MARDİN SÜRECİ
1991 yılına gelindiğinde, PKK tarafından artık Cemaate yönelik silahlı eylemler
yapılmaya başlanmış ve Cemaat mensuplarından yaralananlarla birlikte Şehid
düşenler de olmuştu. Şehid Rehber; PKK ile bir çatışmanın yaşanmaması için
yaptığı bütün çabaların dikkate alınmadığını ve Cemaat olarak karşı tarafa
herhangi bir karşılık verilmemesine rağmen saldırıların arttığını, özellikle de
silahların kullanıldığını, Cemaat varlığının tehdit noktasına gelindiğini bu
nedenle direnmekten başka çarenin olmadığını görünce, arkadaşlarıyla da gerekli
istişareyi yaptıktan sonra Cemaat olarak savunma kararı aldı.
Artık Cemaat için yeni bir süreç başlamış oluyordu. Yeni ve zorlu bir süreç…
Cemaat, kendisine tahmil edilen silahlı bir çatışmaya girecekti. Ne kadar
süreceği, beraberinde neleri getireceği, neticesinin ne olacağı bilinmemekle
birlikte, her türlü zorluğu göze almak gerekirdi. Çatışmalar, Cemaatin birçok
alandaki eleman ve sorumlularının deşifre olmasını da beraberinde getirecekti.
Elbette Kemalist Rejim de bu durumlar karşısında boş durmayacak, Cemaate
yönelecekti.
Şehid Rehber, tüm bunların hesabını yaparak; 1991 yılına kadar evi Diyarbakır’da
iken ve görüştüğü arkadaşlar tarafından bilinip, orada onlar ile görüşmelerini
yaparken, Diyarbakır’dan çıktı ve artık gözlerden uzak, herkesin rahatlıkla
ulaşamayacağı bir şekilde gizlendi. Kaba tabiriyle; piyasadan çekilip, yer
altına indi. Artık her bölgeden, sınırlı sayıdaki üst düzey sorumlu arkadaşlarla
görüşmeye ve bunların dışında kimsenin bilmediği gizli ve emin evlerde kalmaya
başladı. Şehid Rehber, 1991 yılında Diyarbakır’dan ayrılıp Mardin’e gitti.
PKK’nin Cemaate yönelik saldırılarının o zaman Mardin’in ilçeleri olan İdil,
Nusaybin, Kızıltepe ve Cizre’de yoğun olması, Mardin ilinin güvenlik açısından
yerleşmeye uygun olması, çalışmaların en yoğun olduğu Batman ve Diyarbakır’a
yakın olması ve bölgedeki diğer yerlerle ulaşımının kolay olması O’nun oraya
yönelmesine sebebiyet vermiştir. Olay mahallinde bulunup yapılacak eylem ve
faaliyetlere bizzat müdahale etmek istiyordu.
Mardin’e yerleşmeden önce Midyat, Nusaybin ve Botan bölgesinde aylarca güvenliği
sağlanmış evlerde kalarak o alanın faaliyetlerini yönlendirip örgütlemesini
bilfiil organize ediyordu.
Bu arada Diyarbakır’daki İlim kitabevi, söz konusu gelişmeler üzerine tasfiye
edildi. Çünkü hem orada kalan ve hem de gelip gidenler risk altındaydı.
Kapanmamış olsa, gerek rejim güçleri ve gerekse PKK elemanları tarafından oraya
gelip gidenlere yönelik operasyon ve eylemler gerçekleştirilebilirdi. Nitekim
Kemalist Rejim de polis ve istihbarat birimleri kitabevini sürekli olarak takip
altında tutuyor, gidip gelenleri taciz ediyordu. Netice itibariyle ilim kitabevi,
güvenlik sebebiyle 1992 yılının başında tasfiye edildi ve böylece 8 yıllık bir
hizmet sürecinden sonra kapandı.
