Allah'ın adıyla!
Laik düzende Müslüman olmak zordur. Müslüman kalabilmek ise çok daha zordur. Güçlü bir iman ve sağlam bir irade gerek. İslami sorumluluğu yerine getirebilmek ve İslam'ı hakkıyla yaşayabilmek için ise, örgütlü olmak şarttır.
Laik düzen; kurulduğu günden bu güne toplumu değiştirme ve dönüştürmeyi hedef edinmiştir. Bu yönde daha ilk yıllarda sosyal hayatın pek çok alanında büyük inkılaplar yapmış, yasalar ve kanunlar çıkarmış, geniş çaplı yasakları devreye koymuştur. Bu yöndeki çabaları günümüze kadar durmamış ve halen her alanda kendisini göstermektedir. Toplumu sadece sosyal boyutu ve şekil itibariyle değil, aynı zamanda manevi boyutu, özü ve inancı itibariyle de değiştirmeye ve dönüştürmeye çalışmaktadır. Çıkardığı yasalar, kanunlar, yönetmelikler vs hep bu doğrultudadır. Eğitim sistemini, kurumların çalışma şekil ve düzenini bu istikamette yapılandırmaktadır.
Toplumun bütün kesimini kendi zihniyetine göre şekillendirmek istemektedir. Aynı inancı paylaşmasını, aynı dünya görüşüne sahip olmasını, aynı anlayışı benimsemesini istemekte, bu doğrultuda toplum içindeki gelenek ve görenekleri, örf ve adetleri, bayramları, törenleri, kutlamaları, kısacası sosyal dokuyu değiştirmeye çalışmakta, bunlar yerine yenilerini yerleştirip zihniyetiyle uyumlu yeni bir doku oluşturmaya ve topluma mal etmeye çalışmaktadır. Topluma kendi zihniyeti doğrultusunda bir tarih anlayışı vermeye çalışmakta, bu tarih anlayışını dayatmaktadır.
Bütün bunları yapmak için, boşluk bırakmayacak şekilde toplum hayatına yönelik her alanda yasalar, kanunlar ve yönetmelikler çıkarıp her kesin bunlara uymasını istemekte, uyulması için ayrıca müeyyideler koymakta ve yargı sistemi vasıtasıyla dayatmada bulunmaktadır. Amaç; yukarıda saydıklarımızın tümü gerçekleşsin ve toplum her yönüyle onların zihniyetlerine göre şekil alsın diye.
Öte yandan; temelden karşı olduğu İslam inancı ve İslami yaşam biçimini toplumdan tamamen silmek, hatta izlerini dahi yok etmek için, gerek yasa ve kanunlarında, gerekse kurumlarında uyguladığı yönetmelik ve teamüllerde katı yasaklara ve engellemelere gitmektedir. İslami hükümleri ve İslami yaşam biçimini her yönüyle yasaklamakta, toplum ile aralarına mesafe koymaya çalışmaktadır.
Hal böyle olunca, Müslüman bireye kendi inancını pratize edip yaşayacak alan kalmamaktadır. Çünkü yaşamın tüm alanlarında laik düzenin dayattığı yaşam şekliyle karşılaşmakta, öte yandan yaşamak istediği İslami yaşam şeklini pratize ettiği zaman yasaklarla, engellemelerle ve dolayısıyla müeyyidelerle karşılaşmaktadır. Laik otorite; herkesi çıkardığı yasa ve kanunlara göre hareket etmeye zorlamakta, bunun bir zorunluluk olduğunu söylemekte ve uymayanları suçlu ilan edip cezai müeyyide uygulamaktadır.
Laik düzende Müslüman olmanın ve hele de Müslüman kalabilmenin zorluğu işte buradadır. Onun için güçlü bir iman ve sağlam bir irade gerek diyoruz. Bir yandan taviz vermeden Allah'ın dinine sımsıkı sarılmanın, diğer yandan kendisine dayatılan gayri İslami yaşam biçimine karşı direnmenin zorluğu...
