Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
DEMOKRATİK MÜCADELE YÖNTEMLERİ ÇARE DEĞİL / M. ALİ NUR
Kemalist rejim, kurulduğundan beri İslami değerler ve Müslümanlar ile aşırı ve ölçüsüz bir şekilde düşmanlık yapmaktadır. İslam’ı toplumdan soyutlamak, İslami yaşantının tüm eserlerini toplum dışına itmek için büyük çaba harcamış ve harcamaktadır. Müslüman halkı İslam dininden ve İslami değerlerden uzaklaştırmak için, dini tekeline almış, istediği formatta sunmaya çalışmıştır. Halifeliğin kaldırılması, kılık ve kıyafet devriminin yapılması, harf devriminin yapılması, tevhid-i tedrisat kanununun çıkarılarak karma eğitimin yasalaştırılması, tekke ve zaviyelerin kaldırılması, cami ve medreselerin asli fonksiyonlarından uzaklaştırılmaya çalışılması, dini cemiyetlerin, partilerin ve faaliyetlerinin yasaklanması… vs hep, İslam’ın toplum dışına itilmesine yönelik yapılmış icraatlardır.
Bunlar karşısında gayretli Müslümanlar da hiç durmamış, sürekli kendi imkânları nispetinde İslami mücadele vermişlerdir.
Her defasında ise Kemalist rejim, Müslümanlara acımasız bir şekilde karşılık vermiş, onlara her türlü baskı ve zulmü uygulamış, ağır işkencelerden geçirerek etkisiz hale getirmiştir.
Kemalist rejimin İslam’a karşı takındığı düşmanca tavır ve şu ana kadar Müslümanlara karşı uyguladığı ağır zulüm ve baskılar, İslami kesimi bir yandan korku çemberine almış, diğer yandan da çoğunu farklı çare arayışlarına sevk etmiştir.
Bu nedenle İslami kesimin bir kısmı farklı yol ve yöntemlere yönelmişlerdir. Bu, bir yandan onları birbirlerinden uzaklaştıran farklı metotlara yöneltmiş, diğer yandan ise onları birbirlerine yabancılaştırmıştır. Aynı zamanda bazılarını, örneği sadece Türkiye’de görülebilen şekillere sokmuştur.
Bunun neticesi olarak İslami kesimin bir kısmı büyüyüp gelişememiş ve marjinal bir hal alarak zaman içinde erimişlerdir. Diğer bir kısmı ise, sürekli olarak illegaliteden legaliteye doğru bir kayış süreci yaşamışlardır. Rejimin de arzuladığı bu kayış, takip ve kontrolü daha çok kolaylaştırmakta ve müdahaleyi daha seri ve etkin kılmaktadır. Bu nedenle rejim, gerek yasalarla ve gerekse pratik uygulamalarla bu kapıyı sürekli açık tutmakta, hatta bu süreci teşvik etmektedir. İllegalitenin ağır şartları tahammül sınırlarını zorlayınca ve rejim de bilinçli ve sistemli olarak bu hususta bir takım imkânlar verince, İslami kesimler kendilerini her gün biraz daha legal alanın içinde buluveriyorlar.
Rejim, her şey gözlerimin önünde olsun, olup bitenleri göreyim, rahatça takip edebileyim, tehlike gördüğümde hemen müdahale edip bertaraf edebileyim diye ortam hazırlarken; İslami kesim de, baskı ve sıkıntılardan kurtulup bir nebze rahat nefes alabilmek ve daha rahat bir ortamda mücadelesini sürdürmek istemektedir. Böylelikle legal alan, iki tarafın da arzu ettiği bir buluşma noktası haline gelmektedir aslında.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var ki; o da, İslami kesimler legal alanda faaliyetlerini yoğunlaştırdıkça sistemin içine daha çok çekilmektedirler. Öte yandan da giderek Demokratik Mücadele Yöntemlerini benimsemeye veya bu yöntemleri, içinde bulundukları şartların bir dayatması olarak görmeye başlamaktadırlar.
Ancak görüldü ki, salt demokratik mücadele yöntemleri Müslümanlar için çare değildir. İktidarı ellerinde bulunduran güçler, hesaplarına gelmediği zaman derhal müdahale eder, muhalif unsurları her ne pahasına olursa olsun sustururlar. Yasalar, kanunlar hepsi kendi ellerinin yapıp uydurduklarıdır. Gerektiği an değiştirirler de, rafa da kaldırırlar.
Cezayir’deki FİS hareketini hatırlayalım. Mısır’daki Müslüman Kardeşler Hareketinin ulaşmış olduğu boyutu ve şu anda içinde bulunduğu hali kıyaslayalım. Pakistan’ın güçlü İslami hareketini ve her defasında seçimlerin süreç ve sonucunun nasıl olduğunu hatırlayalım. Tunus’taki İslami hareketleri ve Demokrasiyi savunduğu halde İslami Yöneliş Hareketi (Nahda) nın lideri Gannuşi’nin akıbetini hatırlayalım. Türkiye’de orduya ters düşen hükümetlerin asla yaşatılmadığını, arkasındaki halk desteği ne olursa olsun mutlaka etkisiz hale getirildiğinin örneği olarak; Menderes’in idamı, Özal’ın derin devletin gizli elleriyle öldürülmesi, Erbakan hükümetinin düşürülmesini anımsayalım…
İslam tarihinden hatırlanacağı üzere; Mekkeli müşrik uluları, Allah’ın Resulüne (sav) hükümdarlık, liderlik, zenginlik gibi bir takım tekliflerde bulunmuş, ancak Resulullah (sav) bunların hiçbirisine yanaşmamıştı. Hâlbuki başta kendisi olmak üzere Müslümanlar çok ağır şartlar altında idiler, ağır işkencelerden geçiriliyorlardı, kendilerini savunacak imkân ve güçleri de yoktu. Bu şartlarda Resulullah (sav), Müslümanların rahat bir nefes alması, zaman kazanmaları, müşriklerin baskı ve saldırılarını kesmesi gibi nedenlerle bu tekliflere sıcak bakabilir, bunlardan yararlanma yoluna gidebilirdi. Fakat O (sav), kıyamete kadar gelecek Müslümanlar için ideal olan İslami Hareket Metodunun pratik örneğini sergiliyor ve yol gösteriyordu.
Bütün bunlar gösteriyor ki Demokratik Mücadele Yöntemleri, yalnız olarak tek başına çare değildir, İslami hareket metoduna da aykırı düşmektedir.
Ancak İslami hareketlerin kumanda merkezini oluşturmamak kaydıyla, İslami hareketlere bağlı, onların bir kolu ve uzantısı olarak faaliyet icra ederse, mevcut günümüz şartlarında buna cevaz verenler vardır. Bu, o zaman İslami hareketlere destek unsuru olarak değerlendirilebilir.
Eğer salt demokratik mücadele yöntemi esas alınırsa, bu haliyle İslami kesim ve İslami hareketler tamamıyla sistem içine çekilir ve kendilerini sistemin çarklarını döndürmekten kurtaramazlar. Kısacası salt demokratik yöntemler, İslami kesimlere bir şey kazandırmadığı gibi, onları daha çok sistemin içine çekmekte ve daha çok taviz vermelerine sebebiyet vermektedir.