M.S. adlı Cemaat mensubu bu konuyla ilgili şunları söylüyor: “PKK ile sopalı
çatışmalarımız 1989’larda başlamıştı. Şehid Rehber bu arada Diyarbakır’da kalıp
evi belli idi. Her ne kadar fazla kimseye görünmese de gittiği şehirlerde az
sayıda da olsa arkadaşlardan onu görenler vardı. Ama 1991 yılı Mayıs ayında
İdil’de Molla Sabri ve eşi (Xeyriye) PKK’lilerce evlerinde silahla taranıp Şehid
edilince, artık Şehid Rehber emin evler dışında ve her şehirden üç–beş kişi
dışında kimse ile görüşmeyip, ek tedbirler almaya başladı. Midyat’ta daha
önceden ayarladığımız ve restorasyonunu henüz yapmadığımız çok eski ve
oturulamaz vaziyette olan taş yapımı bir ev vardı. Onunla birlikte o eve gittik.
Bu gidişimiz, yukarıda bahsettiğim İdil Şehidlerinin taziyelerinden kısa bir
müddet sonraydı. Eve gideceğiz ama ev eşyası namına bir tabak, kaşık dahi yok.
Dolayısıyla Şehid Seyyid Hüseyin’in evine gittik. Gideceğimiz evin durumunu
sorduk, bir süreliğine oturulabilir mi diye sorduğumuzda, Seyyid ısrarla:
“Olmaz, ne suyu, ne doğru dürüst bir tuvaleti, ne banyosu ve ne de oturulabilir
bir odası var” deyip bizi vazgeçirmeye çalıştı. Ama Şehid Rehber aldırmadı ve:
“Bir şey olmaz, Allah’ın izniyle gideceğiz ve hesap et ki bir sığınakta
kalacağız” deyip ona da bazı görevler düşeceğini söyledi. Şehid Seyyid
Hüseyin bu ısrar karşısında: “Ben bunu kabullenemiyorum. Ben kendi evimde rahat
bir şekilde oturup yatacağım, siz gidip o harabe yerde kalacaksınız” diyerek
kendini tutamayıp ağladı. Şehid Rehber ona: “Git bize üç beş tane battaniye bir
piknik tüpü, iki kişilik kap, kacak, kuyudan su çekmek için ipli kova vs. al ve
kimsenin fark etmeyeceği şekilde akşam namazından sonra o eve götür” dedi. Ş. Seyyid Hüseyin söylenenleri yapıp akşam geldi. Sonra üçümüz o akşam Midyat’ın
tepelik mahallelerinden birinde olan evimize gittik. Gittiğimizde Seyyid’e hak
verdik çünkü ev yıllardır terk edilmiş halde, önceki sahibi batıya gitmiş ve o
zamandan beri öylece kalmış, içi toz, kuş pislikleri vs. doluydu. Şehid Seyyid
Hüseyin ile bir odasını temizlemeye başladık. Kimseye görünmeden ve ses
çıkarmadan çalışıyorduk. Tabi ki evin içinde su şebekesi falan yoktu. Avluda bir
kuyusu vardı. Yatsıdan sonra, ertesi güne yetecek kadar kuyudan su çekip plastik
bidonlara koyuyorduk ve kimse bizi görmesin diye gündüzleri dışarı çıkmıyorduk.
Tuvaleti de avluda idi. Bunun iyi tarafı avlunun ortasında değil, komşuların
arka duvarına bitişik idi ve çoğunlukla abdest ihtiyacımızı akşam gidermeye
çalışıyorduk ki gündüz yan komşulardan birileri o ara dama çıktığında bizi
görmesinler diye. Bu tedbirleri alıyorduk çünkü başka şekilde bu evde
kalınmazdı, aynı zamanda aile falan yoktu, bu yüzden görenler şüphelenirlerdi,
neden bu şekilde kalıyorlar, kim bunlar derlerdi ve piyasada konuşulurdu. Bu
yüzden dikkat çekmemeliydik. Şehid Rehber ile beraber bu şekilde bu evde
yaklaşık bir ay kadar kaldık. Ve Şehid Rehber gece–gündüz çalıştı. Yanında bir
sürü doküman vardı. Bu dokümanlar daha önce Cemaat tabanından peyderpey
gelmişti. PKK’liler ile ilgili bilgiler de vardı. Şehid Rehber bunlar üzerinde
uzun uzun çalıştı. Biz bu eve giderken bunları iki çanta halinde beraberimizde
götürmüştük.”
