Allah’ın
adıyla!
MUHBİRLEŞTİRİLENLERİN POLİS VE JİTEME BAĞLI KALMALARI İÇİN UYGULANAN
YÖNTEMLER
OLAY VE EYLEMLERE BULAŞTIRMA
Polis
ve jitem; muhbirleştirdiği kişileri, bir yandan kendi çirkin ve kirli işlerinde
kullanmak, diğer yandan geri dönülmez bir noktaya getirip bağlı ve bağımlı
kalmalarını sağlamak için insanlık dışı pek çok olay, eylem ve suçlara
bulaştırır. Bu insanlık dışı kirli olay ve eylemlere bulaşan muhbirler, bir
yandan ahlaki ve manevi olarak tamamen çöktükleri, kişiliklerini tamamen
yitirdikleri, diğer yandan geri dönülmez bir noktaya geldiklerini düşündükleri
için, artık sadık birer köle gibi hareket etmekte, verilen görevleri
sorgulamadan ve neticesini düşünmeden yerine getirmekte, suyun üzerindeki
çer-çöp gibi oraya, buraya savrulmaktadırlar. Neticede ise, polis ve jitemin
elinde, her türlü pis işlerde kullanılan birer maşa görevini görmektedirler.
Halinden memnun olmayan, pişman olan, girdiği bu kötü yoldan dönmek isteyenler,
kullanıldıkları insanlık dışı kirli olay ve eylemleri karşılarında birer tehdit
olarak görmekte, ısrar etmeleri halinde canlarından dahi olabileceklerinin
korkusuyla bu düşüncelerini içlerine atmakta ve sadık köle olarak kalmaya devam
etmektedirler.
Muhbirleştirilen Murat Kurtboğan, Bitlis cezaevinde olduğu dönemde, tutukluluk
haline rağmen Hizbullah Cemaatine mensup olan Molla Ğıyaseddin’e yönelik
kullanıldığı bir eylem hakkında şunları söylüyor: “Polis Ahmet ve Hakan
yanlarında PKK itirafçısı olduğunu öğrendiğim Nurettin isimli şahısla beraber
cezaevinde yanıma ziyarete geldiler. Bana amirlerin molla Gıyasettin’in
öldürülmesi doğrultusunda talimat verdiğini ve bu eylemin gerçekleştirileceğini
söyledi. Sonra ertesi günü polis Ahmet, Hakan ve PKK itirafçısı olduğunu
öğrendiğim Nurettin, beni cezaevine gelerek aldılar. Doğan marka bir arabayla
beraber Bitlis cezaevinden ayrıldıktan sonra Tatvan’a doğru yol aldık. Tatvan’a
vardığımızda saat akşamüzeri 5’i gösteriyordu. Daha sonra Tatvan’da sahil boyu
üzerinde bir lokantada akşam yemeğini yedikten sonra molla Gıyasettin’e eylem
yapacağımız yere yaklaşık 300-400 metre uzaklıktaki bir yere doğru yol almaya
başladık. Eylemin yapılacağı yere yakın bir yerde arabayı park ettikten sonra
polis Hakan daha önceden bana ve Nurettin’e anlatmış olduğu eylem hakkındaki
bilgileri tekrar ederekten eylem esnasında yapmamız gerekenleri, eylem yerinde
olabilecek gelişmelerin doğrultusunda ne şekilde hareket edeceğimizi tekrar
anlattı. Bizim anladığımızdan emin olduktan sonra ve onayımızı aldıktan sonra 9
mm astım marka 2 silahı benle Nurettin’e vererek göreve başlamamız talimatını
verdi. Bunun üzerine ben ile Nurettin yanlarımıza silahlarımızı alarak arabadan
çıktık ve olayın gerçekleşeceği mahalle gittik. O sırada saat akşam 18.30,
19:00’ı gösteriyordu. Sokaktan molla Gıyasettin’in gelmesini bekliyorduk. Molla
Gıyasettin Ramazan ayı olduğu için teravih namazı dönüşünde yalnız başına eve
gelirken bulunduğumuz sokağa geldi. Daha sonra Nurettin arkasından, ben de
önünden olmak üzere molla Gıyasettin’i çapraz ateşe tutarak orada öldürdük. Daha
sonra olay yerinden polisin bizi beklediği noktaya doğru hızla koşup uzaklaştık.
Daha sonra polisle beraber araca binerek olay yerinden uzaklaşıp Bitlis’e doğru
yola çıktık ve beni tekrar cezaevine bıraktılar….”
