İSLAM
DAVASI VE CEMAATLEŞME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Şehid
Rehber, İslam’ın bir yaşam biçimi olduğuna, Allah (cc) tarafından yaşanmak üzere
gönderildiğine ve Müslümanların bundan dolayı sorumlu olduklarına inanmaktaydı.
İslam’ın yönetime şekil vermesi ve toplumun İslam esaslarına göre idare edilmesi
gerektiğine inanmaktaydı.
Dolayısıyla Müslümanların, İslam’ı hem ferdi hem de ailevi hayatlarında
yaşamalarıyla birlikte, İslam’ı toplum hayatına da hakim kılmak için İslam
davasını omuzlamakla mükellef olduklarını savunmaktaydı. Bu bakımdan,
Rasulullah’ın (sav) mücadele hayatını örnek alarak, Müslümanların birleşip
örgütlü bir güç haline gelmelerinin de yine İslami bir mükellefiyet olduğuna
inanmaktaydı. İslam’ı hakim kılma mücadelesinin bireysel olarak
verilemeyeceğini, bireysel güç ve imkanlarla bir yere varılamayacağını, örgütlü
ve organize bir güç halinde olan İslam düşmanlarına karşı, ancak Cemaat ve
örgütlü güç halinde mücadele edilebileceğini söylüyordu.
Muhterem İ. Bagasi, bu konuda Şehid Rehber’den şunları nakletmektedir:
“Müslümanlar Cemaat olmazlarsa ve teşkilatlı bir güç olarak mücadele etmezlerse
Cemaatsel mücadelenin nihai hedefi olan İslami bir hükümet hedefine ulaşamazlar.
Bu olmayınca izzetlerini ve ağırlıklarını koruyamaz, dünya güçleri arasında
olmaları gereken yerde bulunmaları mümkün olmaz. Müslümanlar ne kaybetmişlerse,
bunu ihmal ettiklerinden, bu konuda kendilerinden bekleneni hakkıyla
yapmadıklarından dolayı olmuştur. Günümüzde Müslümanların ne yapıp edip mutlaka
bir araya gelmeleri, örgütlenmeleri, Cemaatleşmeleri ve bu doğrultuda mücadele
etmeleri şarttır. Cemaat mensuplarının, kendilerini teşkilatçılık konusunda
yetiştirmeleri gerekir. Diğer hareketlerin aksine bizim asker–militan sıkıntımız
yoktur. Tüm kardeşlerimiz buna hazırdır. Ama teşkilatçı kardeşlerin yetişmesi
kolay olmamaktadır, buna ise her dönemde ihtiyacımız vardır” derdi.
M. S. adlı Cemaat mensubu şöyle söylemektedir: Bir gün elimde bir siyer kitabı
vardı ve onun üzerinde konuşurken; “Müslümanların kütüphaneler dolusu
eserleri vardır ve bunlar bize miras olarak kalmıştır. Bu konuda bizim
sıkıntımız yoktur. Ama teşkilat konusunda maalesef Müslümanlar bugün zayıf
kalmışlardır. İşte bizler bunun üzerine yoğun olarak çalışacağız ve inşaallah bu
eksikliği kapatmaya çalışacağız” dedi.
İSLAMİ CEMAATLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
İslam’ın hakim olmadığı ortam ve şartlarda Müslümanların Cemaat olup İslami
faaliyet yürütmeleri gerektiğini belirtirdi. Fikir, düşünce veya yöntemlerde
bazı ihtilafları olsa bile dünya küfrüne ve istikbarına karşı eylem
birliktelikleri içinde olmalarını arzu ederdi.
Cemaati kurduktan sonra bölgenin bütününü dolaşıp İslami kişilik sahibi herkese,
özellikle de medrese okumuş mollalara ve okul okumuş mekteplilere gidip İslam
davası için çalışma teklifinde bulunması, irtibat kurup birlikte hareket etmeye
onları davet etmesi bunun somut örnekleridir.