Eğer bu durunda Müslüman birey, laik düzenin dayattığı yasalar ve kanunlar çerçevesinde hareket eder ve buna karşı hiçbir faaliyet içine girmezse, o zaman sistem çarkındaki bir dişli gibi çarkın dönmesine isteyerek veya istemeyerek katkıda bulunmuş, laik düzenin zaten herkesten istemiş olduğu şekilde hareket etmiş ve böylece sistemin dokusunda yerini almış olur. İsterse iman sahibi olsun, isterse çok namaz kılsın, çok dua etsin, çok zikir etsin ve çok okuyup çok bilgi sahibi olsun, hiç fark etmez. Neticede, amel noktasında ve yaşam şekli açısından sistemin istediklerine uymakta ve sisteme zararlı bir durumda bulunmamaktadır.
İşte bu durumdaki Müslüman birey, bilinçli veya bilinçsiz, istekli veya isteksiz olsun, bir yandan düzenin çarklarının dönmesine katkıda bulunup sistem dokusunda yerini alırken, öte yandan da İslami yaşam biçiminden uzak kalmış, inancının gereğini hakkıyla yerine getirememiş, hele hele İslam davası için hiçbir katkıda bulunmamış olur. Böyle bir bireyde, namaz ve oruç gibi bireysel yaşamla sınırlı ve bir evin duvarları arasına sıkıştırılabilecek İslami izler olsa da, sosyal yaşam açısından olaya bakıldığında, sıradan bir insanla veya hiç imanı olmayan bir ateist ile mukayese edildiğinde, vatandaşlık çerçevesinde laik düzenin bireylerden istemiş olduğu katılım ve katkı noktasında bunlarla hiçbir farkı kalmaz.
Laik düzenin ve İslam'ın iklimleri birbirlerinden tamamen farklıdır. İslam ikliminde hayat bulan bir Müslüman, laik düzen ikliminde hayat bulamaz. Tıpkı belli iklimlerde yetişen bitkiler gibi. Her iklimin ve her mevsimin kendine has bitkileri vardır. Bu yüzden kış mevsiminde sebze yetiştirmek için seracılık yapılmaktadır. Yani suni bir iklim meydana getirip o şekilde sebze yetiştirilmektedir.
Laik düzen ikliminde hayat bulamayan Müslüman, buna rağmen eğer laik düzen iklimine uyarsa, aşılanmış ve dolayısıyla özelliğini yitirmiş bitki gibi, öz kimliğinden uzaklaşır. Eğer öz kimliğini muhafaza etmek, İslami kişiliğinden ödün vermeden yaşamak ve İslam davasına hizmet etmek istiyorsa, diğer yandan da laik düzenin çarklarında bir dişli olmak istemiyorsa, o zaman kendi iklimi olan İslami iklimi oluşturmaya çalışmalı, bu yönde çaba sarf edip faaliyette bulunmalıdır.
Ancak Müslüman, birey olarak yetersiz, güçsüz ve tesirsiz kalır. Bunun için Müslümanlar örgütlü bir güç olmak zorundadırlar. Müslümanlar laik düzende örgütlü olmazlarsa, örgütlü olarak hareket etmezlerse, İslami iklimi oluşturamadıkları ve İslam davasına hizmet edemedikleri gibi, bireysel olarak da İslam'ı rahatlıkla pratize edemezler, aynı zamanda sistemin çarkını döndürmekten de uzak kalamazlar.
Dolayısıyla laik düzende Müslümanlar için; bir yandan kendi İslami kimliklerini koruyabilmenin, diğer yandan İslam davasına hizmet edebilmenin ve öte yandan da laik düzenin sisteminde erimekten ve çarklarında bir dişli olmaktan kurtulabilmenin yolu, örgütlü olmak, örgütlü hareket etmek ve laik düzen iklimine karşılık İslami iklimi oluşturmaya çalışmaktır.
Bu, uhrevi sorumluluğun da yerine getirilmesi demek olur. Müslümanlar, ciddi bir şekilde bu çabalar içinde olurlarsa, bu süreç içinde laik düzenin ikliminden istenilen şekilde kurtulamazlarsa ve kendi iklimlerini tam olarak oluşturamazlarsa dahi, hakikatte laik düzenin sisteminden tamamen uzak ve tamamen İslami bir atmosferdeymiş gibidirler. Çünkü burada önemli olan, İslam'ı yaşamak ve dayatılmaya çalışılan gayri İslami yaşam biçimine karşı da direnmektir, bu istikamette ciddi ve samimi bir şekilde elden gelen çabayı sarf etmektir.
Allah'a emanet olun.
M. ALİ NUR |