| Allah’ın adıyla! Yazıma; Mısırlı Merve Şirbini’nin Almanya’da katledilişini kınayarak ve ailesi ile Müslümanlara taziyelerimi sunarak başlıyorum. Merve; akademik bir çalışma için Almanya’ya gitmiş, orada kocasıyla birlikte ailece kalıyorlardı. Bir gün çocuğunu parka götürmüş, orada salıncağa binen bir gençten ricada bulunup çocuğuna yer vermesini istemiş, ancak örtülü olmasından dolayı kendisine, İslam’a ve Müslümanlara hakaret işitmişti. O da bu olayı mahkemeye taşımıştı. Verilen sembolik cezayı kabul etmeyip bir üst mahkemeye başvuran Merve, mahkeme salonunda polislerin gözleri önünde, şikayetçi olduğu genç tarafından bıçaklanarak katledilmişti. Bu olay Avrupa’da Müslümanlara karşı ne ilkti ve ne de son olacaktır. Daha önce de benzer olaylar yaşanmıştı. Avrupa’da Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılık son yıllarda giderek büyüyor ve devlet politikalarında da kendisini açıktan açığa hissettiriyor. Ancak örtülü bir bayanı devlet kurumlarından birine işe almak gibi bir olayın basın yoluyla reklamını yapmakla, Müslümanlara karşı yaptıkları ayrımcılığı tamamen örtbas edebiliyorlar, hatta unutturabiliyorlar. Merve olayı, Avrupa’da Müslümanlara karşı uygulanan ayırımcı politikaların tipik bir yansımasıdır. Bir gencin bıçağı mahkeme salonuna nasıl soktuğu önemli bir soru olarak karşımızda dururken, bu kadar polisin arasında bir tek kişinin bir bayanı 18 yerinden bıçaklayabilmesi, üstelik kadının kocasını da yaralayabilmesi, bunları yapacak zaman ve ortam bulması da ayrı sorular olarak karşımıza çıkmaktadır. Netice itibariyle Merve şahsında Avrupa, Müslümanlara karşı şüphe götürmeyen bir ayrımcılık içinde olduğunu, demokrasi ve insan hakları konusunda çifte standart uyguladığını göstermiştir. Ancak bu yazıda, Avrupa’nın ayırımcı tavrından ve Merve’nin vahşice katledilişinden başka bir konuya işaret etmek istiyorum ki o da; Müslümanların, yapılan zulüm ve baskılar karşısında birbirlerini sahiplenme ve destek sunmada sergiledikleri tavırdır. Merve olayında gerek Avrupa’daki Müslümanlar olsun, gerekse İslam coğrafyasındaki diğer Müslümanlar olsun, gereken haklı tepkiyi ziyadesiyle verdiler. Tepkisiz kalmak olmazdı. İster bir Müslüman olsun, ister birden çok Müslüman olsun, neticede Müslümanlara yönelik haksızlıklar, zulüm ve baskılar, İslam ümmeti tarafından gereken tepkiyi görmeli ve Müslümanlar birbirlerini sahiplenmelidir. Bu bakımdan, Merve olayının gündem olması ve yankı bulması iyi olmuştur. Ancak İslam ümmeti; dünyanın neresinde olursa olsun, Müslümanlara yapılan zulüm, baskı ve haksızlıklara karşı aynı şekilde gereken tepkiyi verebilmelidir, Müslümanları sahiplenebilmelidir. Mesela; Merve olayı ile Sincan Uygur Özerk  Bölgesindeki Uygur Müslüman halkına yapılanları karşılaştırdığımızda, Dünya Müslümanlarının bu iki olaya verdikleri tepkiler arasında tenakuz olduğunu görmekteyiz. Ümmet içinde Merve olayına verilen tepkinin onda biri bile Uygur Müslümanları için verilmedi. Evet, Almanya’da katledilen Merve, ümmetin bir ferdidir. Ya Komünist Çin zulmü altında vahşice katledilen Merve’ler. Orada Müslüman bir halk