Şehid Rehber, Müslüman şahsiyetlere ve yapılara bakıp değerlendirirken, İslam
davasını ve İslam davasına hizmeti mihver alır, bu zaviyeden bakar ve
değerlendirirdi. İslam davasını yüklenen ve İslam davasına hizmet edenlere
muhabbet ve yakınlık duyar, onlarla imkan dahilinde bir arada bulunmayı, uzak
bile olsa yapabildiği kadar yardım ve destekte bulunmayı isterdi.
Ancak bu konuda kendine has prensipleri vardı. Öyle her nara atana, yaldızlı laf
söyleyene, kuru kalabalık yapana itibar etmiyordu. Akidesini, bakış açısını,
amaç ve hedeflerini önemsiyor, bunları değerlendirmede dikkate alıyordu. Bu
yüzden; Mealcilik, Akılcılık, Tekfircilik, Mezhepçilik ve Milliyetçilik gibi
hususları esas alan, laik ve gayri İslami rejimler ile muhalefet ve mücadele
içinde olmayan, hele hele birlikte veya işbirliği içinde bulunan ve tavırlarıyla
İslami mücadelede Müslümanlara ayak bağı olanlara itibar etmezdi. Ancak İslam
davasına ve Müslümanlara zarar vermedikleri müddetçe de onlara yönelik herhangi
bir tavır içine girmezdi. Müslüman olduğunu ve İslami çalışma yürüttüğünü iddia
edenlerin söylem ve faaliyetlerinin, İslam ve Müslümanların aleyhinde olmasını
kabullenmezdi. İslam davası ve Müslümanlar lehinde bir şey yapmıyor olsalar
bile, hiç olmazsa aleyhinde olmaması gerektiğini düşünürdü.
B. V. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Mealcilik, Akılcılık,
Tekfircilik, Mezhepsizlik, aşırı sünni veya Şiilik, (özellikle sonradan Şiiliğe
geçenlerden) ve aşırı milliyetçilik gibi saplantılar içinde olmayan bütün İslami
Cemaat ve hareketleri severdi. Onlara destek olmak isterdi ve onların aleyhinde
konuşmaya müsaade etmezdi. Herhangi bir İslami Cemaat aleyhinde konuşulduğunda
karşı çıkıyor; “Hiçbir Müslümanı gündeminize alıp aleyhte konuşmayın, çünkü
hiçbir Müslüman ve İslami Cemaat bizim rakibimiz değildir. Rakiplerimiz gayri
İslami güçler, örgütler ve rejimlerdir. Biz Müslümanlarla değil, İslam
düşmanlarıyla mücadele ediyoruz” diyordu. İslam ülkelerinde gayr–ı İslami
örgütler güçlenip İslami Cemaatlere alternatif oldukları zaman çok rahatsız
olurdu. Daima Müslümanların sahipsizliğinden, zayıflığından ve dağınıklığından
bahseder, üzülür ve iç çekerdi. Buna defalarca şahit olmuşuz. İslami Cemaat ve
hareketlerin birbirleriyle uğraşmamaları gerekir. Aksine, İslam’dan uzak, hiçbir
İslami Cemaat ile bağı olmayan ve cahili hayat sürenler üzerinde çalışmak ve
İslam’a kazandırmak gerekir. Üzerinde çalışacağımız bu kesim insan potansiyeli
olarak hepimize yeterdir. Yok, eğer Müslümanlar böyle yapmaz da birbirleriyle
uğraşırlarsa, rakip gibi hareket edip karşı karşıya gelirlerse, enerjilerini
birbirlerine karşı kullanmış olurlar ve neticede zayıf düşerler derdi. “
M. S. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber’in konuyla ilgili tutumundan şöyle
bahsetmektedir: “Şehid Rehber, hiçbir zaman İslami Cemaat ve grupları gündem
edip aleyhlerinde konuşmazdı. Arkadaşların da böyle yapmasını söyler, aleyhte
konuşmalarına müsaade etmezdi. Vakitlerini bu gibi şeylerle harcamamalarını,
kendi işlerine yoğunlaşmalarını söylerdi. “
İ. H. adlı Cemaat mensubu bu konuda şunları söylemektedir: “Şehid Rehber,
Müslüman’ım diyen herkese kucak açılmasını, imkânlar ölçüsünde dertlerine ortak