Aynı Murat Kurtboğan, cezaevinden çıktıktan ve Mersin’e yerleştikten sonra
katıldığı bir başka eylem hakkında şunları söylüyor: “Ertuğrul ve diğer bir
polis memuru olduğu halde Özer bize ülke genelinde PKK tarafından
gerçekleştirilen intihar saldırılarından ve yapmış oldukları bombalı
saldırılardan ve umuma açık yerlerde yapmış oldukları katliamlardan bahsettikten
sonra aynı şekilde PKK’nin bir bayan militanının Adana’da intihar saldırısı
gerçekleştirdiğini, buna mukabil birkaç polis memurunun şehit olduğunu ve aynı
şekilde Cumhuriyet bayramı öncesinde PKK’nin Mersin’de biri bayan, biri erkek 2
kişiyle buna benzer bir eylemi gerçekleştireceği istihbaratı aldıklarını ve bu
iki kişinin adreslerinin tespit edildiğini ve bunların infazlarının
gerçekleştirileceğini söyledi. Biz talimatlar üzerine o gün orada bekledik. O
gün akşamleyin saat 19:30-20:00 civarı Ertuğrul, Özer ve ismini şu anda
hatırlamadığım bir polis memuru ile beraber doğan marka, gri renkli bir arabayla
polis evinden yola çıkıp Mersin halkkent semtine doğru yol aldık. Mersin
halkkent semtine geldiğimiz vakit ki o sıralar Mersin halkkent siteleri
konutları Belediye tarafından yapılmış olup yaklaşık 8-10 bin konuta sahip idi
ve bu konutların o zaman tarihi itibariyle yaklaşık yüzde 80-85’i henüz
kullanılmıyor ve buna mukabil çevre düzenlemesi ve çevre aydınlatılması
yapılmadığı için ıssız bir yer görünümünü muhafaza ediyordu. Biz polis
memurlarıyla beraber gidip o blokların bulunduğu ıssız ve karanlık bir yerde
arabayı park ettikten sonra polis Özer polis evinde bize anlatmış olduğu planı
tekrarlayıp eylem esnasında yapmamız gereken şeyleri tekrar ettikten sonra bu
iki şahsı beklemeye başladık. Saat takriben 22:00-22:30 civarında biri bayan iki
kişinin bulunduğumuz istikamete doğru gelmekte olduklarını gördük. Polis Özer
bunun üzerine eylemi gerçekleştireceğimiz kişilerin bunlar olduğunu söyledi.
Daha sonra bu iki kişi bizi geçerek arabadan uzaklaşmaya başladılar. Bizden
yaklaşık 100-150 metre uzaklaşmışlardı ki ben ve Ertuğrul, polis Özer’in
talimatı üzerine silahlarımızı alıp arabadan çıktık ve hızlı adımlarla onlara
doğru gitmeye başladık. Onlara yaklaşık 15-20 metre kala koşar adımlarla
silahlarımızı çekip Ertuğrul bayana, ben de erkeğe ateş etmeye başladık
arkalarından. Bayan olduğu yerde düşüp ölürken, erkek yaralandığı halde koşmaya
başladı. Ben ona ateş ederek onu kovalamaya başladım. Kadının öldüğü yerden
takriben 30-35 metre uzaklıkta kendisini de öldürdükten sonra ben ile Ertuğrul
olay yerinden polisin bizi beklediği Serinevler çıkışına doğru koşmaya başladık.
Serinevlere vardığımızda polisin bizi beklemekte olduğunu gördük. Orada
aracımıza binerek hızla uzaklaştık ve polisevine gittik…”
Daha önce ismi sıkça geçen Ali Haydar Kaya, katıldığı olay ve eylemler hakkında
şunları söylüyor: “Ve yine Erdal Başkan’ın talimatı ile Silvan belediyesinde
çalışan Salahattin Yeşilırmak isimli bir şahsı tehdit ettim, polis bana cemaatin
kullanmış olduğu dili kullan dedi. Ben de telefon açıp cemaatin
kullanmış-kullanabileceği bir dille tehdit edip gerçek ismimi verdim. Daha sonra
Salahattin Yeşilırmak isimli şahıs babamı çarşıda görmüş ve oğlun tarafından
tehdit ediliyorum demişti. Babam onu yanıma getirmiş ve ben ona, ben hiç tehdit
etsem gerçek ismimi verir miyim? Deyip kendimi savunmuştum. Tehdit telefonun
gayesi; Tekel mahallesinde polislerin roketlenmiş olan bir panzerinden dolayı
sorumlu tutuluyordu. Olay Salahattin Yeşilırmak’ın evinin civarında olduğu için
kendisini sorumlu görüyorlardı. Aynı şekilde lisenin yanında bulunan Rauf Orakçı
isimli, milli eğitimde çalışan uzun boylu zayıf bir şahsı da tehdit etmem
söylenmişti. Yine aynı şekilde cemaatin üslubunu kullanıp onu tehdit etmiştim.
Ve bu telefonun da gayesi; mescit mahallesinde bulunan polis karakoluna yapılmış
olan bir roketli saldırıdan dolayı yine onu sorumlu tutuyorlardı. Ve bu
Salahattin Yeşilırmak ile Rauf Orakçı Silvan’da gerçekten PKK’lı olarak bilinen
insanlardı. Ayrıca yine bir gece bizim semtimizde bulunan içkici Mustafa
Kaydu’ya ait bir dükkâna saldırıp onu ve müşterilerini dövmemizi Erdal Başkan
bana talimat olarak verdi. Ve bu olayda ben abim Abdullah Kaya ve kardeşim
Muhyettin Kaya beraber hareket etmiştik. Mustafa Kaydu ve müşterisi Henoyé Sekno
isimli bir şahsı dövüp hastanelik etmiştik….”
