Bir Ayet:
Allah'a ortak kosanlar, kendilerinin kâfirligine bizzat kendileri sahitlik ederlerken, Allah'in mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onlarin bütün isleri bosa gitmistir. Ve onlar ateste ebedî kalacaklardir. Tevbe/17
Bir Hadis: Ey Allah'ın Resulü! dedik, mü'min korkak olur mu? ''Evet!'' buyurdular. Pekiyi cimri olur mu? dedik, yine: ''Evet!'' buyurdular. Biz yine: Pekiyi yalancı olur mu? diye sorduk. Bu sefer: ''Hayır!'' buyurdular. (Muvatta, Kelam 19)
TAKTİKLER KORKU ÜZERİNE BİNA EDİLMEMELİ / M. ALİ NUR
TAKTİKLER KORKU ÜZERİNE BİNA EDİLMEMELİ
Bu gün Türkiye’de İslam aleyhtarlığı tahammül sınırlarını aşacak dereceye ulaşmıştır. Müslümanların en basit bir talebi karşısında bile, bir bardak suda fırtınalar kopartılmaktadır. Kemalistler, Türkiye’de Kemalist düşünce ve laik zihniyetin hızla zayıflamaya doğru gittiğini gördükleri için, her esintiyi aleyhlerinde zannediyorlar ve gelişigüzel saldırıyorlar. Bununla da yetinmeyip, her türlü çirkin provokasyon örnekleriyle İslam’a olan kinlerini kusuyor ve Müslümanları hedef tahtasına oturtuyorlar.
Uğur Mumcu olayından hemen sonra, piyonlarını sokağa döküp “Kahrolsun Şeriat” sloganlarını attırdılar.
Danıştay saldırısının hemen ardından, olayın başörtüsü nedeniyle yapıldığını kamuoyuna deklere ettiler. Olayın faili; İslam ile alakasının olmadığı, evinde porno filmleri bile bulunduğu ve devletin derin bir çetesinin üyesi olduğu ortaya çıkmasına rağmen, yakalandığı zaman, kendisine verilen görevi ifa ederek, başörtüsüne karşı yapılan yasak ve baskıları protesto etmek için olayı yaptığını söylemiş, son mahkemesinde de şeriat istediğini mahkeme salonunda haykırmıştı.
Hrant Dink ve Rahip Santoro’nun öldürülmeleri, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Malatya’daki kitapevinde misyoner oldukları belirtilen dört kişinin boğazının kesilerek öldürülmesi… vs bütün bu olaylarda tez elden dikkatlerin Müslümanlar üzerine çekilmesi için gayretler ortaya konmuştu.
Bütün bunlardan hedef, Müslümanları kamuoyu nezdinde terörize etmek, onları halkın gözünde suçlu göstermektir. Ancak asıl amaçları ise; sun’i bir zemin oluşturarak, ordu ve polis başta olmak üzere ilgili bütün açık ve gizli birimleri Müslümanlara karşı harekete geçirmektir. Türkiye basınının büyük bir bölümü, yukarıda değindiğim olayları gerçekleştiren Ergenekon adlı derin devlet çetesinin, bu olayları yapmaktaki amacının darbe hazırlığı olduğunu ifade etmişti.
Bütün bunlar bir yana, son birkaç haftadır başörtüsü meselesi gündeme oturmuş, bir türlü kalkmak bilmiyor. Çünkü aynı zihniyet, başörtüsünü bahane ederek aynı niyetlerle İslam ve Müslümanlar aleyhinde gündem oluşturma fırsatını yakalamıştır. Bir yandan avazları çıktığı kadar bağırıp laikliğin elden gideceğini, Cumhuriyetin bütün kazanımlarının yok olmak üzere olduğunu dile getirip mağdur rolünü oynarken, diğer yandan İslam’a, İslam’ın mukaddes değerlerine ve Müslümanlara her türlü hakareti yapıyorlar. Kur’an’da başörtüsü yok diyenden başörtüsünü eskiden fahişeler takıyordu diyene, başörtüsü çağdışıdır diyenden bu siyasi bir semboldür diyene varıncaya kadar.
Müslüman halk, elbette ki bu yapılanları görmekte ve son derece rahatsız olmaktadır. Ancak görünen o ki; ortaya koydukları tepkiler korku çemberini aşamamaktadır.
Kemalist rejimin İslam’a karşı beslediği öfke ve şu ana kadar Müslümanlara karşı uyguladığı ağır zulüm ve baskılar, ne yazıktır ki Müslümanları bir korku çemberine almıştır.
Müslümanlar; bu yapılanları gördükleri halde, tepkilerini ortaya koymanın korkusu ve bu tepkilerini nasıl ortaya koyacaklarının şaşkınlığı içerisinde görünmektedirler.
Bu korku ve endişe, aslında bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak şu var ki; Müslümanlar bu korku çemberi içerisinde kalarak, tepkilerini ve ortaya koyacakları tavırlarını bu korku üzerine bina ederlerse, İslam davası açısından son derece tehlikeli sonuçlar doğurur ve ciddi zararlara yol açar.
Dolayısıyla Müslümanlar; ister maslahat densin, ister zamanı değil densin, ister gücümüz yetmiyor densin ya da isterse başka şeyler densin, her ne sebep olursa olsun, stratejilerini ve taktiklerini korku üzerine bina etmemelidirler.
Çünkü taktikler korku üzerine bina edildiği zaman, çoğu kere İslam mesajı ya hiç verilmez ya da çarpıtılarak verilir, insanların İslam davasını yanlış anlamalarına sebebiyet verilir.
İslam düşmanları, Müslümanlara yönelik her türlü sözlü, yazılı ve fiili saldırıyı ölçüsüzce yapmaktadırlar, yapıyorlar. Bu konuda onlardan merhamet veya adalet beklenmez. Karşılarında Müslümanların ciddi tepkisini görmedikleri müddetçe bu yaptıklarından vazgeçip insafa gelmeleri de beklenmez.
Müslümanlar ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini İslam düşmanlarına beğendiremezler. İslam’ı yaşadıkları ve savundukları müddetçe bu böyledir. Taviz vermedikçe, onların razı olduğu faaliyet ve icraatlar ortaya koymadıkça bu böyledir. Bu İslam düşmanları ister Yahudi, ister Hıristiyan, ister komünist ve isterse laik Kemalist olsun hiç fark etmez. “Sen onların milletlerine (yol ve dinlerine) uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”(Bakara 120) …
Danıştay saldırısının hemen ardından, olayın başörtüsü nedeniyle yapıldığını kamuoyuna deklere ettiler. Olayın faili; İslam ile alakasının olmadığı, evinde porno filmleri bile bulunduğu ve devletin derin bir çetesinin üyesi olduğu ortaya çıkmasına rağmen, yakalandığı zaman, kendisine verilen görevi ifa ederek, başörtüsüne karşı yapılan yasak ve baskıları protesto etmek için olayı yaptığını söylemiş, son mahkemesinde de şeriat istediğini mahkeme salonunda haykırmıştı.
