Allah’ın
adıyla!
HİZBULLAH CEMAATİNE KARŞI UYGULANAN YÖNTEMLER
MÜSLÜMAN GÖRÜNTÜ ALTINDA, CEMAATİ BÖLGE DIŞINDAKİ İSLAMİ KESİMLERE KÖTÜ TANITMAK
VE BÖYLECE MADDİ–MANEVİ HER TÜRLÜ DESTEK VE İRTİBATI KESMEYE ÇALIŞMAK
Polis
ve jitemin, Hizbullah Cemaatine yönelik yaptığı sistemli çalışma ve uyguladığı
yöntemlerden biri, onunla diğer İslami yapılar arasındaki her türlü irtibatı ve
dolayısıyla maddi–manevi her türlü yardımlaşmayı kesmek ve buna engel olmaktır.
Çünkü laik Kemalist Rejim, İslam’ı ve Müslümanları kendisi için tehdit unsuru
olarak algıladığından ve buna bağlı olarak Müslümanları potansiyel suçlu
gördüğünden, aralarındaki birlik ve beraberlikten son derece ürkmekte, korkmakta
ve çekinmektedir. Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği, hele hele aynı
çatı altında birleşmelerini, kendisi açısından içteki düşmanın büyük bir güç
haline gelmesi olarak değerlendirmekte ve bunu, rejim için büyük bir tehlike
olarak görüp ne pahasına olursa olsun, önüne geçmeye, buna yönelik tedbirler
geliştirmeye çalışmaktadır. Bunu icra eden en önemli ayaklardan biri de elbette
ki istihbarat birimleri ve kolluk kuvvetleridir. Onun için polis ve jitem, bu
konuda önemli roller üstlenmişlerdir.
Bu açıdan polis ve jitem; muhbirler, işbirlikçiler, kendileriyle gönüllü olarak
çalışanlar ve dolaylı olarak kullandıkları insanlar vasıtasıyla, Hizbullah
Cemaati ile diğer İslami yapılar arasındaki her türlü irtibatı kesip aralarına
mesafe koymak için programlı, sistemli ve bilinçli bir şekilde çalışmalar
yürütmüşlerdir ve halen de yürütmektedirler.
Bu insanları, Müslüman görüntü altında özellikle Türkiye’nin batı illerindeki
İslami kesimlere yönlendirerek, sanki Hizbullah Cemaatinin eski bir elemanı olup
sonradan ayrılmış veya Hizbullah Cemaatinin elemanlarını çok yakından tanıyor ve
onlarla yakından ilişkiliymiş gibi gösterip Cemaatin sorumluları ve faaliyetleri
aleyhinde konuşturup karalamaya ve kötü göstermeye, böylece onların kafasında
Cemaat hakkında menfi düşüncelerin ve şüphelerin oluşmasına çalıştılar ve halen
de çalışmaktadırlar.
Bu yönde batı illerinde gitmedikleri kesim ve Cemaat aleyhinde çalışma
yapmadıkları yer bırakmadılar. Hedef; Hizbullah Cemaatini, bölge dışındaki
İslami kesimlere kötü tanıtmak ve böylece maddi–manevi her türlü irtibatı ve
desteği kesmek.
Muhbirleştirildikten sonra, süreç içinde hem polis ve hem de jitem içinde aktif
görevler alan M. Y. , konu ile ilgili verdiği bilgilerin bir bölümünde şunları
söylemektedir: “Bu süre zarfında Cemaate yönelik bir sürü faaliyetlerimiz
oldu. Tabi bundaki hedefimiz cemaati çökertmekti. Polisin bize vermiş olduğu
talimatlar doğrultusunda sürekli batıya giderdik. Bizim batıya gitmemizin en
büyük nedeni oradaki faaliyetlerdi. Bizim Batı tarafında yaptığımız
propagandalar: özellikle Hizbullah Cemaatini batıda yaşayan İslami çevrelerin
gözünden düşürüp bir Kürt milliyetçi hareketiymiş gibi göstermek, Cemaati
kötüleyip küçük düşürüp insanları Cemaatten uzaklaştırmak ve sempati duymalarına
engel olmaktı. Bunun için bize verilen talimatlar doğrultusunda biz bu görevi
yapardık. Gidip oradaki insanlara bu Cemaatin bir milliyetçi hareket olduğunu
anlatırdık, tanıdıklarımız olsun veya tanımadıklarımıza da tanıdıklarımız
aracığı ile bunları söylerdik. Bu nokta batıdaki Müslümanlar için önemliydi
çünkü bundan hoşlanmıyorlardı.
Bölgede yaptığımız faaliyetler ise; Cemaati sanki ehlibeyt düşmanıymış gibi
gösterip, biz de ehlibeyttenmişiz gibi ve ehlibeyti savunuyormuşuz gibi hareket
edip Cemaatin sorumlu olanları aleyhinde konuşup onları kötülemeye çalışırdık.