olunmasını, İslam düşmanlarından gelecek zararlara karşı Müslüman kardeşine
siper olunmasını tavsiye ederdi. Dünya Müslümanlarını takip eder, yüz yüze
bulundukları sorunlar kendisini rahatsız ederdi. Bütün Müslümanları, İslam
ümmetinin uzuvları olarak görürdü. İslam ümmetinin birlik ve bütünlüğünün tesisi
için yapılması gerekenler konusunda kafa yorar, hesap ve planlar yapardı. “
İSLAMİ CEMAAT VE GRUPLAR ARASINDAKİ İLİŞKİLERE BAKIŞI
Şehid Rehber için ideal olanı, Müslümanların aynı çatı altında bir araya
gelmeleriydi. Bununla birlikte, İslam’ın hakim olmadığı günümüz şartlarında her
tarafta gayretli Müslümanların bir araya gelip bir yapı, bir Cemaat teşkil
etmelerinin son derece tabii bir durum olduğunu, bunun neticesinde her yapının
kendine has yaklaşım ve hareket tarzı geliştirdiğini, dolayısıyla bazılarının
diğer bazılarını bir çok konuda kabul etmediğini, çünkü birbirlerinden uzaklaşıp
yabancılaştığını, bu nedenle birleşmelerinin kolay olmadığını, birleşebilme
safhasına gelebilmeleri için uzun bir sürece ihtiyaçlarının olduğunu, bunları
dikkate almadan birlikte hareket etmeye çalışan bazı grupların
birlikteliklerinin çok kısa sürdüğünü söylerdi. Her birinin, ortak paydayı kabul
edip kendisini ona göre ayarlamak yerine, sahip olduğu grup anlayışıyla birlikte
geldiğini ve bu anlayışla hareket ettiğini, diğerine karşı kendi doğrularını
dayatmaya ve kendi hesapları doğrultusunda hareket ettirmeye çalıştığını, bu
yüzden de aralarında çabucak anlaşmazlıkların çıktığını ifade ederdi. Onun için
bu konuda önyargılı, ciddiyetten uzak, yapay, sadece sözde kalan, şartlı ve
hesaplı yaklaşımlardan hiç hoşlanmazdı.
Müslümanlar birleşeceklerse, kendi grupsal hesaplarından tamamen sıyrılarak ve
önyargılardan tamamen uzak bir şekilde birleşmelidirler. Birleştikten sonra,
herkesin kendine ait ayrı bir programının olmaması, aksine tek merkezden idare
edilen ve tek merkez tarafından ortaya konan programın işlemesi gerektiğini
söylerdi. Bu yüzden İslami yapılar arasındaki içi doldurulmamış koalisyon,
dirsek teması diye tabir edilen ilişkilere pek itibar etmezdi. Müslüman
yapıların, bu gibi şeylerle zaman kaybetmemeleri gerektiğini ifade eder, bunun
yerine ya tam birleşmelerini veya birbirlerini hedef almadan fikir ve düşüncede
takviye etmeleri ve destek vermeleri gerektiğini söylerdi.
Şehid Rehber, bu konuda Müslümanların hal ve tavırlarından muzdaripti. Bir araya
gelemediklerinden, birliğe giden yolda gereken adımları atamadıklarından
yakınmaktaydı. Bu yüzden kendisi bu istikamette çaba sarf etmekteydi. İslami
yapılarla ya doğrudan kendisi veya yanındaki arkadaşları vasıtasıyla ilişkiler
geliştirir ve imkân elverdiği müddetçe de sürdürürdü. 1983–1993 aralığındaki on
yıllık bir süreçte bu bakımdan çok sayıda İslami yapı ve şahsiyetlerle
görüşmeler yapılmış ve ilişkiler geliştirilmiştir. Batman, Diyarbakır, Elazığ,
Malatya, Kayseri, Ankara, Adana, Konya, İstanbul, Kocaeli gibi yerlerde İslami
faaliyetlerde bulunan yapılarla irtibata geçilmiş, ancak 1993 yılından sonra bu
irtibatlar sürdürülememiştir. Çünkü Cemaat, içinde bulunduğu çatışma ortamından
dolayı tamamen yer altına çekilerek gizlenmiş, etrafındaki sorumlu arkadaşların
çoğunu da gizlemişti.
|