O (SAV); CESUR, KARARLI VE AKTİF İDİ
Allah’ın adıyla !
Rasulullah (sav), son derece cesur ve kararlı idi. İslam’ı tebliğ ederken hiç kimsenin sözlü veya fiili tehdit yada saldırılarından menfi etkilenmemiş, Allah’ın (cc) kendisine emrettiği şekilde davetini sürdürmüştür. Müşriklerin batıl inançlarını reddetmiş, cehaletten ibaret olan adetlerine karşı çıkmış, ilah dedikleri putlarını yermiştir. Bununla birlikte, onların yaptıkları kötülükleri, İslam ve Müslümanlar aleyhine kurdukları tuzakları hiç çekinmeden deşifre etmiştir. Korkunun zirveye ulaştığı ölümün en yakın hissedildiği sıcak savaş anında bile düşman karşısında sebat etmiş, etrafındakilerin yanından dağıldığı anlar olmuşsa da kendisi meydanı hiç terk etmemiştir. Bir işe karar verdiği zaman ise onu yapmış ve hiçbir engeli tanımamıştır.
Hicretin 8. yılında yapılan Huneyn savaşına 10 bin dolayında Müslüman iştirak etmişti. Huneyn denen vadiye geldiklerinde, vadinin iki tarafına yerleşip tuzak kuran düşmanların amansız saldırılarına maruz kalınca, Müslümanlar dağıldılar ve her biri bir tarafa kaçıştı. Rasulullah (sav) ise meydanı terk etmedi, bir yandan çarpışmaya devam ediyor, diğer yandan yüksek sesle Müslümanlara seslenip geri dönmelerini istiyordu. Müslümanlar beklemedikleri ani saldırı karşısında öylesine şok olmuşlardı ki, o büyük kalabalık topluluktan, Rasulullah’ın (sav) etrafında sadece 100 kadar kişi kalmıştı. Rasulullah (sav) dağılıp kaçışan Müslümanlara : “Nereye gidiyorsunuz ey insanlar! Ey Muhacirler! Ey Ensar! Ey Allah’ın kulları! Ben Rasulullah’ım, ben Muhammed b. Abdullah’ım, Allah’ın kulu ve Resulüyüm, bana doğru gelin” diye sesleniyor ve onları meydana geri gelmeye davet ediyordu. (İbni İshak, İbni Hişam)
Abdullah b. Ömer: “Rasulullah’tan (sav) daha cesur bir kimse görmedim” demiştir. (İbni Sa’d)
Kureyş Müşriklerinin gençleri, ellerinde kılıç olduğu halde Rasulullah’ın (sav) evini kuşatmış ve içerden çıkar çıkmaz hep birlikte üzerine atılıp kılıçtan geçirmeye hazırlanmışlardı. Bu duruma rağmen Rasulullah (sav) hiç korkmadan evinin kapısını açmış ve avucuna aldığı toprağı, evini kuşatan müşriklerin başlarına saçmış ve Yasin suresinin baş tarafından 9 ayet okuyarak aralarından çıkıp gitmiştir. (İbni İshak, İbni Hişam)
Enes b. Malik : “Rasulullah (sav) insanların en güzeli, en cömerdi ve en şecaatlisi idi. Medine'de bir feryat, korkulu bir hal oldu mu, Peygamber (sav) hemen Ebu Talha'nın Mendub diye anılan atını emaneten alıp üzerine atlar, feryadın geldiği yere yetişirdi. Hiçbir feryat ve imdat sesi duyulmazdı ki, Mendub'un oraya birdeniz gibi, su gibi revan olduğunu görmeyelim! Halbuki o çok yavaş ve ağır yürüyen bir attı. Bir gece Medineliler bir feryat işitip korkmuşlar, hemen sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi. Rasulullah (sav) ise onları geride bırakarak ilerlemiş, sesin geldiği yere yetişmiş, durumu inceleyip dönerken halk ile karşılaşmıştı. Kendisi Ebu Talha'nın çıplak atının üzerinde kılıcı boynunda asılı bulunuyor ve: ‘Hiç korkmayınız! Hiç korkmayınız’ buyuruyordu” demiştir. (İbni Sa’d)
Hz. Ali (kv) : “Bedir savaşı günü müşriklerin saflarına Peygamberimizden (sav) daha yakın bir kimse bulunmadığını” bildirmiştir. (İbni Sa’d)
Mikdad b. Amr da Peygamberimizin (sav) Uhud savaşındaki cesaret ve sebatını anlatırken: “Kendisini hak din ve kitapla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; düşmanın saldırıları karşısında Rasulullah’ın (sav) bir karış bile gerilediğini görmedim! Ashabından bir kısmı bir kere onun yanında toplandılar, bir kere de onun yanından dağıldılar. Rasulullah’ın (sav) arada sırada ayakta dikilerek düşmanı geriletecek derecede yayıyla ok ya da taş attığını görmüşümdür! Rasulullah (sav) tıpkı askeri bir birlik gibi sebat etmekte, yerinden ayrılmamakta idi” demiştir. (Vakıdi)
Rasulullah (sav); İslam daveti konusunda hiç pasif davranmamış, şartlar ne kadar ağır olursa olsun pasif tutum takınmamıştır. Gerek sözlü ve gerekse fiili faaliyetleriyle sürekli İslam düşmanlarının birkaç adım önünde olmuştur. İslam düşmanlarının yaptıkları ve gelişen olaylar karşısında sürekli sürükleyen olmuş, hiçbir zaman sürüklenen duruma düşmemiştir. Bundan dolayı hep gündem olmuş, gündemi oluşturmuş ve ömrünün sonuna kadar gündemden düşmemiştir.
İslam davası, ilahi ve ulvi bir davadır. Cesur, kararlı ve aktif davetçiler ister. Cesur olmayan kişiler, İslam davasını omuzlayamazlar. Düşmanın tehditlerinden ve saldırılarından menfi etkilenirler, maruz kaldıklarında ise ya davayı bırakırlar, ya düşmana hiçbir tesiri olmayan çok pasif bir tutum içine girerler veya düşmanın istediği tavizleri vererek davayı, istikamet kaybetmesine vesile olacak yöntemlerle sürdürmeye çalışırlar. Hiçbir zaman sürükleyen olamazlar ve bu halleriyle her zaman sürüklenen olurlar. Netice itibariyle, dava bunların eliyle aslından kopar, İslam davası olmaktan çıkar.
Bu nedenle; Müslüman davetçiler, her hal ve şartta İslam davası için cesur, kararlı ve aktif olmalıdırlar. Ancak cesaretin, tedbirden yoksun, tehlike ve zararları görmeyecek kadar korkuyu tanımamak olmadığının bilinmesi gerekir.
Allah’a emanet olun.
M. ALİ NUR