Bununla hedefimiz, Cemaatin içerisindeki fertler arasında tartışmalar oluşturma,
itaatsizliğe sevk etme ve bölme meydana getirip Cemaati içerden parçalamaya
yönelikti. Tabi biz bunu yaparken aldığımız talimatlar doğrultusunda yapıyorduk
ve kontrollü bir şekilde yapıyorduk, öyle rastgele yapmıyorduk. ………. “
SÜREKLİ BASKIN VE OPERASYONLARLA CEMAATİ SİNDİRMEYE, TOPLUMU DA ONA YANAŞMAKTAN
KORKUTMAYA ÇALIŞMAK
1995–2000 yılları arasında Hizbullah Cemaatinin üzerine yoğun bir şekilde
gidildi. Kırsal alanda jandarma, şehirlerde polis marifetiyle sürekli baskın ve
operasyonlarda bulunuldu. Bu arada hem polis ve hem de jitem, Cemaat
mensuplarının bazılarını kaçırdı, gizli yerlerde işkencelerden geçirip
sorguladı, bunlardan bazılarını kaybetti, bazılarını sorguladıktan sonra yeni
yakalamış gibi resmi olarak gözaltına aldı ve haklarında tutanak hazırlayıp
cezaevlerine gönderdi. Bunları basın ve yayın organlarına bilinçli olarak
yansıtmadı ancak bölge içinde sistemli bir şekilde yaptığı propagandalarla
halkta endişe oluşturmaya ve Hizbullah Cemaatine yanaşmaktan korkutmaya çalıştı.
1995–2000 yılları arasında, D. Bakır, Batman, Mardin, Bingöl, Adana ve Antep
gibi iller başta olmak üzere bunların ilçe ve köyleri ile diğer yerlerde, her
gün mutlaka bir yerde baskın olmakta, operasyon yapılmakta ve insanlar
yakalanmaktaydı. Cemaat sorumluları yakalanmamak için kaldıkları evleri gizli
bir şekilde tutuyor, görüştükleri elemanların dışında kimseye göstermiyor ve
mahkum hayatı yaşıyorlardı.
Ancak takipler, baskın ve operasyonlar fazlasıyla sıklaşıp artarak yayılmaya
başlayınca, 1997 yılından itibaren Cemaatin üst düzeydeki bütün sorumluları
işlerini ve yerlerini terk edip başka şehirlere gitmek ve orada tanınmadan gizli
bir şekilde yaşamak zorunda kaldılar.
İstihbarat elemanları, Cemaatin sorumlularına ulaşamamanın da verdiği sıkıntı
nedeniyle, takiplerini her alana yaymaya ve yoğunlaştırmaya başladılar. Buna
rağmen istedikleri neticeyi alamayınca hırçınlaşmaya ve Cemaat ile aynen illegal
bir örgüt gibi mücadele etmeye başladılar. Tespit ettikleri en alt düzeydeki
sorumluları bile kaçırdılar, günlerce gizli yerlerde sorguladılar, bazılarını
kaybettiler, bazılarını yeni yakalamış gibi haklarında işlem yapıp savcılığa
sevk ettiler, bazılarını gözaltına alıp sorgularken şehit ettiler.
Cemaatin üst düzey sorumlularının ise, irtibat kurma ihtimali bulunan bütün
akrabaları ve dostlarını takip altına aldılar. Nasıl olsa bir gün bu üst düzey
sorumlular bunlarla irtibata geçer ve o zaman yakalanırlar düşüncesiyle bu
takipleri aylara ve hatta yıllara yaydılar. İşte bu takiplerden birisinin
neticesinde, yıllardır mahkum hayatı yaşayan, yeri tespit edilemeyen ve Cemaatin
önemli bir insanı olan Şehit Cemal Uçar, batıda kalan kayınbabasının evine
uğrayıp oradan ayrıldıktan sonra kaçırılarak gizli bir yerde bir aydan fazla
ağır işkencelerden geçirilip sorgulandı ve ardından yeni yakalanmış gibi
hakkında işlem yapılarak savcılığa sevk edildi, cezaevine gönderildikten sonra
da orada bir gece infaz edilerek intihar süsü verildi.
Netice itibariyle, 2000 öncesi yapılan bu baskın ve operasyonlarla, Hizbullah
Cemaatini sindirmeye ve halkı ona yanaşmaktan korkutmaya çalışıyorlardı.
2000 sonrası ise devlet, polis ve jandarma eliyle 81 ilin tamamında üç yıl
boyunca kesintisiz, yoğun ve ağır bir şekilde Hizbullah Cemaatine yönelik baskın
ve operasyonlarda bulundu. 20. 000’den fazla insanı gözaltına aldı, 10. 000’den
fazlasını cezaevine koydu. Hiçbir kanunun kabul etmeyeceği şekilde ağır
işkenceler altında aylarca süren gözaltı süreci yaşattı.
2000 sonrası bu süreçte ise, Hizbullah Cemaati artık tamamen yok edilmeye ve
tarihten silinmeye çalışıldı. Bu nedenle, T. C. tarihinde şu ana kadar
görülmemiş bir şekilde uygulamalarda bulunuldu. 81 ilin tamamında eş zamanlı
operasyonlar tertip edildi, bu operasyonlar üç yıl boyunca kesintisiz ve yoğun
bir şekilde yapıldı, Ankara’da havuz oluşturulup bütün bilgilerin anında oraya
aktarılması ve anında değerlendirilip yeni baskın ve operasyonlara
dönüştürülmesi sağlandı ki, daha önce bunların hiçbiri yoktu ve uygulaması
görülmemişti.
Allah’a emanet olun.
M. ALİ NUR
|