlerinin bütün dikkatleri İstanbul’a çevrilmişti.
Gelişmeler çok hassas bir noktaya ulaşmıştı. Bu gelişmeler üzerine Şehit Rehber
08.01.2000 tarihinde bulunduğu yerden daha güvenlikli olduğu düşünülen
Beykoz’daki eve intikal etti.
S. V. adlı Cemaat mensubu şöyle bir anı aktarmaktadır: “Şehid Rehber, Şehid
olduğu eve gitmeden bir gün önce bana şunları söylemişti. ‘Eviniz falan yerde
iken yanıma gelip diz çökerek “Ağabey ben her şeye hazırım” dediğini hatırlıyor
musun’? Ben de böyle bir olayı hatırlamadığımı, ancak şimdi de her şeye hazır
olduğumu söylemiştim. Takriben 12 yıl önce cereyan etmiş böyle bir hadiseyi bana
hatırlatması dikkatimi çekmişti. Aynı şekilde, bu eve gitmeden önce bizimle
vedalaşarak elini öpmemize müsaade etmiş ve bizi öpmüştü. Daha önceleri
ısrarlarımıza rağmen elini bize öptürmezdi. O zaman bütün bunlar benim dikkatimi
çekmiş ve bana ilginç gelmişti. Acaba artık bizi görmeyecek mi diye
düşünmüştüm.”
M. C. adlı Cemaat mensubu şunları söylüyor: “2000’in ilk günleriydi. Son
gelişmeler üzerine Beykoz’daki ev tutulmuştu ve birkaç gün sonra Şehid Rehber ve
Edip ağabey birlikte oraya geçtiler. Biz de diğer evde tüm dokümanlarımızı son
olarak gözden geçirdik. İmha edilecekleri imha ettik, taranacakları taradık.
Hepsini düzenli bir hale getirip Beykoz’daki eve yolladık. Sonra ben ve Şehid
Selahattin ağabey Adana’ya bayram ziyaretine gidip, 16 Ocak’ta tekrar İstanbul’a
döndük.
Şehid Rehber İstanbul’a yeni geldiğinde, kaldığı evin hemen yakınında başka bir
evi geçici olarak kiralamıştık, orada bölgeden gelen sorumlu arkadaşları
görüyordu. Şehid Cemal, Şehid Hatip ağabey gibi arkadaşlarla görüştü. Özellikle
Hatip ağabeyi Mardin’deki durum için çağırmıştı. Hesapta tekrar Mardin’e dönmek
vardı. Ancak ne olduysa Mardin’den vazgeçti. 1999 yılının son aylarına
girdiğimizde bütün dikkatler İstanbul üzerine çekilmiş, Cemaat de mercek altına
alınmıştı. Hepimiz, İstanbul’u terk etmemiz gerektiğini söylüyorduk, Şehid
Rehber de hak veriyordu. Ancak İstanbul’dan ayrılmıyor, sadece yer
değiştiriyordu. Sonradan Beykoz’daki eve geçti. Normalde Şehid Rehber, bu tür
durumlarda bulunduğu yeri terk ederdi, tedbirler noktasında çok hassastı, her
konuda her türlü tedbiri düşünen, yapan ve yaptıran biriydi. Ancak her şeye
rağmen İstanbul’dan çıkmadı. Demek ki takdir–i ilahi bu şekilde tecelli
edecekti.”
Ş. Y. adlı Cemaat mensubu şöyle bir anıyı dile getiriyor: “Şehid Cemal’in
kaçırılmasından sonra Şehid Rehber’e: “Ağabey durum çok tehlikeli görünüyor. Siz
daha güvenli bir yere gitseniz olmaz mı? Yanınıza arkadaşların gidiş–gelişleri
de çoktur” dediğimde bana: “Bu kadar insanın güvenliği ne olacak, hepsinin
güvenliğini almak gerekir. Bu arşivin güvenliğini sağlamak gerekir. Mesele
sadece ben değilim ki. İstihbarat birimleri bizimle bir terör örgütü gibi
mücadele ediyor. Bunlarla mücadele etmekten başka yol yok” dedi.”
İ. H. Adlı Cemaat mensubu şu bilgileri aktarmaktadır: “Ramazan ayı bitiminde,
Beykoz’daki yeni eve taşındık. Bir taraftan oranın eksikleriyle uğraşırken diğer
taraftan ise mutat işlerimizi yapıyorduk. Şehid Rehber de evdeki düzenini
oluşturuyor ve: “Çok iyi çalışmam gerekir” diyordu. Yeni yerimiz onun çalışması
için daha müsaitti. Bir önceki eve göre daha güvenli ve temizdi. Dokuz gün kadar
orada kaldık. 17 Ocak operasyonundan bir önceki gün idi, Şehid Rehber’in kaldığı
odanın kaloriferlerinde bir bozukluk vardı, odayı elektrikli bir petekle
ısıtıyorduk fakat kifayet etmiyordu, onun için hafif nezle olmuştu. O akşam
sabaha kadar çalıştı. Sabah namazımızı Cemaatle kıldık, kahvaltıyı hazırladık.
Hepimiz beraber kahvaltı yaptık. Ardından yapmamız gereken işler için bir
arkadaşla birlikte dışarıya çıktık. Öğleden sonra döndüğümüzde eve operasyon
düzenlendiğini gördük.”
M. Ö. adlı Cemaat mensubu şunları ifade etmektedir: “İstanbul’da kaldığımız
süreçte, son dönemlerde güvenlik noktasında rahat değildik. Bir akşam Ş.
Rehber’in odasına gidip kendisiyle konuştum. Israrla buranın tehlikeli olduğunu,
mutlaka İstanbul’u terk etmesi gerektiğini, yurt dışına gitmesi gerektiğini, bu
gerçekleşinceye kadar bölgenin kuytu bir köşesinde kalmasının riskinin
İstanbul’dan daha az olacağını söyledim. Bunları konuşurken duygusallaşmış ve
gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Cevaben bana: ‘Bize yönelik çemberin
sürekli daraldığının farkındayım, tüm arkadaşlarımın tedbirini düşünmek
zorundayım. Ben kendim çıkıp gitsem dahi çalışan arkadaşlarım emniyette olmazsa
ve başlarına bir iş gelse ne faydası olur. Bazı işleri tamamlarsam belki hepimiz
buralardan gideriz.” Dedi.
Devam edecek…
|