Ş.Y. adlı Cemaat mensubu bu konuda şunları söylemektedir: “Şehid Rehber
Mardin’e yeni geldiğinde, daha önceden öğrenci evi olarak kullandığımız ancak
çok döküldüğü için terk ettiğimiz ve sadece iki odası kullanılabilen evi bir
müddet kullandı. Kar yağdığında pencerelere kadar yetişmesine ve ev çok soğuk
olmasına rağmen odada sadece bir elektrik sobası bulunuyordu. Bir müddet sonra
başka bir ev bulundu ve Şehid Rehber oraya taşındı. Çünkü bu ev hem kullanışsız
ve hem de çalışma ortamına uygun değildi. Yeni bulunan ev de yüksek, odaları
düzensiz bisküvi kutuları gibi üst üste dizilmişti. Oraya “Kartal Yuvası” ismini
vermiştik. Bu arada bazen Batman, Diyarbakır çevrelerine kısa süreliğine gidip
gelse de genelde Mardin’de kalıyordu. Daha sonra üç katlı bir ev bulundu ve
Şehid Rehber oraya yerleştikten sonra ailesini de yanına aldı. 1992 yılının
ikinci yarısıydı.”
M.S. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Şehid Hatip ağabey ile
birlikte, en az üç ailenin kalabileceği ve işlerimizi göze batmadan, rahat
yapabileceğimiz müsait bir ev bulduk. Ev üç katlıydı ve avluluydu. Avlusu
dışarıdan görünmüyordu ve girişi de diğer evler tarafından görünmüyordu. Ailesi
en üst kattaydı. Diğer iki kat da çalışma yeri olarak ayarlandı. Bu eve sürekli
Cemaat merkezi ile irtibatlı ve üst sorumlu düzeyindeki arkadaşlar gelir ve bir
müddet orada kalarak yapacakları çalışmaları Şehid Rehber ile müzakere
ederlerdi. Arkadaşların olmadığı gün yoktu.”
M.C. adlı Cemaat mensubu bu konuda şu bilgileri aktarmaktadır: “1992’nin
Ağustos ayında Şehid Selahaddin Ürük ağabey Diyarbakır’da yapılan bir
operasyonda yakalanmıştı. Bu tarihten önce de Şehid Rehber ile Mardin’de
görüşmüştük. Ama evi halen Diyarbakır’da idi. Diyarbakır’dan önce 1992’nin kış
aylarında Batman’da Cevzet’in evinde bir süre kalmıştı. Mardin’e gittikten sonra
orada 1995’in Kasım ayına kadar kaldı. Ancak 1993’ün baharında birkaç aylığına
Bismil yöresinde bir köyde kaldı ve orada görme ihtiyacı duyduğu birçok
arkadaşla görüştü.”
Ş.Y. adlı Cemaat mensubu şöyle bir anıyı aktarmaktadır: “Şehid Rehber’in,
ailesiyle birlikte Mardin’de bulunduğu dönemdi. Nusaybin’de operasyonlar
yapılmakta ve bununla bağlantılı olarak Mardin genelinde operasyonların çapı
genişletilmişti. Bu nedenle kaldığımız evlerde gece nöbet tutuyorduk. Hatta gece
başlayınca evdeki her arkadaş mutlaka silahını kuşanırdı. Bir gün yine akşam
namazını kıldık ve yemek yemeye başladık. Tam bu esnada ben nöbet tutmak için
kalkmak istedim. Arkadaşlar; “henüz erkendir, gel yemek yiyelim sonra nöbete
gidersin” dediler. Genelde operasyonlar gece yapılıyordu. Bu nedenle gece nöbet
tutuyorduk. Meğerse bu esnada evimizin bulunduğu sokak ve çevresi özel harekat
polisleriyle dolmuştu. Ve bize yönelik yaptıkları operasyonlar çerçevesinde bir
eve baskın yapılmıştı. Dakikalar farkı ile haberimiz olmamış ve görmemiştik.
Gece geç saatte operasyonlarla ilgili haber almak için tanınmayan bir arkadaşın
evine gittim. Yeni haberleri sorunca bulunduğumuz evin sokağını tarif ederek
“ben akşam namazından sonra o sokaktan gelirken sokağın özel harekat
polislerince sarıldığını gördüm, her halde oralarda olay olmuştu” diye söyledi.
Eğer yanlışlıkla bizim kapımız vurulsaydı herhalde çok farklı şeyler
yaşanacaktı.”
Devam edecek...
|