yaşıyor ve 60 yıldır dini ve etnik kimliklerinden dolayı insanlık dışı muamelelere maruz kalıyorlar. Bu zulüm altında yüzlerce, belki de binlerce Merve can vermiştir. Daha geçen günlerde oradaki Merve’lere uzanan kirli eller yüzünden olaylar çıkmış, yüzlerce insan katledilmişti. Üstelik oradaki Merve’ler sadece katledilmiyorlar, aynı zamanda tahkire, tecavüze ve insanlık dışı baskılara maruz kalıyorlar. Uygur halkı Müslüman bir halktır ve İslami kimliğinden dolayı 60 yıldır baskı görüyor. Camileri kapatılıyor, ibadetleri engelleniyor, dini ve etnik kimlikleri yok edilmek isteniyor. Ancak bütün bunlar; İslam aleminde yeteri kadar gündem teşkil etmiyor, olması gereken yankıyı ve dolayısıyla desteği bulmuyor. Türkiye’de gerek resmi ve gerek sivil kesimden bir takım sesler çıktı. Fakat üzülerek bunu ifade ediyorum ki çıkan seslerin bir kısmı, dindaşlık bağını değil, ırkdaşlık bağını ön plana çıkardı. İslami kesimden ise, beklenenden daha az bir tepki geldi. İran’da taklit mercii konumundaki dini liderlerden Şirazi, Gülpaygani ve Hamedani, Uygur Müslüman halkına yönelik uygulanan katliam ile ilgili ayrı ayrı bildiri yayımlayarak bu Müslüman halkın yalnız bırakılmayıp desteklenmesi gerektiğini vurguladılar. Devlet yetkililerinin ağzından da benzer demeçler çıkmakla birlikte, gerek devlet organları nezdinde ve gerekse de halk nezdinde beklenen tepki verilmedi. Türkiye ve İran’daki bu seslerin dışında ise İslam aleminde neredeyse çıt çıkmadı. Halbuki Mısır ve İran başta olmak üzere İslam coğrafyasındaki diğer ülkelerde Merve olayı günlerce gündemden düşürülmedi. Bu durum; biz Müslümanların bir eksiği, bir kusuru ve belki de bir ayıbıdır. Dünyadaki bütün Müslüman toplulukları, İslam ümmetinin birer parçasıdır. Dinlerinden dolayı nerede Müslüman topluluklara, halklara, gruplara ve de bireylere zulüm, baskı, haksızlık, işkence ve insanlık dışı muamele yapılsa, İslam ümmetinin diğer parçaları topyekün bundan sorumluluk duymalı, üzerlerine düşeni yapıp gereken gündemi oluşturmalı ve desteği sağlamalıdırlar. Uygur Müslümanlarını belki de en iyi anlayabilen Türkiyeli ve özellikle de Kürdistanlı Müslümanlardır. Çünkü laik Kemalist Rejim kurulduğundan bu yana Türkiyeli Müslümanlar dinlerinden dolayı, Kürdistanlı Müslümanlar ise hem dinlerinden ve hem de milliyetlerinden dolayı baskı altındadırlar. Türkiye’de laik Kemalist rejimin İslam’a ve Müslümanlara yönelik insanlık dışı uygulamaları, yasakları, baskı ve zulümleri ile Komünist Çin rejiminin Sincan’da İslam ve Müslümanlara yönelik uyguladığı politikalar birçok yönden benzer olmuştur. Halen de pek çok yönden aynı kaderi paylaşmıyor muyuz? Merve olayı nedeniyle Avrupa’ya verilen tepkinin, Uygur Müslümanlarına yaptığı insanlık dışı baskılar nedeniyle Komünist Çin’e neden verilmediğine, bir yandan Müslüman bir bayan için bu kadar büyük tepki verilirken, diğer yandan Müslüman bir halk için neden tepkisiz kalındığına haklı bir gerekçe bulamıyorum. Netice itibariyle; Uygur Müslümanları konusunda biz Müslümanlar kusurluyuz. Üzerimize düşeni hakkıyla yapmıyoruz. Allah’a emanet olun. M. ALİ NUR |