Ali Haydar Kaya’nın katıldığı olay ve eylemler çoktur. Hem polis ve hem de jitem
ile çalışan Ali Haydar, pek çok insanlık dışı kirli ve çirkin olayda kullanıldı.
Bunlardan birkaç tanesini özet halinde verecek olursak; Ali Haydar Kaya’nın
da içinde bulunduğu JİTEM elemanları, yaptıkları bir yol kontrolünde, Elazığlı
olup Fırat Üniversitesinde okuyan bir genci şüphelidir diye yolculuk yaptığı
otobüsten indiriyorlar. Askeri karakola götürüp iki gün boyunca işkence
yapıyorlar ancak herhangi yasadışı bir durumunu tespit etmiyorlar. Fakat bu
işkencelere dayanamayan genç ellerinde ölür. Ancak gözü dönmüş caniler, bu
gencin ölüsünü bile rahat bırakmayıp fitnelerine malzeme yapıyorlar.
PKK-Hizbullah çatışmasını alevlendirmek için bu cesedi aynı günün akşamında bir
battaniyeye sarıp Silvan yakınlarındaki bir tepeye bırakıyorlar. Gece vakti, PKK
baskın yapmış gibi o tepeden şehre doğru ateş ediyorlar. Bu arada, bir yandan
ölen gencin cesedine roketatarla ateş edip iyice tahrip ediyorlar ve tabi
işkence izlerini de kaybetmeye çalışıyorlar. Öte yandan Silvan itfaiyesinde
bekçilik yapan Hizbullah’a sempatizan bir şahsı vurarak şehit ediyorlar. Bu
olaya PKK’nın şehir baskını süsü vererek bir taşla iki kuş vuruyorlar.
Ellerindeki cesedi, PKK’nın şehir baskınında polisle çatışıp öldürülen PKK’li
diye gösterirken, Hizbullah sempatizanı bekçiyi de PKK kurşunlarıyla vuruldu
diye gösteriyorlar.
Başka bir olay şöyledir; Ali Haydar Kaya ve bazı JİTEM elemanları, PKK’li
görüntüsü vererek, Garısiye köy yolu üzerinde pusu kuruyorlar ve traktör
üzerinde gelen M.Şirin Demirdağ adlı Müslümanı tarayarak şehit ediyorlar. Aynı
şekilde yine bu şer ekibi, Şıfkat köy yolu üzerinde pusu kurarak, hayvanlarıyla
işten gelen Yunus ve Şükrü adlı Müslümanları tarayarak şehit ediyorlar.
Başka bir tanesi; JİTEM, ölüm listesine aldığı Hacı Nimet isimli Hazro’nun bir
köyünde ikamet eden yaşlı bir şahsı takibe alıyor. Hacı Nimet’in köyden çıktığı
istihbaratını alan JİTEM elemanları, 20 km’lik bir aralıkta karayolunun iki
tarafını kapatıyorlar ve her iki noktadan da arabaların geçişini engelliyorlar.
O esnada Hacı Nimet’in içinde bulunduğu araba kontrol noktasına yanaşınca,
sadece onun içinde bulunduğu arabanın geçmesine izin veriyorlar. Birkaç
kilometre ötede bulunan Jandarma karakolunun yakınlarına vardıklarında JİTEM
elemanları tarafından durduruluyorlar. JİTEM elemanları, Hacı Nimet ve yanında
bulunan iki kişiyi karakolun yakınında bulunan bir tarlaya götürüyorlar. Bu üç
kişi, tarlanın içinde JİTEM’in emri ile bizzat Ali Haydar Kaya tarafından
taranarak öldürülüyor.
Yine; Silvan’ın bir köyünden olup, PKK’ye katılan ve dağa çıkan bir gencin
ailesi sürekli köyün yakınında bulunan jandarma karakolu tarafından
sıkıştırılıyor. Karakol komutanı, gencin ailesine, çocuklarını getirip kendisine
teslim etmeleri halinde sahip çıkacağını, fazla hapis cezası almaması hatta
gerekirse hapse hiç girmemesi için yardımcı olacağını söyleyerek aileyi ikna
ediyor. Aile, bir yolla dağda bulunan çocuğuna ulaşıp, onu ikna ediyor ve dağdan
indiriyor. Genç, amcası ile birlikte karakola gidince, karakol komutanı her
ikisini de gözaltına alıyor. JİTEM’in kontrolündeki bu karakolda hazır bulunan
Ali Haydar Kaya ve arkadaşları genci işkence ile öldürüyorlar. Gencin ölümü
üzerine sağ kalan amcasının kendi hesaplarını bozacağını düşünerek, gencin
amcasını da öldürüyorlar. Her ikisinin cesedini bir arabaya yükleyip, karakolun
uzağında bulunan bir dereye atıyorlar.
Allah’a emanet olun.
M. ALİ NUR |